Senin için bayram olacak o gün benim için ancak öldüğüm gün olur diyerek elimde ki kutuyu boşluğa bırakarak, yatağın üzerinde ki geceliğimi aldım ve banyoya girdim.
Aynada ki yansımama baktığımda ne kadar kötü bir halde olduğumu fark ettim. Yüzüm çökmüş, gözlerimin altı morarmıştı. Dayanamıyordum Onun her bana dokunuşu midemi bulandırıyor, kalbimin nefret ile atmasına sebep oluyordu. Allah'ım sen bana bir çıkar yol göster... Bir kurtuluş göster... Dayanamıyordum ben artık onu.
Hastalıklı bir adamdı o... Gözlerimden yüzüme doğru akan yaşları hızla sildim. Ben ki bu yaşıma kadar bir yada iki kez anca ağlarken bu eve geldiğimden beri her gün ağlıyordum. Yüreğim kaldırmıyordu artık.
Geceliğimi giyerken titreyen bedenime inat ayakta durmaya çalıştım. Çıkmam gerekti artık ama o adamın yanına gitmek istemiyordum. Onunla aynı yatakta yatmak, onun bana sarılmasını, dokunmasını kabullenemiyordum. Kabullenemediğim bir çok şey olmasına rağmen elim kapının kulpuna gitti. Güç almak istercesine derin bir nefes aldım ve ve kapıyı açarak içeri girdim.
Odaya girdiğimde onu yatakta oturur bir halde kitap okurken buldum. Bu manzara gerçekten beklemediğim bir manzaraydı. Ben yatağa doğru ilerlerken o bir an bile gözünü kitaptan ayırıp bana bakmamıştı. Açıkcası bu durum fazlasıyla işime gelmişti.
Yatağa girdiğim de sırtımı ona doğru dönerek, yorganı üzerime çektim ve o an onun sesi kulaklarımda yer buldu.
''Şair demiş ki : Gel gönlümde can bul yar... Gel gönlümde bahar rüzgarları estir, yüzü güzel, kendi güzel yar.''
Gülmeme engel olamadım. Artık sinirlerim bozulmuştu. Ben bu adama her gün ondan nasıl ölesiye nefret ettiğimi anlatırken o hala bana sevmekten bahsediyordu. Gerçekten hastaydı.
"Bu şair de senin kafandan sanırım,'' diye mırıldandım.
"Benim kafamdan nasıl oluyor?"
Ona yüzümü dönme gereği duymadan içimde tuttuklarımı söyledim. "Hasta ve tedavi edilmesi gereken kafalar oluyor."
"Sevmek hastalık mı?"
"Sevmek hastalık değil... Saplantılı bir biçimde sevmek ve bu uğurda karşında ki insanın hayatını mahvetmek hastalık."
"Yine geldik aynı konuya," dedi bıkkın bir sesle. Onu umursamayarak hafifçe ona doğru döndüm. Kaşlarımın çatılmasına engel olamamıştım.
"Ne bekliyordun? Kollarına atlamamı falan mı?"
Benim bu sorum üzerinde sert çehresinde hafif bir gülümseme belirmişti. O an bir şeyi fark ettim. Aslında bu adam gülümsediğin de korkunç gözükmüyordu... Hatta güzel bile gülümsüyor sayılabilirdi.
"Fena olmazdı."
"Ne fena olmazdı?"
"Kollarıma atlaman..."
Bir an ne diyeceğimi bilemez bir halde kalakaldım. Derin bir nefes alarak "Gerçekten hastasın sen," diyerek tekrar arkamı döndüm ve gözlerimi kapattım. Bu adamla uğraşacak gücü kendimde bulamıyordum. Her gün biraz daha tükeniyor, biraz daha yok oluyordum. Öfkem ve yüreğimde ki yara birbirine daha fazla zarar veriyor ve beni her geçen gün biraz daha sona yaklaştırıyordu.
..............
Sabah uyandığımda Rıfat'ı yanımda bulunca şaşırmıştım. Üstelik bir eliyle belimi sarmış bir halde, yüzü bana dönük yatmıştı. Bir yanım onu iterek hemen yataktan kalkmamı emretse de bir yanım onu izlemeyi tercih ediyordu. En sonunda pes ederek yatakta uzanmaya devam ettim. Uyurken fazlasıyla masum ve sakin duruyordu. Ne kadar da zıt bir durumdu... O öfkeli adam sanki yok olmuş gibiydi.
