EZRA
Elinize bir neşter alın ve kalbimin tam üstündeki deriyi kesin. Eminim ki, kalbim o kesiği ikiye ayırıp kaçacak ve bana veda edecek. Böyle hızlı atmasının, benden gitmesini istemesine yoruyorum.
Buğra sudan çıkmış ve alıklığını üzerinden atamamış bir balık gibi bana bakıyordu. Sanırım bu beklemediği bir şeydi.
Bana bakmaktan bir anda vazgeçip sağdaki bir avuç kalabalığa döndü.
"Evet mi dedi o?" diye sordu, heyecan ve sakinlik karışımı bir sesle.
Soruyu üzerine muhattab alan tek kişi Murat olmuştu. Bir anda alkışlamaya ve zıplayarak bağırmaya başladı.
"Evet dedi lan! Sonunda! Sonunda!"
Murat'ın heyecanına gülümsedim. Herkes Murat'tan nem kapmış olacak ki önce yavaşça, ardından ufak ufak hızlanarak ellerini birbirine çarpmaya başladılar.
Buğra sonunda idrak etmiş olacak ki ayrık olan ağzının kenarlarına iki gülümseme ekledi. Bana baktığını hissedebiliyordum. Ama kafamı kaldırıp bakmayacaktım da.
"O zaman.. yarın evlenelim biz. Yıldırım nikahı? Olur mu?"
Pörtlemiş gözlerimle kafamı kaldırdım ve Hazar'a yardım dilercesine baktım.
"Ya kafayı mı yedin ağabey? Evet dedi işte kız, vazgeçireceksin bak ha," dediğinde kalabalıktan bir kıkırdama sesi yükseldi.
Buğra kırmızısını kaybetmiş boğa gibi etrafında dönerken, ne yaptığına bakıyordum.
"Ya ben çok heyecanlandım, biriniz bi' tokat mokat bir şey atsın," dedi tek tek Murat'a, Mete'ye ve Ali Hoca'ya bakarak. Onun bu haline gülmüşlerdi.
"Elimizde tokat yok, tekrar bir mermi yemek ister misin?"
Sesin kimden geldiğini anlamak için sağ tarafımdaki toplulukta gözlerimi gezdirdim. Kimsenin yüzünde beş saniye önce konuştum ifadesi yoktu. Kafamı diğer tarafa çevirdim ve sesin kaynağını bulabildim. Ve o an için keşke bulamasaydım demekle yetindim. Gecenin tüm hali üzerime üzerime gelirken, bedenimi alan korku yüzünden hafifçe titredim. Serkan'ın, burada ne işi vardı?
"Sana benden başkası dokunamaz derken ciddiydim. Bu herifle evlenmeyeceksin! Yoksa olacaklara katlanırsın," dedi elindeki silahın namlusunu bana çevirerek. O bunu yapar yapmaz Buğra önüme geçip rahat tavrıyla elini ceplerine yerleştirmişti. Halbuki bunu yapmasına gerek yoktu. Serkan'ın beni vurabileceğini sanmıyordum. Hatta Serkan'ın silahında mermi olduğunu bile sanmıyordum. Şu iki günde anlamıştım ki, o bir ruh hastasının tekiydi. Bu olaylar artık bana olağanüstü gelmiyordu ve gerçekten hepsinin ne zaman biteceğini merak ediyordum.
Bir anda, ne olduğunu dahi anlamadan Serkan'ın sol gözünden düşen göz yaşı gözüme çarpmıştı. Ve ardı arkası kesilmeden gelen diğerleri. Buğra'nın yüzünü göremiyordum ama kasılan sırtından ve cebinden çıkarıp yumruk yaptığı ellerinden sinirlendiğini anlamıştım.
Serkan elindeki silahı yere atıp dizlerinin üstüne çöktü. Gözünden ardı ardına yaşlar boşalırken ellerini kafasına götürüp kafasını ellerinin arasına aldı. Kendi saçlarını var gücüyle çekiyordu ve şiddetle, omuzlarını sarsa sarsa ağlıyordu.
"Sen Ezra'yı haketmiyorsun," diye mırıldandı çatallaşmış sesiyle. "O senin olmayacak."
Bir anda bağırarak ayağa kalktı ve Buğra'ya doğru hızla yürüdü.
"O senin olmayacak!" demesiyle Buğra'ya yumruk atması bir oldu.
Hiç huyum değildir ama yumruk Buğra'ya değince istemsizce çığlık atmıştım. Çoktan beni terketse de, çığlığımı bastırma amacıyla elimi ağzıma kapattım. Gözlemlemek amacıyla, herkese teker teker baktım.