Buğra'dan:
Anahtarı kapının deliğine soktum. İçeride üç adet insanevladı olması zile basacağım anlamına gelmezdi. Her şeye üşenirdim de, buna üşenmezdim. Şu kapıyı anahtarla açarken çıkan ses hoşuma gidiyordu. Hayır bence gayet normal bir şey. Sizin hoşunuza gitmiyor mu? Ne güzel böyle tangır şıngır.
Geriye doğru iki adım atıp, üçüncü denememe rağmen bir türlü açılmayan kapıya serseri bir bakış attım. Anahtar deliğe giriyordu, fakat dönmüyordu.
Anahtarı parmaklarımda sabitleyip anahtarlığı avcumun içine aldım. Ağzında pipo, elinde tesbih tutan ve ancak avcumun içine sığabilecek büyüklüğe sahip, haşin bakışlı peluş kutup ayısı anahtarlığıma bakınca 'Saygılar dayı.' diyesim geliyordu. Bu anahtarlığı lisedeyken kızın biri almıştı. N'apacan abisi, yakışıklı olmak böyle bir şey. -Andrey gülüşlü emoji- Ne hediyeler, ne notlar... Hohoyy.
Valla böyle bir anahtarlığı üreten firmanın kurucusunun, bu fikri ürettiğinde kafasında yanan ampulü öpmek istiyordum. Şuan Muittin'den sonraki en sevdiğim eşyamdı. Allah razı olsun...şeyden. Neydi ya? Nurgül müydü Birgül müydü...Songül müydü? Güllü bir şeydi de, her neyse. Bu gibi güllü isimleri zikrettiğimde aklıma karın üzerine bırakılmış kırmızı, içinden kan çıkan gül resmi geliyordu. Üzerine de keko bir yazı. Ya Rabbim! İğnenin etkisi miydi bu saçma sapan düşüncelerim? Yok ya bence kardeş olayından kaynaklanıyordu.
Koskoca 28 yaşındaki kadının 0 yaşındaki kardeşi. Ahoy. Abimin çocuğu olabilme ihtimalini düşünürsek, yeğenimin dayısı veya teyzesi kendisinden sadece bir yaş büyük olacaktı. Ah, fena çelişki.
Yahu ben burada hastayım hasta! Nerede refakatçim? Evine gitti. Resmen beni arabadan attı ve gazlayıp gitti.
Anahtarı son kez daha denediğimde kapının diğer ucunda anahtarı kapıda bırakan şahsiyete Grzkl.s der gibi bakmak istiyordum.
Elimi zile götürdüm ve kapı açılana kadar çekmedim.
Kapı açıldığında Murat hayattan bezmiş bir şekilde bana bakıyordu. Kafamı sağa sola sallarken göz kırptım.
"Hayırdır?" dediğimde ölü ve yavaş bir sesle,
"Hayırsa şeker dağıt." dedi. Yüzüm otomatik olarak ekşiyince susmadım ve Murat'a çığırmaya başladım.
"Atsana kendini aşağı. Valla bak arkandan bir iki ağlarım ama ölmene sevinirim de. Cidden ha. At hadi beni yorma karşim. Hadi güzel karşim." derken beni izliyordu.
Hâlâ ciddili ve üzgün bir ifadeyle beni süzerken ben ayakkabımı vestiyere koyup hole geçmiştim bile.
"Beynim yandı da." diyen Murat'a 'Ne oldu?' der gibi baktım.
"Hazar'la Mete pes oynuyor. Kazanan istediği bir şeyi yaptıracakmış. Öyle bir atışıyorlar ki, tenis maçı izliyormuş gibi hareket etti beynim ya. Oğlum bir de bunlara genç diyorlar. Lan bir konuşuyorlar, bebek zırlamasından beter ya. Susturamıyorsun." dediğinde sırıttım. Eğlenceli bir iddiaya benziyordu. O değil ben şimdi erkek tarafı mıydım, kız tarafı mı? Şu an içimde Mete'ye bir sinir oluşmuştu. O zaman kız tarafıydım. Sonuçta Hazar baldızım sayılır.
Merhaba ben hem gelin hem güvey. Myself işte n'aparsın?
Salona girdiğimde üçlü koltuğun iki ayrı ucuna yayılmış, ekrana bakıyorlardı. Diğer üçlüye de ben yayılınca Murat tekli koltuğa oturdu.
"Ben peste bir kendimi, bir Ezra Ablamı bilirim, net. Yani hiç şansın yok be Mete. Boşa kürek çekmeler bunlar." Hazar'ın dedikleriyle gözlerimi kıstım. Ezra'yla pes attığımızı düşündüm de, güzel bir hayaldi.
