Onun sessiz kalması ile cesaretim biraz solsa da devam etmek için kendimi zorladım. "Bana ne oluyor Rıfat?"
Bu sorunun cevabını delicesine merak ediyordum. Bana gerçekten ne oluyordu? Niye böyle bir ruh hali içine bürünmüştüm? Bir zamanlar varlığıyla bana en büyük cehennemi yaşatan adamın varlığını arar hale gelmiştim.
Gözyaşlarım yüzümden süzülmeye devam ederken Rıfat benden uzaklaşarak aramıza belli bir mesafe koydu.
"Sana ne oluyor bilmiyorum Gülüm... İşin doğrusu artık ilgilenmiyorum da."
İstemsizce gözlerimi kapattım. Canım acıyordu... Çok acıyordu.
"Bir daha bizimle ilgili sorunlara da kimseyi karıştırma."
Gözlerimi şaşkınlıkla açtım. "Ne demek bu?"
"Eyşan ile ilgili bir daha konuştuğunu duymayacağım."
İçimde öfke ve üzüntü birbiri ile yarışa girmiş durumdaydılar ve yarışı açık ara farkla öfke kazanmıştı.
"Onu mu seviyorsun?"
Sözlerim ile çehresin de gördüğüm öfkeli ifade karşısında korksam da geri adım atmadım.
"Bu kadar mıydı senin sevgin? Bu kadar basit miydi? Hemen başka bir kadına..." demiştim ki gerisini getiremeden bileğimden sert bir şekilde tutulmam ile Rıfat'ın bedenine çekildim sertçe. İstemsizce acı içinde inledim. Karnım bu sert hareketin sonucu fazlasıyla sızlamaya başlamıştı.
"Benim sevgimi basitleştiren sensin," dedi tane tane. Karşısında sanki bir geri zekâlı varmışçasına söyledi bu cümleyi.
İçimde ki öfke artık dur durak bilmiyordu. Kırılmıştım ve kırmadan da rahat etmeyecektim.
"Sevgi öyle kolay basitleşmez... Bitmez, tıpkı benim sevgim gibi!"
Benim sözlerim ile bileğimde ki elinin baskısı artmıştı. Bakışları bedenime hükmediyor, sonu gelmeyen bir esarete sürüklüyordu adeta beni.
"Senin sevgin..." dedi ve iğrendiğini belli eden bir yüz ifadesi ile baktı. "Senin sevgin sandığın kadar büyük olsaydı benim koynuma girmezdin!"
İçim kan ağlarken yüzüm acı içinde gülümsemişti. Nereden vuracağını iyi biliyordu. Nasıl kalbimi paramparça edeceğimi çok iyi biliyordu.
"Yıllardır senden kaçtığım için bir kez daha pişman olmadım şu an. O gece için de pişmanım... Senin gibi biriyle evli olduğum için..." demiştim ki sözlerime izin vermeden beni kendine sertçe biraz daha çekti. Bedeninin ısısını vücudumu sarmışken, ılık nefesi de yüzüme vuruyordu.
"Boşuna çabalama..."
"Anlamadım?"
"Beni yaralamaya uğraşma boşuna..."
"Ben..." demiştim ki boşta olan eliyle yüzümü kavradı. Başparmağı nazikçe dudağımda gezinirken ben her şeyi unutmuş bir halde sadece ona bakıyordum. Bedenime amansız bir titreme musallat olmuştu.
"Sen benim olduktan sonra o adam için ağladığın an beni öldürdün zaten."
Bu sözler karşısında az önce ki büyülü an bir anda karanlığa gömülmüştü. Bu suçlama sinirlerimi geriyordu. Evet, ben ağlamıştım! Kahretsin ki kendimi tutamayıp ağlamıştım ama bunun nedeni çok başkaydı.
Kendimi ondan kurtarmak için debelendim fakat bu boş bir çabadan öteye gidemedi.
"Ben onun için ağlamadım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Yarası
General FictionBazen diller lal olur, tüm bilinenler bir sır olarak kalır. Geçmiş ise tozlu bir sandığa kaldırılarak her şey unutulur. Ya kalpler? Kalpten geçenleri de bu tozlu sandıkta unutmak mümkün müydü? ~ Kalpte yeri olmayanın gönülde yeri olur muydu hiç? O...