ჱ 2 ჱ

44.7K 2.8K 178
                                    

Kendimi sakinleştirmeye çalışarak hızla başımdan kayan eşarbımı düzelttim. Yüzümü istila etmiş yaşları ellerimin tersiyle hızla silerek kendime gelmeye çalıştım. Ben bu kadar kolay yenilecek biri değildim. Değildim ya... Ettiği tehditler de öyle umursanmayacak tehditler değildi. Korkuyordum. Ama yine de sevdiğimden vazgeçecek değildim.

Hızlı adımlarla Mahir ile buluşacağım tepeye geldiğimde onun çoktan gelmiş beni bekliyor olduğunu gördüm. Beni görünce o güzel ela gözleri sevinçle parlamıştı. Koşarak onun beline sarıldım ve başımı göğsüne yaslayarak içimde ki tüm korkunun yok olmasını diledim.

Beni biraz kendinden uzaklaştırarak yüzünden hoş bir gülümseme ile ''Beni bu kadar çok mu özledin?'' diye sordu. Yanaklarımda ki yanmaya engel olamamıştım. Suratımı yalandan asarak, hafif kızgın bir sesle ''Seven özler,'' diye karşılık verdim.

''Sevilen ne yapar peki?''

''Ne yapacağını ben mi söyleyeceğim sana?''

Hoş bir kahkaha attı. Benim aklımı başımdan alacak kadar hoş. ''Sevilen de bu özlemle yanar, kavrulur.''

''Bana böyle süslü kelimeler söyleme Mahir.''

''Bunlar kalbimden geçenler Gülüm...''

Yüzümde oluşan gülümsemeyle onun gözlerine baktım. Bir ömür bu gözlere sıkılmadan bakabilirdim. Bu gözler bana yaşadığımı hatırlatıyordu. Bu gözlerdi beni günden güne gelecek için heyecanlandıran. Sevginin ne olduğunu bu adamdan öğrenmiştim ben. Sevmek... Sevilmek... Böylesine eşsiz iki duyguyu bana tattıran adamdı şu an kollarında olduğum adam.

''Gel şöyle oturalım...''

Onun beni çeken elini durdurarak ''Fazla zamanım yok, gideceğim hemen. Sana bir haber vermeye geldim.''

Sözlerim karşısında yüzü asılmıştı. Moralinin bozulduğu aşikârdı fakat bana belli etmemeye çalışarak ''Ne haberi?'' diye sordu. Bu sefer yüzümde kocaman bir gülümsemeyle onun gözlerine baktım.

''Annem dedi ki Mahir'e söyle gelsin istesin seni.''

Bir anda suratı asılmıştı. Kalbim korkuyla atmaya başladı. Şu an da onun en az benim kadar sevinmesi gerekmez miydi? Sonuçta yıllardır hayalini kurduğumuz evliliğimiz olacaktı. Neden böyle bakıyordu bana? Neden kötü bir haber almış gibi yüzü kireç kesilmişti? Kötü düşünmemeye kendimi zorlayarak birkaç dakika daha ona izin verdim. Belki de verdiğim haberin şokunu üzerinden atamamıştı. Sonuçta yıllardır hayalini kurduğumuz şeyin gerçek oluyor olması onu şoka sokmuş olabilirdi.

Onun sessizliğine artık daha fazla dayanamayarak yumuşak tutmaya özen gösterdiğim ses tonumla ''Mahir bir şey söylemeyecek misin?'' diye sordum.

Ellerini benden uzaklaştırarak ceplerine soktu ve sırtını bana dönerek karşımızda ki eşsiz bucaksız ovalara baktı. Onun bu davranışları karşısında gözlerimi zorlayan yaşları zorlukla geri itmeye çalışarak ''Ne olur bir şey söyle,'' dedim.

''Nasıl olacak Gülüm?''

''Ne nasıl olacak?''

Artık sakinliğimi koruyamıyordum. İçimde yer edinmiş bu korkuyla da sakinliğimi koruyabileceğimi hiç sanmıyordum zaten.

Hafifçe başını bana doğru çevirdi. ''Babamın durumunu biliyorsun Gülüm... Babamı tedavi ettirmem gerek.''

''Bununla bizim evliliğimizin ne alakası var Mahir?''

Babasının iki yıldır kanserle savaştığını biliyordum ama bununla bizim evliliğimiz arasında bir bağ kuramıyordum. Kaldı ki ikimizin de yaşı gelmişti. Benim akranım olan tüm kızlar evlenmiş ve çocuk sahibi olmuşlardı. Yirmi iki yaşındaydım ve artık bu sene de evlenmezsem adımda hoş olmayan dedikodular çıkabilirdi. Kaldı ki Mahir de yirmi dört yaşında bir adamdı. Kendi ayakları üzerinde durabilecek yaşta ve konumdaydı. Okulunu da bitirmişti. Bir askerlik kalmıştı fakat onun askere gitmesini bekleyebilirdik. O zamana kadar yüzüklerimiz takılırdı en azından.

''Bak Gülüm ne zorluklarla okuduğumu çok iyi biliyorsun. Yeri geldi cebimde bir lira param olmadı... Aç yattığım günleri biliyorum.''

