EZRA
Koca kafalı Selin'in telefonu zar zur çalarken, kafamı çevirip kimin aradığına baktım. Güven abi arıyordu. Aa, Buğra olayından sonra onu hiç görmemiştim.
"Ne var abi?"
"..."
Telefonun diğer ucundan birkaç uğultu geliyordu ama kelimeleri seçemiyordum. Uğultu kesilince Selin'in yüzü değişmişti.
"Şakanın sırası mı?"
"..."
Aniden ayağa kalktı. Yüzünde şaşkın bir ifade vardı.
"Tansiyon ne alaka ya?" dediğinde olaya iyice dikkat kesilmiştim.
"Tamam, geliyorum ben. Bekleyin bak, ben gelmeden gitmeyin sakın." deyip telefonu kapattı ve cebine koydu.
Odanın çıkışına doğru ilerliyordu. "Ne oldu?" diye sorduğumda beni telaşla yanıtladı.
"Annem..Hastaneye kaldırmışlar. Ambulans önden gitmiş. Şimdi de arabayla arkadan takip edeceklermiş. Beni çağırdı. "
"Ben de seninle geleyim." dedim ve feracemi üzerime gelişigüzel attım.
"Amcamlar da bizdelerdi, büyük ihtimal arabada onlar da olacak. Yarın uğrarsın istersen. Şimdilik ben gideyim." dedi ve sarıldı. Nevin Teyze'yi annem yerine koyardım. Onu görmeyi isterdim, ama durum uygun değildi demek ki.
"En azından seni evine kadar bırakayım." dedim ve örtümü takmak üzere aynanın karşısına geçtim.
×××××
Evden çıkarken Hazar'a on dakikaya kadar geleceğimi söylemiştim. Her seferinde olduğu gibi telefondan kafasını kaldırmadan onaylamıştı beni.
Kapıyı çekip çıktık evden. Selin hızlı hızlı yürüyordu. Telaşını ve endişesini buradan hissedebiliyordum. Sakin ol, dercesine elimi dirseğine koydum. Koluma girdi.
Saat on'a geliyordu. Selin'lerin eviyle bizim evimiz çok yakın olduğundan hemen varabilmiştik. Evin önünde araba vardı. Tıpkı Selin'in tahmin ettiği gibi, araba doluydu. Güven Abi arabanın yanında ayakta bekliyordu. Bir anda göz göze geldik. Ve aynı anda bakışlarımızı kaçırdık. Şaşırmıştım. Normalde ben gözlerimi kaçırsam da bakmayı sürdürürdü. İrdelemedim. İşime gelirdi.
Selin arabaya binip el salladığında ben de karşılık verdim. Güven Abi şoför koltuğuna oturdu ve arabayı çalıştırdı. Ondan tarafa bakmasam da anlayabiliyordum.
Sokaktan çıkıp gözden kaybolduklarında derin bir nefes alıp arkamı döndüm. Döner dönmez ufak çaplı bir çığlık basmam bir olmuştu. Hemen elimle ağzımı kapayıp bir-iki adım geriledim. Karşımda sert çehreli bir adam duruyordu. Babamdan birkaç yaş küçük görünüyordu yalnızca. Kafamı yere indirip adamın yanından geçmek için yeltendiğim sırada konuştu.
"Eteri ağzınıza dayayıp sizi bayıltmamı mı istersiniz, yoksa kendi rızanızla arabaya binecek misiniz?" deyip ilerideki Honda'yı gösterdi.
Afallamıştım. Adama Ne diyor la bu hödük, bakışımı attığımda tekrar konuştu.
"Sizi kaçıracağım, Ezra Hanım. Ve şimdiye kadar sunulmamış bir komfor sunuyorum. Nasıl kaçırılmak istersiniz?" dediğinde sinirim beynime sıçramıştı.
Bacağımı kaldırıp adamın diz kapağının arkasına bir tekme attığımda bacağı refleksen öne doğru kıvrıldı ama düşmedi. Hiç vakit kaybetmeden tekrar aynı yere vurdum. "Ne biçim konuşuyorsun be sen?!" diye kükrediğimde adam ayağa kalktı ve ben daha ne olduğunu anlayamadan ellerimi arkamda birleştirip sıktı.