Evde hummalı bir nişan hazırlığı vardı. Eyşan dışında herkes büyük bir heyecan ile yarın olacak nişan için hazırlanıyordu. Onu anlıyordum. İnsanın sevmediği bir adamla evlilik yoluna girmesi çok berbat bir şeydi. Kendini o kadar çaresiz ve değersiz hissediyordun ki... Elinden bir şey gelmiyordu... Bunların hepsini yaşamıştım. Çaresizliğin her harfini tüm zerremde hissetmiştim.
Derin bir nefes aldım. Geçmişi düşünüp durmak kimseye bir fayda sağlamazdı. Evet, acı çekmiştim fakat çektiğim kadar da çektirmiştim. Şimdi ise inanması güçtü ama ben bu nefret ettiğim adamla olan her saniyem de mutlu oluyordum. Gözlerim onu arıyor, kalbim onun şefkatine ihtiyaç duyuyordu.
"Geldik hanımım."
Şoförün sesi ile kendimi toparladım. Yarın nişan vardı fakat benim üzerime giyebileceğim doğru düzgün bir şey yoktu. Dicle anneden izin alarak bir saatliğine alışverişe çıkmıştım.
Arabadan inerek gözüme çarpan ilk dükkâna girdim. Rengârenk elbiselerin arasında dolaşırken olabildiğince hızlı olmaya çalışıyordum. Rıfat'a haber vermemiştim ve bu durum içimde sebepsiz bir huzursuzluğa neden oluyordu. Tüm bunları düşünmemeye çalışarak beğendiğim iki tane elbiseyi alarak kabinde denedim. En sonun da ikisini de almaya karar vererek kabinden çıkmıştım. Kabinden çıkar çıkmaz elbiselerin parasını ödedim ve çıkışa doğru ilerliyordum ki onu gördüm. Elim ayağım boşaldı. Bedenim amansız bir titremenin kurbanı oldu. İçimde hissettiğim duyguların tarifi yoktu.
Onun da bakışları beni bulmuştu. Şaşkınlık ve öfke doluydu bakışları. Öfkelenmeye hakkı varmış gibi...
"Oo, Gülüm Hanımım sizleri görmek ne büyük bir hediyedir."
Dilim damağım kurumuştu. Olduğum yerde öylece duruyordum. Yapmam gereken bir an önce buradan defolup gitmekti ama ayaklarıma söz geçiremiyordum. Ellerim iki yanımda yumruk halini alırken zor da olsa ayaklarıma söz geçirerek yanından uzaklaşmaya yeltenmiştim ki bileğim de hissettiğim el ile olduğum yerde kalmıştım. Bakışlarım önce bileğimi tutan ele kaysa da sonrasında onun gözlerini bulmuştu. Bir zamanlar bakmaya doyamadığım gözlerdi bunlar benim. Şimdi ise boş ve anlamsız bakan bir çift gözden ötesi değildi.
"Konuşmakta mı yok?"
"Bırak," dedim yüzümde iğrendiğimi gizlemediğim bir ifadeyle.
"Senin beni bıraktığın gibi mi?"
Sesinde ki suçlama ve itham üzerine öfkeyle soludum.
"Yıllardır sevgilisi olan ben değildim. Şimdi bırak... Her şey geçmişte kaldı. Sen de öyle."
"Hani o adamdan nefret ediyordun? Hani benden başkasına yar değil ancak yara olurdun?"
Sesi öfkeli çıkıyordu. Sahi nasıl bir şeydi bu? Öfkelenmeye zerre kadar hakkı yokken nereden alıyordu bu gücü?
"Aslında sadece sana yara olmam gerektiğini anladım ben... Şimdi defol git yolumdan."
Kolumu ondan kurtararak hızlı adımlarla mağazadan çıkacaktım ki girişte gördüğüm kişi ile nefesim kesildi. Onun gecenin bin bir rengini almış gözlerinde ki öfke ateşi ise nefesimin kesilmesine yetmişti.
Sakin kalmalıydım. Benim bir hatam yoktu. Olanı biteni olduğu gibi Rıfat'a anlatıp bu durumdan kurtulmalıydım.
Ürkek adımlarla Rıfat'ın yanına geldiğim de hiçbir şey söylemeden elimden tutarak beni çıkışa doğru sürükledi. Arabaya bindiğimizde de tek kelime etmemişti. Aslında bu durumun işime gelmesi gerekirdi ama aksine ben daha fazla endişelenmekten kendimi alıkoyamıyordum. Bu adamın sessizliğini sevmiyordum. Ne düşünüyorsa ne hissediyorsa söylesin istiyordum.
"Bir şey söylemeyecek misin?"
"Evde konuşacağız."
Sesi itiraza yer bırakmayacak kadar netti. Ben de bu yüzden sustum. Evde konuşmak belki de daha iyi olacaktı.
Araba konağın önünde durduğunda arabadan indim. Rıfat da anahtarı kapıda ki korumalardan birinin eline vererek peşimden geldi. Avludan geçerken evdekilerin meraklı bakışlarına maruz kalsak da umursamadım. Şu an çözmem gereken daha önemli bir sorun vardı.
