EZRA
"Telefonun."
Sağımdan gelen sesle gözlerimi açtım ve kafamı çevirdim. Hazar, elindeki telefonumu gözlerimin önünde sallıyordu. Afallamam geçince telefonu elinden aldım.
"Nereden çıktı?" diye sorduğumda derin bir nefes alıp arkasına yaslandı. Hastane koridorundaki metal koltuklardaydık.
"Polisler Ali Abi'ye teslim etmişler. Serkan itinin cebinden çıkmış." dediğinde Anladım, dercesine kafamı salladım ve telefonun tuş kilidini girdim.
On'a yakın cevapsız arama vardı. Saymamıştım ama, geneli babamdan, Selim Amcam'dan ve Selin'dendi. Onları tamamen unutmuştum. Vücudumu bir telaş kapladığında babamı aramak için isminin üstüne tıkladım. Hazar elini koluma koyup beni durdurdu.
"Ben Selim Dayımla konuştum. Her şeyden haberi var. Hasan Dayımı idare edebileceğini söyledi." dedi. İçimin bir kısmını rahatlama sararken, diğeri sıkıntıya düşmüştü.
"Babama yalan söyleyemem, biliyorsun. Ona anlatmam gerek." dedim.
"Şimdi anlatma. Gelince konuşursunuz zaten." dediğinde neden hâlâ gelmediklerini düşünmüştüm. Oysa iki gün önce geleceklerdi.
"Kaçırıldığımın ertesi günü geleceklerdi. Neden gelmediler?" diye sorduğumda geciktirmeden cevapladı.
"Babannem cenazeden sonra fenalaşmış. Hastaneye falan kaldırmışlar. Şey.." deyip duraksadı. İçimi bir korku sardığında gözünün içine bakıp kafamı sağa sola salladım. Merak ettiğimi belirten bir ifadeydi bu.
"Kalp kriziymiş. Ameliyat falan demişler. Tam sormadım, ama gelme işi bayağı ertelenmiş." dedi. Sıkıntıyla içimi çektim. Kafamı tavana kaldırsam da gözüm anlık dolma mesaisini halletti ve beni ufak acımla yalnız bıraktı.
Solumdaki koridordan dört-beş kişilik bir kalabalık buraya doğru gelirken, kim olduklarına baktım: Evimin önünde, pardon, Buğra'nın evinin önünde karşılaştığım çakma sarışın kız, bir keresinde okulda gördüğüm ve Ali Hoca'nın eşi olduğunu tahmin ettiğim kişi, Murat ve Murat'ın yanında da turuncu saçlı güzel bir kız gülüşerek geliyorlardı.
Mete elinde kahve bardaklarının olduğu tepsiyle onların zıttı yönünden geldi ve yanımda durdu. Tepsiyi Hazar'a verdi ve Murat'a dönüp kafasını Hayırdır, mânasında sağa sola salladı. Murat sırıtarak önce bana baktı. Ardından da bakışlarını Mete'ye döndürerek,
"Best model of the Turkey, uyanmış." dediğinde kaşlarımı çatıp dediklerini anlamaya çalışmıştım. Murat kafasını tekrar bana çevirdi ve sırıtışı pişmiş kelleliğe emin adımlarla ilerlerken,
"Uyanır uyanmaz, Ezra'yı sormuş." dedi.
Tepeden tırnağa vücudumu saran sıcaklıkla ve kalbimin saçma sapan bir ritimde, büyük bir hızla atmasının cesaretiyle, kendimden bağımsız bir şekilde ayağa kalktım ve yine kendimden bağımsız bir şekilde "Buğra mı uyanmış?" diye sordum.
Murat ukalaca sırıtarak kafasını aşağı yukarı salladı. Mete yan tarafımdan Murat'a doğru zıpladı ve "Allah be!" diye bağırdı. Yüzümdeki utangaçlık kızarığına rağmen genişçe gülümsedim ve Murat'ın yanındaki turuncu saçlı kıza baktım.
Bana bakıp samimi bir tebessüm etti. Ben de karşılık verdim ve içime derin bir nefes çektim. Turuncu saçlı kız yanıma geldi ve elini önüme uzattı.
"Elif ben." dediğinde gülümseyerek "Ezra." dedim ve uzattığı eli kavradım. Birkaç saniye elimiz öyle kaldıktan sonra kız sıkılmış gibi bir ses çıkardı ve omuzlarımı kavradığı gibi bana sarıldı. Şaşkınlıktan gözlerim ayrılırken konuştu,