Onu ilk gördüğüm yerdeydik. Kız Kulesi manzaralı sahilde. Benim oturup resim çizdiğim yerin tam önünde, ayaktaydık. Bana hiç bu kadar uzun bakmamıştı. Yeşil gözlerindeki ışıltı havanın soğukluğuna rağmen içimi ısıtıyordu. Halbuki biz hazirandaydık? Hava neden soğuktu?
Ellerimin arasındaki elleri fazla minikti. Hafif başımı eğip ellerini tutan ellerime baktım. Sağ elimin yüzük parmağında parıltısıyla bana göz kırpan alyansı gördüğümde gözüm Ezra'nınkine kaydı. Aynı alyansın küçüğü onun narin parmağındaydı. Ezra'nın elini bırakıp bir adım geriledim.
Kapat abicim kapat! Bu rüya biraz fazla yalan dolan içerir. Ben, Ezra ve evlenmek ha? Rüyamda bile görmemem gerek benim bunu.
Aslında aklıma deli şeyler geliyordu. Ezra'nın karşısına çıkıp 'Ben mafyayım. Sen de benim zaafımsın. Düşmanlarım seni öldürmek istiyor. Benim seni korumam lazım. Evleneceğiz.' diye delice bir yalan uydursam, beni kaç sokak boyunca tüfekle kovalardı acaba?
"Buğra!"
"Ya ney ney! Buğra da Buğra! Ne var bağırıp duruyon! Omzum delindi be!"
Parmağının ucuyla omzumu çürütürken vinçlere taş çıkarırdı. Vinçler zaten taş çıkarıyordu ama...Iyy kendi esprime ağlayacak haldeydim şu an. Daha kötüsü olamazdı değil mi?
"Gerizekalı kardeşim, sen nakliyecilere ne zaman gelin dedin abiciğim? Söyle, söyle kızmayacağım." Konuşmanın başında saçımı okşayan eli, son cümleye gelince darbe indirmişti kafama.
Yüzüstü bir şekilde yatıyordum. Sağ yanağım yatakla bütünleşmiş gibiydi. Gözlerimi açmıyordum. Ve dudağım hafif aralıktı.
"Pazartesi. Saat sekizde."
"Bugün günlerden ne?!"
"Pazartesi olmaması gerek!"
"Kalk ulan şuradan!"
Kolumu tutup beni yukarı çekti ve yatakta oturur hâle geçtim. Uyandırılmak! Ağh, nefret ederdim. Kendimi yeniden yatağa bıraktım.
Gözüm yarı açık, yarı kapalıyken abime baktım.
"Adamlar geldi. Ve aşağıda çay içiyorlar. Neden? Çünkü hiç bir şey hazır değil! Neden? Çünkü benim kardeşim bir gerizekalı. Neden? Çünkü ben sana güvenip eline iş verecek kadar aptalım!"
"Abartmadın mı sence de?"
"Ya sen neyin abartmasından bahsediyorsun mankafa! Adamlar geldi, toplanmamış evin neresini yükleyip götürecekler kamyona? Söyle bana bunu!"
"Saat kaç?"
Abim hışımla elini saçından geçirdi ve "Sekizi on geçiyor," diye tısladı.
"Okulun vardı ya senin?" Tek niyetim, onu başımdan savıp uykucuğumla kavuşmaktı.
"Onun için geldim zaten. Ben şimdi okula gidiyorum. Ve sen paketlediğimiz kolileri aşağı indiriyorsun. Sadece sana ait olanları. Bir ay burda kalacağım çünkü. Sen şimdi hatırlamıyorsundur onu da. Sonra, kalan eşyalarını, bak eşyalarını diyorum, kolilere doldurup aşağı indiriyorsun. Adamlar sadece senin eşyalarını yeni eve taşıyorlar. Anladın mı?"
Abimin bunları üstüne basa basa söylemesi beni tanımasından kaynaklanıyordu. O kapıdan çıkar çıkmaz dediği her şeyi unutup geri yatardım, düşüncemi biliyordu. Ve bunu engelleyeceğini adım gibi biliyordum.
"Tamam."
"Söze lüzum yok. İcraat gerek."
"Siyasete mi atıldın abi? Seçim zamanı attıkları sloganlar gibisin. Tamam sen git, ben gelirim."