Rıfat'a karşı yumuşamak istemiyordum zaten kolay kolay yumuşayabileceğimi de sanmıyordum. Kalbimde ne yazık ki hiç bilmediğim yerlerin acımasına sebep olan bir adamdı o.
"Beni mi izliyorsun?" diye soran sesle düşüncelerimi bir kenara bırakarak onun gecenin rengini almış gözlerine baktım. Garipti ama o gözlere baktığımda kendi gözlerimi görüyordum. Allah'ım ben nasıl bir sınavın içindeydim böyle?
"Gülüm..."
"Efendim."
"Beni mi izliyordun?"
"Evet... Daha doğrusu anlamaya çalışıyordum."
"Neyi?"
Derin bir nefes aldım. "Uyurken fazlasıyla masum ve sakin duran bir adam gerçekte nasıl bu kadar acımasız olabilir diye kendi kendime soruyordum."
"Acımasız değilim ben."
"Bana yaptıkların..." demiştim ki bir anda beni yatağa sırt üstü yatırarak üzerime uzandı ve bir eliyle yüzümü kavradı.
"Ben sadece sevdim seni... Öyle bir sevgi ki bu Gülüm canını istiyorum de vereyim... Senin yolunda ölürüm...''
"Zor olmuyor mu?"
Anlamamış bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Hafifçe gülümsedim. "Seni sevmeyen, seni istemeyen bir kadına kendini kabul ettirmek için inat etmen... Seni yormuyor mu?"
Benim sözlerim üzerine onun da çehresinde hafif bir gülümseme oluşmuştu.
"Bende bu soruyu sana soracaktım... Bana karşı koymak zor olmuyor mu güzel yüzlüm? Artık pes etsen..."
Bir an ne diyeceğimi bilemez bir halde ona bakakalsam da sonrasın da hemen kendimi toparladım. Ona karşı yumuşuyor olamazdım değil mi? Bu korku yüreğimi bir sarmaşık gibi sarmalarken hırsla onu üzerimden itmeye çalıştım.
"Kalk!" diye bağırdım öfkeli bir sesle. Rıfat ise beni umursamayarak iki elimi de bir eliyle başımın üzerinden sabitleyerek yüzünü biraz daha yüzüme yaklaştırdı.
"Sakin ol..."
"Bırak."
"Bırakamam ki," diyerek alnıma hafif bir öpücük bıraktı. Titrememe engel olamadım. O da fark etmiş olacak ki alnını alnıma yasladı. Gözleri koyulaşmıştı.
"Yoruldum... Sana uzak olmaktan, sana dokunamamaktan çok yoruldum..."
"Ya ben?" dedim öfkemi gizlemediğim bir ses tonuyla. "Ya ben ne yapayım? Nefret ettiğim bir adamın karısıyım... Sevdiğim adamı kaybet..." demiştim ki boşta ki eliyle ağzımı kapattı. Başını olumsuz anlamda sallarken "Söylemeyeceksin... Senin benden başka sevdiğin bir adam olamaz... Bir daha böyle bir şey söylemeyeceksin," dedi. Benim sessiz kalmam üzerine elini ağzımdan çekti.
"Böyle mi gerçekleri yok edeceksin?"
"Benim bir şeyi yok etmek gibi bir isteğim yok... Ben sadece seni istiyorum.. Sadece seni!"
Sustum. Onu istemediğimi kaç kere söylediğimi artık hatırlamıyordum bile. O sebepten sadece sustum. Pes etmeyecekti anlamıştım... Ben zaten çoktan kaybetmiştim. Bu saatten sonra kaybedeceğim bir canım kalmıştı o da Allah'a emanetti zaten... Daha da bir şeyim yoktu.
"Gülüm..."
Bir şey söylemeden ona bakmaya devam ettim.
"Kalbinde bir kum tanesi kadar bile bir yere sahip olamaz mıyım?"
-
İyi akşamlar arkadaşlar... Yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum :)
İnstagram hesabım : dilekyelomi takibi unutmayalım :)
Seviliyorsunuz ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yarası
General FictionBazen diller lal olur, tüm bilinenler bir sır olarak kalır. Geçmiş ise tozlu bir sandığa kaldırılarak her şey unutulur. Ya kalpler? Kalpten geçenleri de bu tozlu sandıkta unutmak mümkün müydü? ~ Kalpte yeri olmayanın gönülde yeri olur muydu hiç? O...