''Gülüm...'' diye fısıldadı. Sesinde ki öfke ve acı karşısında çaresiz gözlerle ona bakmakla yetindim. Elim kolum dört bir yandan bağlanmıştı. Kafese kapatılıp, özgürlüğü elinden alınmış bir kuş gibiydim. Çaresizdim.''Yürü Gülüm,'' diyen sesle gözlerimi zorlukla Mahir'in gözlerinden çekerek yürümeye başladım. Eli hala belimdeydi. Arabaya binene kadar da elini çekmedi. Adeta Mahir'e meydan okuyor, ondan intikam alıyordu. Oysa bilmiyordu ki ne yaparsa yapsın benim gönlüm Mahir'den başkasına sevgisini vermezdi.
Arabanın hareket etmesi ile akıtmamak için zorlandığım gözyaşlarımı serbest bıraktım. Ne ağzımdan kaçan hıçkırığa ne de gözümden akan yaşa engel olabildim. Canımın yangısını anca gözyaşlarım ile azaltmaya çalışıyordum... Ama ne çare! Gözümden akan her yaş gönlümde bir yaraya bedeldi.
''Ağlama.''
Rıfat'ın soğuk ve emrivaki cümlesi üzerine hiçbir şey söylemeden sessizce ağlamaya devam ettim.
''Sana ağlama dedim!''
Onun bağırması ile benim ağlamam daha çok artmıştı. Kendimi fazlasıyla çaresiz hissediyordum. Hayatım elimden alınıyordu ve benim yapabildiğim tek şey ağlamaktı. Hoş şu an ağlamama bile izin verilmiyordu ya!
Bir anda arabayı yolun kenarına çekerek öfkeden delirmiş bir halde bana doğru döndü. Omuzlarımdan tutarak beni kendine doğru çekti. Engel olma girişiminde bulunmadım. Bu adama gücümün yetmeyeceğini az önce fazlasıyla anlamıştım.
''O adamı seviyorsun.''
''Seviyorum,'' diye fısıldadım dürüstçe. Ben bunu hiçbir zaman ondan saklamamıştım ki. Seviyordum...
''Sevmeyeceksin Gülüm... O adamı bir saniye bile düşünmeyeceksin.''
Bu isteklerinin imkansızlığı karşısında sadece gülümsemekle yetinmiştim. Kızmaya ya da karşı çıkmaya takatim kalmamıştı.
''Cevap ver bana!''
''Ne söyleme mi bekliyorsun?''
''Onu sevmeyeceğini söyleyeceksin!''
''Asla,'' diyerek kendimi ondan kurtarmaya çalıştım fakat gücüm onun gücünün yanında çaresiz kalmıştı. Beni kendine doğru daha çok çekerek dudaklarını alnıma bastırdı. Dudaklarını alnımdan çekmeden ''Sen benimsin... Sadece benimsin,'' derken ben ağlamaktan başka birşey yapamamıştım.
❧ ❧ ❧
Düğüne son bir gün kalmıştı. Hatta tam olsarak bir gün bile yoktu. Bugün Rıfat'ın İstanbul da yaşayan kuzeni ve eşiyle tanışmıştım. Açıkcası doğru düzgün ne adamın ne kadının yüzüne bakmıştım. Ama buna rağmen bu çifti görür görmez adamın karısına olan sevgisini anlamıştım. Kadının güzelliği de ortadaydı. Kıskanmıştım... Çünkü birbirine böylesine yakışan bir çift olabilecekken hayatta yan yana gelmemesi gereken iki insan olarak uyumsuz bir çifti oluşturacaktık.
Bugün son olarak eksik bir şeyler var mı diye yeniden çarşıya çıkılmıştı. Rıfat'ın kuzeninin eşi Funda'da bizimle gelmişti. Dicle Hanım çok sevmişe benziyordu Funda'yı... Bir an olsun yanından ayırmamıştı. Bu durum benim de işime gelmişti açıkcası. İçim kan ağlarken, yüreğim amansız korkularla boğuşurken hiçbir şey olmamış gibi kefenim için hazırlık yapamazdım. Bu yüzden her genç kızın hayali olan kına gecesini bile yaptırmamıştım. Bu başta herkesin garibine gitse de Rıfat'ın olmayacak demesi ile kimse daha fazla diretememizdi. İlk başta Rıfat'a bu konuyu açtığım da tepki vereceğini düşünmüştüm ama sadece peki demekle yetinmişti. Kendi ölümümün kınasını da yakamazdım ya...
Evde ağır bir ölüm sessizliği vardı. Herkes bu evliliği neden kabul ettiğimi düşünüp duruyorlardı. Ah, bir bilseler neler feda ettiğimi... Anlatamazdım. O zaman ne ailem ne de Mahir bu evliliğe izin verirdi. Gerçi artık Mahir için hiçbir şeyden emin konuşamıyordum. Onu sadece o gün görmüştüm. Onun ardından ne bir haber alabilmiştim, ne de görebilmiştim. Telefonumu açmamakta kararlıydım. Onun bir güzel mesajına tüm her şeyi bırakıp, tüm her şeyden vazgeçip koşarak ona gideceğimi biliyordum çünkü.
