Kapıdan gelen seslerle gözlerimi açtım. Tüm gece ağlamaktan yorgun düşüp kocam olacak adamın kollarında uyuya kalmıştım. Hala da onun kollarının arasındaydım. Zorlukla o kollardan sıyrıldığım da onun da gözlerini açtığını gördüm. Bir süre bana boş gözlerle baksa da kapının tekrar çalınması ile kısık sesle bir küfür savurdu. Yataktan öfke ile kalkarken bir anda bakışları beni buldu. İstemsizce bende yataktan kalktım. Yanıma doğru yaklaşarak ''Hadi söyle,'' dedi.
''Neyi?'' diye sorabildim zorlukla. O kadar öfkeli bakıyordu ki bir iki adım gerilememe engel olamadım.
''Çarşaf için geldiler.''
O an ne demek istediğini anlamıştım. Bu odadan kanlı bir çarşaf çıkması şarttı. Aksi takdir de hem benim hakkım da hem de bu adam hakkında ağza alınmayacak laflar, dedikodular baş gösterecekti.
''Söyle hadi! Ne diyeyim kapıdakilere?''
Başımı önüme eğmekle yetinmiştim sadece. Verecek bir cevabım yoktu. Rıfatta bunu anlamış olacak ki bana arkasını dönerek kapıya doğru ilerledi. O kapıyı açtığında ben de nefesimi tutmuştum. Onun her şeyi anlatması demek benim ölmem, ailemin rezil olması ve dışlanması demekti. Gözümden akan bir damla yaşa engel olamadım. Ben dün gece ölüm fermanım imzalanır derken bugün hem ölüm fermanım hem de ailemin bitişinin fermanı imzalanacaktı. Sonra hiç beklemediğim bir şey oldu. Onun gür sesi ''Çarşaf falan göstermeyeceğim... Şüphesi olan gelsin karşıma çıksın,'' dedi. Duyduklarıma bir an inanamadım. Rıfat tüm herkesi karşısına mı alıyordu?
Kapıyı şaşkın bir şekilde bakan kadınların yüzüne kapatarak bana doğru dönmüştü. Ne kadar sinirli olduğunu kaskatı kesilmiş çehresinden anlayabiliyordum. Yine de soramadan duramadım.
''Neden söylemedin?''
''Söylememi mi isterdin?''
Sustum. Bir şey söylemedim. Ne söylebilirdim ki? Böyle bir şeyi söylemesini tabi ki tercih etmezdim. Sonuçta bu sadece benimle alakalı bir durum değil, ailemi de mahvedecek bir durumdu.
''Bende böyle düşünmüştüm,'' dedi benim sessiz kalmam üzerine ve adımlarını bana doğru yaklaştırdı. Tam karşımda durarak bir eliyle çenemi kavradı ve kendine doğru yaklaştırdı.
''Sen bana hayatımın en kötü anını yaşattın... Benim canımı okudun be Gülüm!''
''Ben...'' demiştim ki ''Sus,'' dedi. Sustum. Zaten ne konuşmam gerektiğini de bilemiyordum. Ben artık tükenmiştim, yorulmuştum.
''Sen benim canımı okusan da ben senin saçının bir teline dahi zarar gelmesine izin vermem... Seni herkesten, her şeyden korurum ama Gülüm... Kendimden... Kendimden seni nasıl koruyacağım bilmiyorum. İçimde ki bu öfke ateşi nasıl sönecek bilmiyorum!''
Bir anda beni belimden çekerek kendine doğru yasladı. Dudakları alnıma tüy hafifliğinde bir öpücük bırakırken eli sımsıkı kavramıştı belimi.
''Çok farklı olabilirdi.''
''Gönlü başkasına ait olan bir kadını zorla karın yapmaya çalıştın.''
''Sadece gönlü mü başkasına ait?''
Cevap vermedim. Öfkesini daha fazla üzerime çekmeye niyetim yoktu. Yeterince öfke patlamasının yarattığı sonuçlara katlanmıştım.
Odanın kapısının tekrar çalınması ile Rıfat benden uzaklaşarak kapıyı açtı. Bir adamın sesi geliyordu. Rıfat'ın babasının onu çağırdığını söylemişti. Büyük ihtimal çarşaf meselesi için çağırıyordu babası.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yarası
General FictionBazen diller lal olur, tüm bilinenler bir sır olarak kalır. Geçmiş ise tozlu bir sandığa kaldırılarak her şey unutulur. Ya kalpler? Kalpten geçenleri de bu tozlu sandıkta unutmak mümkün müydü? ~ Kalpte yeri olmayanın gönülde yeri olur muydu hiç? O...