Medya: Hazar Seyhan & Mete Yalın.
Buğra'dan:
"Buğra bak Ali Abi geldi. Seninle konuşmak istiyor. Biz gidelim konuşun siz. Olur mu kardeşim?"
Bir anda ağır basan toparlanma isteğiyle ayağa kalktım. Cebimden telefonu çıkarıp baktım: 19.43 . Yaklaşık yarım saattir buradaydım galiba.
Çekmecelerden birinden tomarla peçete çıkarıp ağzımı yüzümü sildim. Gözlerim yanıyordu. Ayağımdaki siyah terliğin ucuyla yerdeki cam kırıklarını ortada toparladım. Kapının önüne gelip kilidi çevirmeden önce omuzlarımı dikleştirdim, yüzüme büyük bir gülümseme yerleştirdikten sonra kapıyı açtım.
Abim, Murat, Mete. Üçü de anlamaz gözlerle beni süzüyorlardı. Abimle Murat'ın arasından omuzlarını nazikçe ayırıp geçtikten sonra merdivenden çıktım. Kilerden elektrik süpürgesini aldım. Tekrar mutfağın önüne geldiğimde aynı şekilde bana bakıyorlardı. Yan yan yürüyerek mutfağın içine girdim. Fişi prize taktığımda 'Vuu' diye çıkan ses hoşuma gitmişti.
Yüksek ses çıkaran elektrik süpürgesinin verdiği cesaretle şarkı söylemeye başladım.
"Seni kaybetmek Beylikdüzü'nde yaşamak gibi...Ne yazık ki ikisi de hayatımın gerçekliği..Öyle deme n'olursun, beni dinlemeden gitm- N'oluyor lan?"
Bir anda kesilen süpürgenin sesiyle arkamı dönüp işimi bölen ve geldiğini yeni öğrendiğim abime baktım.
"Mal mısın sen?" dedi önce. Sonra çatık kaşlarıyla devam etti.
"Sen gir mutfağa tabak çanak kır, ardından kapıyı kilitle sesini çıkarma, yarım saat kal burada milleti meraktan öldür, sonra da hiç bir şey olmamış gibi 'Sini kiybitmik Biylikdizindi!' Oh be! Biz neciyiz lan burada?!"
Neden abimin söyledikleri üzerinde düşünmesi gereken beynim, şu an odacıklarında şarkı söyletiyordu?
Bomboş, kalbimin odaları bomboş. (yalan)
Halsiz hissiz, nasıl bu kadar loş? (Halsiz olduğum doğrudur.)
Gece insafsız, benden bile sarhoş. (Allah'tan efkarlanınca dermanı içkide arayanlardan değilim.)Sıla'ya buradan bir kalp gönderiyorum. Memetali duymasın.
"Odana yürü konuşacağız." dediğinde ikiletmek istemedim. Omzumu omzuna çarptıktan sonra kapıdan çıktım. Merdivenleri boks torbası yerine koyarak, ya da yok ya ne boks torbası, Ezra'ya sarılan adamın, hatta Ezra'yı sevdiğini söyleyen itin, hatta Ezra'yla konuşabilen bakkal İbrahim'in ve en besti: Orhan'ın yerine koyarak her adımımda daha da sert basıp çıktım merdivenleri. Vuruş şiddetimden olsa gerek saçlarım alnıma düşmüştü. Ellerimle havalı olduğunu düşünmediğim şekilde geriye ittim.
Odamın aralık olan kapısını sertçe tokatlayarak ittim. Arkamdan peşisıra gelen adım sesleri abimin habercisi olduğundan dönüp bakmıyordum. Kapı kapandığında arkamı döndüm. Abimin gözler yine dışın dışın. Vuracak beni.
"Ne oldu lan gözüne?" dediğinde elim refleks olarak sol gözüme gitti. Hafif kabarıklığı hissettiğimde bugün farketmediğim aklıma gelmişti. Aynaya da bakmıştım oysa.
"Yumruk yedim." diye cevapladım sorusunu.
"Kim-" soruyu havada yakalayıp anında atladım ve cevapladım: "Ezra'dan."
"Neden diye sormayacağım çünkü iki saniye sonra anlatmaya başlayacaksın." dedikten sonra odamdaki gri koltuğa oturdu. Gözlerimi devirdikten sonra ben de yavaş adımlar atıp yanına oturdum.
"Özetle; adamın teki Ezra'ya sarılıyordu, Ezra'ya adamın kim olduğunu sordum, beni ilgilendirmediğini söyledi, ısrar ettim, Gizem'i sevgilim sandı, itiraz edecekken sözümü kesti. Arkasını dönmüş gidiyordu ben de refleks olarak kolundan tutunca arkasını döndü." Derin bir nefes alıp verdim. Abim kaşları hafif çatıkken bana bakıyordu. Ben sözlerime devam ettim.