BUĞRA
"Bak bu.. basit bir olay değil. Ben, babamla aram yeni düzelmişken.."
Zor konuşuyordu. Farkındaydım. Onu zora sokan da bendim, ama artık onu her gördüğümde içime hucüm eden sarılma isteğini def etmek istemiyordum. Artık içimden geldiği gibi hareket etmeyi istiyordum. İçimin aşk böceği oluşunu önemseyen dışım, hödüklüğünü üstlenip konuştu:
"Bana mırın kırın etme. Valla bak saçlarımı yolacağım ulan hasretinden. Babanla konuşurum ben.. Olmadı söylemeyiz? Yani söylemeyiz derken yine söyleriz de, geç söyleriz."
Gözlerini devirip kollarını kaldırdı ve ellerini belli bir ritimle birbirine çarptırarak beni alkışladı.
"Olayları çözüş şekline bayılıyorum."
Sinsi bir gülümsemenin ardından konuştum;
"Ben de senin sinirli suratını seyretmeye bayılıyorum."
Önce şok, sonracıma kızaran yanaklarla verilen şölen, utançtan kaçırılan gözler, birbirinin uçlarıyla oynanılan parmaklar...vesaire. Onu utandırmayı başarmıştım. Kendime aferin çakıyorum. Siz de bana tebrik kartı yollamayı sakın unutmayın.
"Gidiyorum ben," dedi ve arkasını döndü.
Bu ihtimali düşünmemiştim tabii.
"Neemiş?" dedim, Mecnun rolünü üstüme bir saniyeliğine giyerek.
Üçüncü şahıstan bahsediyor gibi, kendi hakkında kurduğu bir cümleyle cevap verdi. "Ezra gidiyormuş."
Kaşlarımı çattım ve onun kalıbını bozmadan bir cümle de ben kurdum. "Nereye gidiyormuş?"
"Senden kaçmak için gidiyormuş, neresi olduğu önemsizmiş."
"Bu Ezra ne biçim konuşuyormuş!"
"Bu Buğra dayak yemeyeli çok zaman geçmiş, bir güncellense çok iyi olurmuş!"
Gülmeden edemedim. O ciddiyetini koruyordu. Devam ettim;
"Buğra o kadar âşıkmış ki, Ezra'sından gelen dayağa bile râzıymış."
Elini aceleyle çantasının kulpuna getirip aşağı-yukarı çekiştirdi.
"Ezra yeter diye hayıflanıyormuş! Hani bu çocuk Mü'min olduğunu söylüyordu, neden helali olmayan birine böyle cümleler kuruyor, diyormuş!"
"Zaten Ezra'nın işi gücü hayıflanmakmış!"
"Ay çok uzadı! Eve gidiyorum. Babamdan izin almadan işe kalkışmam ben, bunu bilip sürprizlerini ona göre tasarlarsan senin için de benim için de daha iyi olur. Hatta sürpriz tasarlamasan o kadar mutlu olurum ki, mutluluktan ben sürpriz yapabilirim bile, o kadar mutluluk yani!"
Cevap vermemi bile beklemeden arkasını dönüp koşar adımlarla ilerledi.
"La daha savunma yapamadım, bu ne hız?!"
Arkasını dönmeden sağ elini havada savurdu ve köşeden dönüp ilerlemeye devam etti.
×××××××××××××
"Planı anlatıyorum: Yaklaşık 20-30 dakika sonra, müstakbel kayınbabamla evden çıkacağız. Ben geri döndüğümde, yani muhtemelen saat 20.00 civarı, evden grupça çıkıp, karşı evin kapısını tıktıklıyoruz. Ardından, kapıyı kim açarsa açsın amacımızı söyleyip bizi içeri almalarını rica ediyoruz. Ha, diyelim ki almadılar; kapıda kaldık; kovulduk vesaire... pes ediyor muyuz?"