ჱ 6 ჱ

38.4K 2.7K 159
                                    


''Bir şey söylemeyecek misiniz?''

''Ne söyleyelim kızım sen kararını vermişsin.''

Babamın sesi fazlasıyla küskün çıkmıştı. Güç almak istercesine iki elimle elbiselerimin yanlarını sıkarak ''Baba... Ben sizin rızanızı da almak istiyorum,'' diyebildim zorla.

''Neyin rızası kızım? Neyin ha? Seni diri diri mezara gömmesi için mi benden rıza istiyorsun sen? Cenazene mi razı olmamı istiyorsun sen?''

Gözlerime dolan yaşları zorlukla geri itmeye çalıştım. Delicesine ağlamak istesem de şu an susmak gerekti. Buna mecburdum. O manyak herifin aileme, sevdiklerime zarar vermemesi için gerekirse ölecektim. Hoş babamın da dediği gibi onunla evlendiğim andan itibaren diri diri mezara gömülmüş gibi olacaktım fakat başka bir yol, başka bir çare de yoktu.

''Baba...'' diyebildim zorlukla ama o elini kaldırarak susmamı sağladı ve oturduğu yerden kalkarak yanıma geldi.

''Yavrum... Gülüm benim. Korktuğun bir şey varsa söyle. Seni tehdit mi etti?''

Etmişti. Ama bunu babama söyleyemezdim ki. Söylediğim anda çok daha kötü şeyler olacaktı. Her ne kadar kabullenmek istemesem de o güçlü bir adamdı. Ve gücünü hiç çekinmeden benim ailemi yok etmek için kullanacağından adım kadar emindim.

Derin bir nefes aldım. ''Hayır, baba... Ben kendim istiyorum.''

Babamın gözleri dolmuştu. O an gözümden akan yaşlara engel olamadım. Hiçbir şey söylemeden babama sımsıkı sarıldım. Ben şanslıydım şu yaşıma kadar. Beni çok seven bir aileye sahiptim. Kızına değer veren bir babanın kızıydım ben.

Babam beni kendinden uzaklaştırarak alnıma sevgi dolu bir öpücük bıraktı. ''Her zaman yanındayım Gülüm, güzel kızım unutma hiç.''

Biliyordum. Babamın her zaman yanımda olduğunu hep biliyordum, keşke Mahir'de babam gibi her zaman yanındayım diyebilseydi... Keşke her zorluğun üstesinden birlikte gelebiliriz deseydi... Ama dememişti. O sadece babam demişti.

❧ ❧ ❧

Boş gözlerle önümde ki kahve cezvesine bakıyordum. Kalbim her an daha fazla sıkışmaya başlamıştı. İçim daralıyordu. Hemen şu an vazgeçecek bir haldeydim. Eve girdiklerinde karşılamaya bile çıkmamıştım. Zaten burada kızların pek istekli görünmemesi için sadece kahve verirken karşı tarafı görmeleri daha uygundu. Bu durum fazlasıyla işime geliyordu. Bu lanet kahveleri bırakacaktım ve sonra hemen odadan çıkacaktım.

Ocakta pişen ve artık köpürmeye başlayan cezveyi alarak boş fincanları doldurdum. İçeri annemin girmesi ile ona doğru çevirdim bakışlarımı ve o an annem ''Gülüm,'' diye bir anda bana doğru gelerek elimde ki cezveyi aldı, mutfak tezgâhına bıraktı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan tutarak suyun altına çekti. Suyun elime değmesi ile gözümden akan yaşlara engel olamadım. Yanan elimin verdiği acıdan mıydı yoksa geleceğimi yaktığımdan mıydı bu gözyaşları bilmiyordum.

''Ah benim akılsız yavrum... Cezvenin sapı demirken nasıl tutuyorsun sen?''

Bilmiyordum ki... İçim o kadar yanıyordu ki elimde ki yangından bihaberdim. Kendimi toparlamaya çalışarak kıpkırmızı olmuş elimi kendime doğru çektim.

''Kahveleri götüreyim anne,'' diyebildim zorla ve kahve tepsisini elime aldım. Annem gözleri dolmuş bir halde içeri geçti. Sanki kızını gelin istemeye değil de kızının cenazesini istemeye gelmişler gibiydi yüzünde ki ifade... Aslında haksız da sayılmazdı. Rıfat ile evlendiğim anda... Bunu düşünmek bile boğazıma bir yumrunun oturmasına sebep olmuştu. Mahvolacaktım ben. Her şey bitecekti. Hayatın siyah olan tarafına geçecektim.

Nasıl korkunun ecele faydası yoksa benim de mutfakta oyalanmam da Rıfat ile evlenecek olacağım gerçeğini değiştirmiyordu. O yüzden yavaş adımlarla mutfaktan çıkarak salona girdim. Benim girmem ile odada ki tüm konuşma kesilmişti. Kimsenin suratına bakamıyordum. Başımı yukarı kaldırmaya ne cesaretim ne de isteğim vardı. O adamın mide bulandırıcı gülümsemesini görmek istemiyordum.

Kahveleri dağıttıktan sonra salondan çıkacaktım ki Rıfat'ın babası ''Gülüm, kızım geç sen de otur,'' dedi. Kalbim delicesine duymamış gibi yaparak hemen çık derken ayaklarım çoktan köşede boş duran sandalyeye doğru yönelmişti.

Benim oturmam ile tekrar konuşmaya başladılar. Ne konuştuklarıyla zerre kadar ilgilenmiyordum. Ağlamamak için sıktığım gözlerim bana artık acı veriyordu. Sonra babamın ağzından ''Hayırlı olsun o halde,'' diyen isteksiz sesini duydum. Bitmişti işte. Her şey bitmişti.

Sonrası çok hızlı geçmişti. Düğün hakkında konuşulan şeyler sadece kulağımda uğulduyordu. Anlamlı hiçbir şey kuramıyordum. Açıkçası ilgilenmiyordum. Ha bir gün ha bir ay sonra... Olacak olan her halükarda belliydi.

Ben daha olan bitene kendimi alıştıramamışken o pisliğin sesini duydum. Babamdan benimle biraz konuşmak için izin istiyordu. Kalbim korkuyla ve sinirle kasılmaya başlamıştı. Zorlukla gözlerimi yerden kaldırarak babama doğru çevirdim. Adeta gözlerimle yalvarıyordum izin vermemesi için. Ama babam çaresizce başını sallamakla yetinmişti.

Titreyen bedenime inat güçlü durmaya çalışarak ayağa kalktım. Rıfat da kalkmış bana doğru geliyordu. Onu bekleme gereği duymadan hızlı adımlarla salondan çıktım. İçim delicesine koşup buradan, bu adamdan uzaklaşmak istese de aklım sen artık bu adama mecbursun diyordu.

Biraz ileride ki balkona çıktığım da serin hava yüzümü okşamaya başlamıştı.

''Buz gibi gözlerin intikamını alamadı sanırım... Şimdi de üşüme mi sağlayarak mı intikamını alacaksın?''

Onun alaycı sesiyle gerginliğim biraz daha artsa da olabildiğince ifadesiz durarak balkon korkuluklarına tutundum.

''Ne zamana kadar susacaksın?''

Sonsuza kadar... Bu adamla tek kelime dahi konuşmak istemiyordum. Bir ömür ona mecbur kalmak, fazlasıyla ruhumu daraltıyor, canımı yakıyordu.

Kolumu tutan elle irkilerek ondan uzaklaşmaya çalışmıştım ki izin vermeden beni kendisine doğru çevirdi. İnatla gözlerimi yere çevirdim ama bir eliyle de çenemi kavramıştı. Yüzümde oluşan iğrenir ifadeye engel olamadım, olmak istemedim. Onun her dokunuşu midemi bulandırıyordu.

''Bir gün...'' dedi ve sert çehresinde hafif bir gülümseme belirdi. ''Gözlerin bana böyle nefretle bakmayacak... Bana baktığında yüzünde şimdi ki olan iğrenir ifaden olmayacak... Bir gün Gülüm beni seveceksin.''

Söylediklerine delicesine gülmek istemiştim. Gülüşümü durdurabilsem de dilime engel olamadım.

''Ben bu hayatta bir tek adamı sevdim... Bir ömür de onu seveceğim.''

''O adamı...'' demişti ki öfkeyle sözünü kestim.

''Benim seninle neden evlendiğimi sakın unutma... Mahir'in babasının sağlığına kavuşması için verdiğin sözü tutacaksın ve ailemden uzak duracaksın.''

Çehresinde öfke ve alay dolu bir gülümseme oluşmuştu. ''Ya bunları yapmazsam?''

''İşte o an...'' dedim ve hafifçe gülümsedim. ''Senden kaçmak için bir an bile beklemem.''

Söylediğim karşısında gerilmişti ve kolumu tutan eli bir an da sıkılaşmıştı. Canım yansa da sesimi çıkarmadım.

''Öldürürüm Gülüm seni...''

''Sen zaten beni öldürdün!''

Hızla kolumu ve çenemi ellerinden kurtararak içeriye girdim. Beni öldürmekle tehdit ediyordu... Bilmiyordu ki onun olmadığı yer benim için ölüm değil cennetten bir bahçeydi.

-

Merhaba arkadaşlar :) Uzun bir aradan sonra bölümü getirdim :D Kapak fotoğrafı ve bölüm nasıl olmuş? :D Güzel bir beğeni ve yorum sayısı gelirse diğer bölümde çok kısa sürede gelecektir :)

İnstagram hesabım : dilekyelomi takibi unutmayalım :))

Seviliyorsunuz ♥ :)


Gül YarasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin