Medya: Buğra Gencer
EZRA
"Evet, sonra da koştu gitti işte. Merak ediyorum Selin. Ne diyecekti acaba?"
"E ne diyeceği belli kızım zaten."
"Allah Allah sen nereden biliyorsun?" Ne diyecek diye sormamıştım. Çünkü arkadaşımın ne diyeceğine adım gibi emindim. Kendi tezime gözlerimi devirmek istedim.
"Sen bile biliyorsun aslında da kendine itiraf edemiyorsun Ezra."
"Ya bak ben o bir şey demeden hakkında yorum yapamam tamam mı? Hem kapatalım şu konuyu ya."
"Ya ne demek bir şey bilmeden? Kızım konuşmanın sonunda 'Bunları yaptım çünkü seni hizmetçim yapmak istiyorum' demesini beklemiyorsun herhalde. Tabii ki sevdiğini söylecek. O aklını kullansana biraz."
"Yine de onun ağzından duymadan o şekilde düşünmem ben. Hadi kapatıyorum zaten. Allah'a emanet ol. Görüşürüz."
"Görüşürüz. Sen de."
Telefonu komodine koyduktan sonra yatağımın üzerinde bağdaş kurup düşünmeye başladım. Evet, sözlerine göre ne diyeceği belliydi belki. Ama yine de ondan duysaydım daha iyi olurdu. Çok mu sert çıkmıştım acaba? Hayır canım! Adam elimi tutuyordu ne yapsaydım öylece dursa mıydım?
İkindi ezanının sesini duyunca düşüncelerimi kenara itip banyoya gittim. Abdest alıp çıktıktan sonra Hazar'ın odasının kapısını tıklattım. 'Gir.' komutunu aldıktan sonra içeri girip kitap okuyan Hazar'ın yanına vardım.
"Naber cadı?" dediğimde "Hiç," diye karşılık verdi.
Tamam, o bir ergen. Bunu unutmadan hareket etmek gerek. Hem ben çocuk psikolojisi okuyacağım değil mi? İnşAllah evet.
"Kitabına bakabilir miyim?"
"Niye?"
"Merak ettim."
"Neyine bakacaksın, kitap işte," deyip ön yüzünü bir iki saniye gösterdi. Romandı. Ne tür kitaplar okuduğunu merak ediyordum. Öyle çok kitap vardı ki şu an raflarda; hâyâsı eksik... Düşüncelerimi kenara bırakıp asıl sorumu sordum.
"Bana namazda eşlik eder misin, demeye gelmiştim," dedim en sevimli halimi takınmaya çalışarak. Önce kitabına bakmaya devam etti, sonra bana baktı. Sonra önüne dönüp kitabın kapağını kapattı ve ayağa kalktı.
"Olur," dedikten sonra onun arkasını dönmesini bekledim. Omuzlarından tutup banyoya götürdüm. Abdestini alıp çıktı. Feracelerimden ve başörtülerimden birini giydikten sonra odama iki seccade serip, yan yana huzura koştuk. Hayır, uçtuk. Benim seccadem uçuyor!
BUĞRA
Kitaplar kolinin içini işgal ederken geriye en az kullandığım raf kalmıştı. Onları yerleştirirken siyah kapaklı bir defter gördüm. Kapağı toz içindeydi. Bu defteri hatırlıyordum. Günlük gibiydi ama sadece unutmak istemedeğim anılarımı yazardım. Genellikle ana konu hüzün olurdu ama.
Sanırım anıları düşünmemin vakti gelmişti. Aklımın ücralarında çürümesini istemediğim anılarımı yazdığım siyah ve sert kapaklı defteri açtım. Küçükken güzel olduğunu düşündüğüm elyazımla karşıkarşıyaydım. Okumaya başladım.
Aynı arabada annem, babam, abim ve ben. Pikniğe gidiyorduk. Ben 6, abim 10 yaşındaydı. Bir anda arabanın boşlukta olduğunu hissettim. Yüzümü ve içimi bir korku kaplamıştı. Sonra çarpma ve kırılma sesleri duydum. Arkadaki abimin ve benim emniyet kemerlerimiz takılıydı. Annemin ve babamın da öyleydi. Sonra durduk. Arabayla birlikte biz de durmuştuk. Yarı uyanık bir hâldeydim. Sağımdaki abimin ve eğilip baktığımda gördüğüm babamın gözleri kapalıydı. Babamın nefesini duymuyordum. Bir an biri tarafından izlendiğimi farkettiğimde aniden sağ tarafıma döndüm. Annemin alnından kan akıyordu. Ağzının çevresi morluklarla kaplıydı. O an için hatırladığım en net şey, annemin ölmeden önceki sözleriydi. "Korkma oğlum, biz hep yanında olacağız. Ağabeyini asla bırakma. Birbirinize sımsıkı sarılın. Hep birlikte olun." Ve son nefes...