''Doğru,'' diye mırıldandım. Çok zor şartlar altında okumuştu. Özellikle babası kansere yakalanıp çalışamayınca bu zorluğun derecesi de artmıştı. Yazın tarlalarda çalışarak okul için para biriktiriyordu. Bunların hepsini biliyordum. Fakat yine de arada ki bağı bir türlü anlayamıyordum.

Bana doğru döndü. Elleri hala cebindeydi. Yüzünde kederli bir ifade vardı. ''Babamın durumu iyi değil Gülüm... Ve benim şu an tek istediğim şey babamı İstanbul'a götürmek.''

Boğazım kurumuştu. Tüm bedenim korku ve hayal kırıklığı ile titremeye başlamıştı. Kulaklarımda Mahir'in sözleri yankılanıp duruyordu. Gözümden akan bir damla yaşa engel olamadım. O da fark ederek ellerini cebinden çıkardı ve kollarımdan tutarak beni kendine doğru yaklaştırdı.

''Kızma bana ne olur... Babam ölüyor her gün gözümün önünde. Böyle bir durumda evliliği nasıl düşünmemi beklersin? Kaldı ki Gülüm cebimde beş kuruş para yok evlenmek için.''

Bir şey söyleyemiyordum. Tüm bedenimi Mahir'in yarattığı hayal kırıklığı esir almıştı. Canım yanıyordu. Çok canım yanıyordu. Deli gibi bağırarak ağlamak istiyordum ama kendimi zapt etmem gerekti. Ağlayacaksam bile burada olmayacaktı.

''Bak önce bir atanıyım, babamı İstanbul'a götürüyüm... Biraz para kazanır kazanmaz geri gelip seni babandan isteyeceğim. Sadece biraz daha zaman...''

''Ne kadar zaman?''

''Bilmiyorum Gülüm...''

''Ben yirmi iki yaşındayım Mahir. Çocukluğumdan beri seni bekliyorum ben!''

''Çaresizim Gülüm... Elimden bir şey gelmiyor. Bunları sana söylemek kolay mı sanıyorsun?''

Kolay olmadığını anlamasam da biliyordum. Fakat yine de gönlüme söz geçiremiyordum. Kalbimde oluşan hayal kırıklığı bir türlü beni terk etmiyordu. Bir şey söylemeden boş gözlerle ona baktım. Söyleyecek bir şeyim yoktu. Zaten söyleyeceğim hiçbir şey bu durumu ne yazık ki değiştirmeyecekti. Bu gerçeği bilmek daha çok canımı yakıyordu. Ne kadar kabul etmesem de Mahir haklıydı. Bende onun yerinde olsam böyle bir karar alırdım. Sonuçta babam her gün gözümün önünde ölüyordu ve ben bunu bile kendi mutluluğuma bakamazdım. Önceliğim babam olurdu.

''Bana bak Gülüm!''

Kendimi zorlayarak onun gözlerine baktım. Gözleri kızarmıştı. Çehresi kaskatıydı. Ne kadar acı çektiğini görebiliyordum ama yine de işte... Söz geçiremiyordum bencilce hislerime.

''Sadece biraz daha bekle beni...''

Bu biraz dahalar hep birbirini kovalıyordu ve zaman hızla geçiyordu. Babama ne bahane de bulunabilirdim ki artık? Ailem bu duruma şu ana kadar sessiz kalsa da artık sessiz kalamazdı. İlla ki bu konuda artık bir kesinlikle isteyeceklerdi.

''Bir söz taksak en azından...'' diye zoraki fısıldadım. Kendimi fazlasıyla gurursuz hissetmeye başlamıştım.

''Gülüm anlatamıyor muyum sevdiğim ben sana? Yok, Gülüm yok... Cebimde yarına yetecek param yokken şu an nasıl söz keseceğiz?''

Bir şey söylemeden kendimi ondan uzaklaştırdım. Bana kırgın bakışlarla baktığını görebiliyordum ama yok saymaya çalışarak ''Anladım,'' diye mırıldandım ve kendimi güçlü durmaya zorlayarak ''Gitmem gerek artık,'' dedim. Onun bir şey söylemesini beklemeden hızla uzaklaştım. Gözümden akan yaşları umursamıyordum artık. Canım yanıyordu. Çok berbat bir durumdu bu. Sevdiğim adamın benim ve babasının arasında bocaladığını görebiliyordum ve elimden bir şey gelmiyordu. Kalbime taş basıp, aileme diretmekten başka elimden hiçbir şey gelmiyordu. Ben Mahir'i seviyordum ve ancak Mahir'in gelini olurdum. Gerekirse yıllarca onu bekliyordum ama ondan başkası olmayacaktı.

-

İyi geceler herkese :) Öncelikle tanıtıma ve ilk bölüme gelen yorumlar harikaydı :) Beni çok mutlu ettiniz. Çok teşekkür ederim :) Bu bölüme de bol bol yorum ve beğeni bekliyorummm :)) Birde bu bir TÖRE HİKAYESİ DEĞİLDİR. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum :)

İnstagram hesabım : dilekyelomi takibi unutmayalım :)))

Seviliyorsunuz ♥ :)


Gül YarasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin