ჱ 25 ჱ

42.2K 3K 253
                                    


Boğazım kurumuş, ellerim titremeye başlamıştı. Gözümden akan yaşlar bile az sonra gelecek olan fırtınanın farkına varmış gibi durmuştu. Nefesim kesiliyordu her saniye. Sonra... Sonra hiç beklemediğim bir şey oldu. Rıfat hiçbir şey olmamış gibi arabayı çalıştırarak yola devam etti. Bu durumdan korkmalı mıydım tam olarak bilmiyordum.

Araba konağın önünde durunca istemsizce bakışlarımı Rıfat'a kaydırdım fakat o bana bakmak yerine sabırsızca parmaklarını direksiyonun üzerine vuruyordu. Bu durum biraz daha korkmama ve gerilmeme neden olurken, aklıma ilk gelen mantıklı şeyi yaparak arabadan indim. Elbet öfkesini bağırmaya gelecekti yanıma.

Konağın kapıları açılmıştı ki arkamda ki arabanın ani kalkış sesini duydum. Lastikler adeta yolu kazımıştı. Kendimi sakin olmaya zorlayarak açılan kapıdan içeri girdim. Dicle anne ve Eyşan avluda oturuyorlardı. Beni görünce Dicle anne yüzünde hoş bir gülümseme ile "Hoş geldin kızım," dedi. Yüzümde zoraki bir gülümseme ile "Hoş buldum anne," diyerek yanında ki boş yere oturdum. Eyşan'ın bakışlarını üzerimde hissediyordum. Bu durum gergin olan bedenimin daha da gerilmesine neden oluyordu.

"Rıfat nerede?"

"Şirkette işi varmış anne," diyerek bu sorudan kaçmaya çalıştım. Yirmi dakika öncesine kadar her şey çok iyi giderken şimdi kendimi berbat hissediyordum. Bir an önce odama çekilip, acım kendi içimde yaşamak istiyordum.

Bir süre daha yanlarında oturduktan sonra, büyük bir istekle odama gittim. Odaya girer girmez yaptığım ilk şey kendimi banyoya atmak olmuştu. Suyun bedenime değmesi ile gerilen vücudum biraz olsun yumuşamaya başlamıştı.

Bir saate yakın suyun altında kalıp tamamen sakinleştikten sonra odaya geçtim. Bugün her günden farklı olarak siyah yerine daha renkli bir şeyler giymeye karar verdim. İçimde delicesine bir korku olsa da bu korkuyu yok etmeye çalışarak dolaba bakındım. En sonunda açık mavi bir etek ile üzerine beyaz bir tişört giydim. Son olarak da açık mavi hırkamı giydiğimde aynada kendimi izledim. Uzun zamandır ilk defa kendimi bu kadar iyi ve güçlü hissediyordum. Tabii son olanlar aklıma gelmediği sürece böyle hissediyordum.

Saçlarımı ensem de sıkı bir topuz yaptım ve boş gözlerle pencereye doğru yaklaştım. Ev ahalisi akşam yemeği için ummalı bir hazırlığa başlamıştı. Benim de şu an onların arasında olup, bu hazırlık aşamasına katılmam gerekti ama şu an bunu benim yerime seve seve üstlenen Eyşan vardı. Bu evin gelini ya da kızı... Artık her ne sıfatsa kendini ona fazla yakıştırıyordu. Onun yanında sönük kalacağımı hatta kaldığımı biliyordum. Becerisi kadar kendisi de güzeldi. Fazla güzeldi hatta.

Derin bir nefes aldım. Ben bir yola girmiştim. Kabul etmesem de hayatta güvendiğim her şey birer birer yok olmuştu. Ve ben güvenmediğim bir adamın güvenine muhtaç hale gelmiştim.

Garipti. Ben bugün neden ağlamıştım? Mahir'i kaybettiğime mi yoksa onun için boşa geçen yıllarıma mı? Ya da gururuma mı? Bilmiyordum. Bildiğim tek şey canım yanmıştı. Onu görmek içimde öfke yaratmıştı. Daha ben bunun muhasebesini kendi içimde yapamamışken Rıfat'a yakalanmıştım. Bu da beni fazlasıyla korkutmuştu. Çünkü Rıfat... Değişik gibiydi. Benimle tek kelime etmemiş, öfkesini kusmamış, beni bir şey ile suçlamamıştı ve bu beni ne yazık ki fazlasıyla korkutuyordu.

Daha fazla düşünmemek adına bende aşağıya inerek, akşam yemeğinin hazırlığına yardım etmeye başladım. Hoş bana pek bir şey kalmamıştı ama en azından birkaç tabak masaya taşıyabilmiştim.

Yemek saatinde herkes yerine geçtiğinde bir tek o eksikti. İçimi yiyen merak duygusu ile gözlerim Rıfat'ın babasına kaydı. O belki de biliyordu nerede olduğunu. Tabii, herkesin içinde soramazdım da. Bu yüzden bakışlarımı tekrar önümde ki tabağa çevirmiştim ki Dicle annenin sesini duydum.

Gül YarasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin