Söylediklerimi Rıfat'ın yüzünde oluşan şaşkın ifadeden sonra fark etmiştim. Kendimi geri çekmeye çalışmıştım ki Rıfat izin vermedi. Yüzünde muzip bir ifade belirmişti.
"İşte benim sevdiğim Gülüm bu... Açık sözlü, neşeli..."
"Bizi bekliyorlar," diyerek konuyu kapatmaya çalıştım. Avluda kocamla cilveleşiyormuş gibi görünmek açıkçası pek hoşuma gitmiyordu. Her ne kadar Eyşan denilen o kadının gözünün önünde böyle görünmek istemsizce mutlu olmama neden olsa da yine de rahatsızlık duyuyordum.
Kahvaltı masasında yerimizi aldığımız da Rıfat benden önce davranarak tabağıma uzandı ve tüm kahvaltılıklardan tabağıma birer ikişer doldurdu. Bu sahne bana istemsizce Funda ve Doğan'ı hatırlatmıştı. O zaman ne özenmiştim böyle bir ana... Şimdi aynısını bende yaşıyordum. Rıfat ve Doğan yapı olarak birbirlerine benziyorlardı fakat kişilik olarak benzemedikleri çok aşikârdı. Kısa bir süre de tanıdığım Doğan gayet kibar ve anlayışlı bir yapıya sahipti. Rıfat gibi değildi. Rıfat delifişekti. Ama o daha sakindi. Tıpkı Rıfat'ın babası gibi...
Rıfat'ın babasının "Afiyet olsun," demesiyle herkes kahvaltısını yapmaya başlamıştı. Bu evde en sevdiğim şeylerden biri de herkes birlikteyken yemek yenmesi ve kahvaltı yapılmasıydı. Birlik ve beraberliğe aile olarak fazlasıyla önem veriyorlardı. Bizim evimiz de abim genel de yemeklerde olmazdı. Anne ve babamla birlikte olurduk. Şimdi bu aile bana bu yüzden böyle kalabalık ve güzel geliyordu.
Çayımdan bir yudum alırken Rıfat'ın çayını bittiğini fark ettim. Gözüm masanın üzerinde ki çay demliğinde gidip geldi. Doldurup doldurmama konusunda kararsız kalmıştım ki Eyşan'ın o Rıfat'ın bardağına çay doldurduğunu gördüm. İstemsizce gözlerim Rıfat'a kayınca onun babası ile konuşmakta olduğunu fark ettim fakat yine de kızmama engel olamadım. İçten içe içimde bir öfke oluşmuştu.
Dicle Hanım sanki içimde kopan fırtınaları anlamış gibi "Eyşan kızım da Rıfat'ı çok sever... Bir ağabey gibi," dedi. Hiçbir şey söylemedim. Çünkü bu kadının Rıfat'ı ağabeyi gibi düşündüğünü sanmıyordum.
Kahvaltıdan sonra evin erkekleri işe gitmek için avluya çıkmışlardı. İstemsizce Rıfat'ın peşinden bende gittim. Normal de bu seremoni de hiçbir zaman kendime yer vermezken bugün kendim bu seremoninin içinde olmak istemiştim.
Rıfat yüzünde çapkın bir gülümseme ile bana doğru yaklaştı ve alnıma hafif bir öpücük bırakarak geri çekildi. "Seni çok özleyeceğim."
Bende seni özleyeceğim diyemedim... Özleyeceğimden bile emin değildim. Şu an sadece kendimi kalbimin akışına bırakmıştım. Hiçbir şeyden emin değildim. Bu sebepten gülümsedim hafifçe.
"Bir gün..." dedi ve bir eliyle yüzümü okşadı. "Sende beni özlediğini hatta beni sevdiğini söyleyeceksin... Bende o güne kadar sabırla bekleyeceğim."
Benim sessiz kalmam üzerine benden uzaklaşarak "Kendine dikkat et," dedi ve gitti. Bir süre boş gözlerle arkasından baktım. Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemiyordum. Bu adamdan ölesiyle nefret ederken bugün kendimce radikal kararlar almıştım. Aldığım kararlar ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemiyordum. Kendimce bir iç hesaplaşmadan geçirmemiştim. Sadece artık bazı şeyleri yoluna sokmak istiyordum. Benim yolunda sandığım şeylerin aslında çoktan yoldan çıkmış olduğunu görmek beni bu karara iten önemli etkenlerdendi... Tabii Rıfat'ın davranışları da bu kararlarımda etkili olmuştu. Onun ne olursa olsun bana karşı olan sabrı, uzak durması, beni zorlaması... Bunlar ondan beklemediğim şeylerdi fakat o beni fazlasıyla şaşırtmamıştı. Ben onun ezerek seveceğini sanırken o okşayarak sevmeyi tercih etmişti. Diken beklerken güllerle karşılaşmak gardımı biraz olsun indirmeme neden olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yarası
General FictionBazen diller lal olur, tüm bilinenler bir sır olarak kalır. Geçmiş ise tozlu bir sandığa kaldırılarak her şey unutulur. Ya kalpler? Kalpten geçenleri de bu tozlu sandıkta unutmak mümkün müydü? ~ Kalpte yeri olmayanın gönülde yeri olur muydu hiç? O...