''Sende beni öldürüyorsun... Her bana dokunuşunda, gözlerin gözlerime değdiğinde bende ölüyorum.''
''Burası...'' dedi ve elimi alıp kalbinin üzerine bıraktı. ''Burası anlamıyor bunları... Burası sadece seni istiyor.''
Artık gözümden akan yaşlara engel olamıyordum. Canım yanıyordu... Canımdan can gidiyordu ama ben... Ben elim kolum bağlanmış bir haldeydim. Allah'ım nasıl bir kaderdi bu? Böyle sevilmek... Belki karşılıklı olsa dünyanın en muhteşem hediyesi olabilirdi... Ama şimdi sadece acıydı. Acı çektiren sevilme mi olurdu?
''Bir şans ver...'' diyen sesle onun gözlerine baktım tekrardan. Orada acıyı görebiliyordum lakin yüreğimde en ufak bir ısınma dahi olmuyordu. Aksine onun çektiği acı bana haz verir bir hale gelmişti.
''Veremem...'' dedim dürüstçe. Kalbime başka bir adamın sevdasını benimsemişken olmazdı.
Yüzünde kederli bir gülümseme belirmişti. Sadece bana baktı, gözlerime baktı... Ve sonra bir anda beni kendine doğru çekerek sımsıkı sarıldı.
''Bu kadarı da yeter...'' dedi. ''Buna da kabul... Yeter ki sen ol...''
''Hastasın sen.''
''Ben sadece sevdalanmış bir adamım... Eğer gerçek sevgiyi biliyor olsaydın beni anlardın.''
Kendimi hızla onun kollarından çektim. Öfkemi gizlemediğim bir sesle ''Ne demek bu?'' diye sordum.
''Sen gerçek sevgi ne demek bilmiyorsun Gülüm dsns öğreteceğim.''
Ben ne diyeceğimi bilemez bir halde ona bakmaya devam ederken o dudaklarıma tüy hafifliğinde bir öpücük bırakarak odadan çıkmıştı. Elim istemsizce dudaklarımı bulduğunda yüreğime bir korku musallat olmuştu. Ya doğruyu söylüyorsa?
❧ ❧ ❧
Günler birbirlerini kovalarken bende yavaş yavaş bu eve alışmaya başlamıştım. Evin düzenine ayak uydurmam Rıfat dahil herkesi mutlu ediyordu. Açıkcası bende iyi hissediyordum kendimi. Bütün günü odamda yas tutarak geçirmek bana bir fayda sağlamıyordu.
Salonda ki her zaman oturduğum yere geçtim. Gün ışığı içeriyi tüm güzelliğiyle aydınlatırken benim kalbim katran karasıydı. Bugün benim için çok önemli ve zor olan bir şeyi yapacaktım. Rıfat ile evlenme olayım ortaya çıktığından beri gerçeklerden kaçmak için telefonumu kapatmıştım şimdi ise açacaktım. Aslında bir yanım açma bırak öyle kalsın derken diğer yanım deli gibi merak ediyordu. En sonunda pes ederek titreyen ellerimle telefonu açtım. Yüreğim korku ve heyecan karışımı ile hızlı bir şekilde çarpıyordu.
Elli cevapsız arama ve yüze yakın mesaj... Fakat bunların hepsinin tarihi Rıfat ile birlikte Mahir ile karşılaşmadan önceydi ki bir tanesinin tarihinin bir kaç gün önceye ait olduğunu gördüm. Onu en sona bırakarak diğer mesajlara baktım. Hepsinde aynı şeyler yazıyordu. Nede Gülüm? Aç telefonunu Gülüm? Anlat Gülüm?
Derin bir nefes alarak o mesajı açtım.
''Gülüm... Sana sevdiğim demeye utanıyorum... İnsan sevdiğine sahip çıkamaz mı? Ben sahip çıkamadım. Ben bize sahip çıkamadım... Sana kızdım. Çok kızdım ama sonra... Geçti be güzel gözlüm. Anladım ki sevmek sadece dilde olmuyormuş. Yüreğini ortaya koymak gerekmiş. Ben koyamadım ama o adam koydu... Bunu dediğim için kendime lanetler yağdırsam da mutlu ol güzeller güzelim...''
Ağzımdan kaçan hıçkırıklara da gözümden akan yaşlara da engel olamıyordum. Allah'ım bu nasıl bir zor sınavdı? Bir çıkış, bir yol bulamıyordum... Kendimi kapana sıkışmış gibi hissediyordum. Yüreğim bedenimden kopup gidecek gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yarası
General FictionBazen diller lal olur, tüm bilinenler bir sır olarak kalır. Geçmiş ise tozlu bir sandığa kaldırılarak her şey unutulur. Ya kalpler? Kalpten geçenleri de bu tozlu sandıkta unutmak mümkün müydü? ~ Kalpte yeri olmayanın gönülde yeri olur muydu hiç? O...