Medya: Murat Soylu
EZRA
"Ney?"
Şu an sanki vücudumdaki damarlar serçe parmaklarını birbirlerine vermiş ve halaya tutuşmuşlardı! Kalbim ağzımda atıyordu. Öylece Selin'e bakıyordum. Selin'se dediğinden o kadar memnundu ki, burnunu havaya dikmiş Emre'ye bakıyordu.
"Anlamadım?" dedi Emre.
Ses tonundan şaşkınlığının hat safhada olduğu belliydi.
"Neyini anlamadın? Sözlüsü dedim işte. Sözlendiler. Yazın da nişan var. Sen daha ayakta uyu heheeey." Dayanamayıp Selin'in kulağının dibine yaklaştım ve tıslayarak konuştum.
"Senin o tekinin üzerinde kırk milyon tane yalan uyduran bacaklarını tek tek kıracağım. Ayrıca şununla bir daha muhattap olursan, ne şekilde iletişim kuruyorsan oranı kıracağım. Onunla tek kelime daha konuş, o ağzını büzüştürür eline veririm. Yürü, düş önüme. Çıngıraklı yalancı seni." deyip geri çekildim ve dirseğini kavrayıp sıktım. Şu an çok gereksiz yere yalan söylüyordu. Çok gereksiz.
"Davetiyeyi getiririz artık. Eh sana da iyi günler, malum Ezra'yı sözlüsü bekliyor. Geç kalınca kızıyor sonra." Ulan ben ne diyorum bu kız ne diyor ya Rabbim! Kolunu cimdiklediğim sırada Emre gözlerini sinirle benim gözlerime dikti ve konuşmaya başladı.
"Bana o çocuğun adresini, telefonunu vermezsen eğer..." deyip bana doğru bir adım attı. İşaret parmağını yüzüme doğru sallarken gözlerini ayırıp kaşlarını çatmıştı. Refleksen bir adım gerilediğimde yüzüne düzgün bakma fırsatı bulabilmiştim. Korkunç derecede sinirliydi. Bakışlarımı kaçırdım.
"Devamını getirmemi istemezsin." Yutkundum. Tehdit miydi bu? Hah! Pabucumun tehditi. Tam ağzımı açmıştım ki, Selin gaza geldi.
"İstersen, gel seni götüreyim eniştemin yanına? Hem, tanışmış olursunuz. İsmi Buğra, soyadı Gencer." Parmağım benden bağımsız hareket ettiler ve Selin'in belini cimdiklediler. Evet, günün ikinci cimdiği de Selin'e gitmişti. Ne şanslı kız!
Şu aradan kaçarsam Emre'nin omzuna değme ihtimalim yüzde bin beşyüzdü. Zaten öyle bir girişimde bulunursam, beni koluma, omzuma vs. dokunarak durdurmaya çalışırdı. Ve ben birine daha yumruk atıp vicdan azabı çekmek istemiyordum.
Emre sinirle Selin'e bakıyordu. Gözlerini titretip konuşmaya başladı. "Bana bak. Selin misin, nesin. O Buğra denen herife de ki, 'Emre diye bir çocuk var, Ezra'ya sırılsıklam aşık. Seni bir görmek istiyor.' Erkek adamsa zaten kendisi beni bulur." dediği sıra siniri tüm damarlarımda hissediyordum. Ayağımı geriye çekip Emre'nin ayak kavalına tekmeyi bastım! Ayağına kendine çekip eliyle ovduktan sonra sinirle bana baktı. Kendimi durduramayıp bağırmaya başladım.
"Ne aşkından bahsediyorsun be sen yine?! Yeminle yetti artık! Ben kaçtıkça gelip beni buluyorsunuz! Çekil önümden, gideceğim!" deyip omzumdan düşmek üzere olan çantamı düzelttim. Sert nefesler alıp veriyordum. Allah'ın dengesizi.
"Kızlar bi' problem mi var?" Sesin geldiği yöne baktığımda sarı kelleli Barış bize, daha doğrusu Selin'e bakıyordu. Emre arkasını dönme gereği dahi duymadan "Yok birader, işine bak." dedi. Hemen araya girdim.
"Var birader! İşine bakma. Bu herif bizi rahatsız ediyor." dediğim an Emre'nin kafası tekrar bana döndü. Ama kafamı kaldırıp bakmadım. Ulan, bir önümüzden çekilsen de şuradan def olup gitsek!
Barış bize doğru adımlarken, Selin'in kalbinin maratona girdiğini dibimde olduğu için anlayabiliyordum. Kız heyecandan titriyordu resmen! Barış, Emre'nin omzuna dokunup onu kendisine döndürdü. "Hayırdır?" dediği sıra Emre bir kahkaha patladı ve "Hayırsa hobby dağıt." dedi.