Odaya girdiğimiz de kapıyı sertçe kapadı. Öfkesini bastırmaya çalıştığı fazlasıyla belli oluyordu. Elimde ki poşeti ve çantamı bırakarak ona doğru ilerledim. Her adımım da kendimi cesaretlendirmem gerekti. Aksi takdir de o bana böyle öfkeyle bakarken yapmak isteyeceğim tek şey buradan kaçıp gitmek olurdu.
Aramızda az bir mesafe kalınca durdum. Hafifçe gülümsedim.
"Anlatacağım," diye mırıldandım. Hiçbir şey söylemeden bekledi. Ben de kendime güç vermek istercesine güçlü bir nefes çektim ciğerlerime.
"Eyşan'ın nişanı için bir şeyler almak istedim. Dicle anneden de izin alarak çarşıya gittim. Mağazadan tam çıkarken karşılaştım onunla... Her şey bu kadar..."
Anlatmış olmanın verdiği rahatlıkla gerilen bedenim gevşedi fakat Rıfat'ın çehresin de gevşeyen hiçbir şey yoktu. Aksine kaskatı bir şekilde bana bakmaya devam ediyordu.
"Hala o adamımı seviyorsun?"
Duyduğum soru karşısında öfke ve şaşkınlıkla kaşlarım çatılmıştı. Bu adam anlamıyor muydu beni?
"Onu sevmediğimi biliyorsun!"
Sesimin sert çıkmasına engel olamamıştım. Açıkçası engel de olmak istemiyordum. Böyle saçma bir sorunun üzerim de nasıl bir etki yarattığını bilmesi gerekti.
"Onunla neden buluştun?"
"Ben onunla buluşmadım!"
"Bana doğruları söyle!" diye öfkeyle bağırdı. Dolan gözlerimden yaşlar akmak için beklerken ben hala güçlü durma çabasında ona bakıyordum.
"Doğruyu söylüyorum."
Öyle bir baktı ki... Ben mahvoldum. Onu ilk defa bu kadar pervasız bakarken görmüştüm. Sanki karşısında ben değil de alelade bir kadın varmış gibi bakıyordu. Kendimi fazlasıyla değersiz hissetmiştim.
Rıfat'ın sessizliği uzadıkça benim daha fazla canım yanıyordu. Sanki biri boğazıma yapışmış nefes almamı engelliyor gibiydi. Aramız da kalan son mesafeyi de hızla kapatarak yüzümü onun göğsüne gömdüm. Ellerimi beline sardığım da biraz olsun rahatlamıştım. Bir dakikaya yakın hiç konuşmadan böylece sarıldım ona. Onun da bana sarılmasını bekledim. Fakat beklediğim olmamıştı. Onun elleri kollarımı bularak beni kendinden uzaklaştırmıştı.
"Doğruyu söyleyecek misin?"
"Ben doğruyu söylüyorum," dedim gözümden akan bir yaşla. Çok zoruma gidiyordu. Onun beni kendinden uzaklaştırması yüreğimi paramparça etmişti.
"Gülüm..."
Öfkeyle soludum. "Bana inanıyor musun?" diye bağırdım. Sustu. O sustu ben öldüm.
Ondan birkaç adım uzaklaştım. "Cevap ver," dedim çaresizce.
"İnanmıyorum... O adamla..." demişti ki konuşmasına izin vermedim. "Bundan sonra," dedim kesik bir nefes alarak. "Gülüm diye biri yok senin için... Git kime inanıyorsan onu getir bu eve karın diye... Zira bundan sonra ben senin için bir ölüden farksız olacağım. Defol şimdi bu odadan."
Daha fazla bu iğrenç duruma dayanamayarak banyoya girdim. Birkaç saniye sonra odanın kapısının kırılırcasına kapanması ile gittiğini anlamıştım. Soğuk fayanslara çöktüğüm de gözyaşlarım ve hıçkırıklarım birbiri ile yarışır hale gelmişti. Mutluluk bir balon gibiydi işte. Her an birisi tarafından patlatılma riski vardı. Benim de mutluluğum bu kadarmış. Onun o kara gözlerinde gördüklerimden sonra nefes almak bile can acıtmaya başlamıştı.
Yüreğim sıkıştı. Kendime itiraf etmekten hep kaçınmış olsam da Rıfat benim için başka bir yerdeydi... Ben... Ben onu sevmeye başlamıştım!
-
İyi akşamlar arkadaşlar :) Bol bol yorum bekliyorum :)) Düşüncelewrinizi esirgemezseni sevinirim...
İnstagram hesabım : dilekyelomi takibi unutmayalım :)
Seviliyorsunuz. ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yarası
General FictionBazen diller lal olur, tüm bilinenler bir sır olarak kalır. Geçmiş ise tozlu bir sandığa kaldırılarak her şey unutulur. Ya kalpler? Kalpten geçenleri de bu tozlu sandıkta unutmak mümkün müydü? ~ Kalpte yeri olmayanın gönülde yeri olur muydu hiç? O...