Odamın kapısı çalınarak içeri annem girdi. Yüzünde endişeli bir ifade vardı. Onun endişesini gidermek isterdim ama benim yüreğim çoktandır bu endişlerle boğuşurken bunu yapmam çok zordu.
Yatağın kenarına oturarak ellerimi ellerisinin aldı. ''Güzel yüzlüm... Kara gözlüm... Derdinin çaresi nedir ha?''
Derdimin çaresi bellidir ama bunu anneme ya da bir başkasına söyleme gibi bir imkanım yoktu.
''Derdim yok anne.''
''Kızım... Yarından sonra o adamın karısı olacaksın...''
''Biliyorum.''
''Neden evleniyorsun o adamla?''
Ellerimi annemin ellerinin arasından çektim. Son noktadaydım. Her an patlayabilir ve her şeyden vazgeçebilirdim. Bu yüzden bir an önce bu mayınlı tarladan çıkmam gerekti.
''Anne uykum var.''
Annem gözleri dolu dolu ayağa kalktı. ''Gülüm bu işin şakası yok kızım bilesin. O adam yarından sonra senin kocan. Bir daha ondan kurtuluşun yok.''
Birşey söylememi beklemeden odadan çıkmıştı. Zaten benim de söyleyecek bir şeyim yoktu. Çoktan kaderime razı gelmiştim ben. Herkes sevdiğiyle evlenecek diye bir şart yoktu ya... Bazen de sevdiğinle evlenmek yerine onun mutlululuğu için kendini feda etmek gerekirdi.
❧ ❧ ❧
Beyaz... Temizliğin, saflığın, mutluluğun, huzurun rengi... Bir yandan da kefenin rengi... Şu an üzerimde olan gelinlik görünürde mutluluğu simgelese de gerçekte kefendi benim için.
Evin içine dolan korna sesleri ile gözümden akan yaşlara da engel olamıyordum. Hele annem ile babama sarıldığım o an... İşte o an canımdan can koparılmıştı adeta... Arkamı dönüp geri aileme gitmek istemiştim ama onun elimi saran eliyle kendimi bir arabaya tıkılı bulmuştum.
Düğün evine gelene kadar hatta düğün boyunca sadece ağlamıştım. Rıfat ise gayet keyifli bir şekilde kahkahalar atıp, etrafında ki insanlarla şakalaşıyordu. Kader miydi yoksa başka birşey miydi bilmiyordum... Birileri kan ağlarken birileri kahkahalar atıyordu.
Her geçen saniye ile içimde ki korku da büyüyerek artıyordu. Korkucunun ecele faydası yoktu ne yazık ki. Dicle Hanım'ın yanımıza gelip beni odaya götürmek için kaldırması ile anlamıştım.
Rıfat ile yaşayacağım odaya girdiğim de gözümden akan yaşların hızı artmıştı. Bedenimde ki titreme ise gözler görülür dereceye gelmişti. Korkuyordum...
Dicle Hanım bana sarılarak ''Korkma kızım,'' diye fısıldadı ve odadan çıktı. Korktuğum o kadar çok şey varken nasıl korkmazdım ki? Ben kendi ellerimle kendi hayatımı yok etmiştim. Allah'ım sen yardım et... Büyük yangılar içerisindeyim... Bir kurtuluş, bir çıkar yol arıyordum ama ne fayda! Battıkça daha fazla dibe batıyordum.
Odanın kapısının açılma sesi ile yerde olan başımı hafifçe kaldırdım. Duvağımın ve kırmızı tülün altında onun yüzünü zor da olsa seçebilmiştim. Çehresinde belli belirsiz bir gülümseme var gibiydi.
Kapıyı kapatarak yavaş adımlarla bana doğru ilerledi. Tam karşımda durduktan sonra duvağımla, kırmızı tülü kaldırdı hafifçe.
''Gülüm... Güzeller güzeli gelinim... Sonunda geldin ya bana... Sonunda benim oldun! İki cihanda da benim eşim, diğer yarımsın...''
-
İyi geceler arkadaşlar :) Bölümü getirdim... Öncelikle herkesin mutluluk ve sağlık dolu bir yıl geçirmesini temenni ediyorum...
İnstagram hesabım : dilekyelomi takibi unutmayalım :))
Yorumlarınızı bekliyorum... Sizlerin yorumları benim için çok değerli ve önemli lütfen....
Seviliyorsunuz ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yarası
General FictionBazen diller lal olur, tüm bilinenler bir sır olarak kalır. Geçmiş ise tozlu bir sandığa kaldırılarak her şey unutulur. Ya kalpler? Kalpten geçenleri de bu tozlu sandıkta unutmak mümkün müydü? ~ Kalpte yeri olmayanın gönülde yeri olur muydu hiç? O...