Bölüm: 1
Yayım Tarihi: 12 Haziran 2015"Çamaşır suyu! Hipo! Çamaşır suuuyhhipo!"
Son kelimeyi ilk duyuşunda anlayan bir insan evladı varsa, getirin önünde diz çökelim.
İçinde çamaşır suyu bulunan tezgahı, tay tay adımlarla iteleyen esmer adama gözlerimi kısarak baktım. Alakanın maydonozluğu, beni müdahele etmeye zorlamıştı.
"Abim, sahilde çamaşır suyu satmayı aklına getirmek için, kaç litre tükettin de beynin yandı?" diye bağırdığımda, pardon, böğürdüğümde adam bana baktı. Birkaç saniye önümdeki şovaleyi, yanımdaki resim çantasını, elimdeki fırçaları ve oturduğum bankın üzerindeki paleti inceledikten sonra tezgahı durdurup bana baktı ve konuştu.
"Abim, hadi ben çamaşır suyu içip kafayı buldum diyelim, sen burada resim çizecek kafayı bulmak için, guaj boya falan mı içtin?" dedi ve bana zafer bakışlarını atarak ilerlemeye başladı.
Adamın bana tıkıştırdığı laf üzerimden tır misali geçtiğinde ağlayasım gelmişti. Ulan, sevdiğim kız bana abi dese bu kadar üzülmezdim.
Üzülmezdim çünkü sevdiğim bir kız yoktu.
Vazgeçtim, artık vardı.
Adını sanını bilmediğim bir kız, önümden tüm ihtişamıyla-şaka şaka- tüm sadeliğiyle geçtiğinde elim ayağıma dolanmıştı. Yüzü yere eğikti, sadece yüzünün ufak bir kısmını görmüştüm. Fakat bu bile mideme bir tekme atılmasına yetmişti.
Yemyeşil gözleri güneşin gözüne vuruşuyla kısıldı. Beni fark etmemişti. Elindeki fotoğraf makinesinin pilini çıkarıp takmaya başladı. Sanırım makinesi bozulmuştu ve yaklaşık bir buçuk metre ileride, resmini çizdiğim Kız Kulesi'nin tüm manzarasını kapatarak ayakta dikiliyordu. Yakışıklı kafamın yakışıklı beyni çalıştı ve onunla konuşmak için mükemmel bir bahane buldu.
Bu arada ileriye dair hatırlamak isteyeceğim bir ayrıntıyı aklıma not etmek istedim. İçimden bir ses bunun basit bir karşılaşma olmadığını söylüyordu.
Mekan: Üsküdar Sahili, Kız Kulesi'ni tam karşısına alan, kahverengi bank.
Zaman: 12 Haziran, 14.53"Hanımefendi," dediğimde kafasını kaldırdı, fakat bana bakmadı.
"Size diyorum.." dediğimde bu sefer kafasını hiç kaldırmadı ve makinesiyle uğraşmayı bırakıp çantasına koydu, hafif çatık kaşlarıyla sahil yolu boyunca ilerlemeye başladı.
Daha konuşamamıştım, nereye gidiyordu bu?
Benim adım Buğra ulan! Ben bu oyunu bozarım. Bozmasam bile, bir şeyler yaparım yani.
Kafama estiği gibi hareket etmek hobimdi. Kendime hiç düşünme süresi tanımadan ayağa kalktım. Şovalemi katlayıp koltukaltıma yerleştirdim ve resim çantamı da omzuma asıp kızın peşinden ilerlemeye başladım.
Beynim ve ayaklarım yer değişmiş olabilirdi o an, tam kestiremiyordum. Bildiğim tek şey, bu yaptığımdan hiç pişman olmayacağımdı.