Arkadaşlar resimde gördüğünüz kişi Kellan. Akşam aile boyu salonda oturdukları zamandan çaldım. O ve diğer karakterlerimiz için bol bol gift var elimde. Sonra ki bölümler çok daha eğlenceli. İyi okumalar size.
Yarım saat sonra bahçenin önünden araba sesi duyulmuştu. Kalkıp camdan dışarıya bakmıştım. Kellan ve Kevin'ın yanında bir bayan vardı. Sophie'de onların geldiğini anlayıp ayağa kalkmıştı. Ben de, pencereden izlediğim anlaşılmasın diye koltuğun yanına gitmiştim. Merdivenlerden gelen ayak seslerini duyan Klaus'da gelmişti yanımıza.
Ve sonunda o dişi melezi görmüştüm. Görür görmez gözlerimle onu taramıştım. Kaygılanmamı gerektirecek bir özelliği yoktu. Kahverengi saçları ve gözleri vardı. Siyah dar bir pantolon üzerine siyah bir bluz giymişti. Havadaki hafif serinlikten dolayi üzerine siyah deri bir ceket giymişti. Kendi kendime kızmıştım. Neden bu kadar çok korktum? Neden endişelendim? Kellan ile bir ilişki yaşayacaksam yaşarım. Bunu uzatıp sakız gibi sündürmenin bir anlamı yok. Sadece kendimi üzüyordum. Klaus onun bakışlarını yakalamıştı. Kardeşini de tanıyordu. Rahat olmam gerekiyordu.
Lisa Sophie ile el sıkışmıştı. Kevin tanıştırmıştı onu.
"Lisa, bu gördüğün sarışın bebek benim sevgilim oluyor. Adı Sophie."
Kevin'ın onu bu şekilde tanıştırması hoşuna gitmişti. Cümle onun için başlı başına güzeldi. 'sarışın bebek', 'benim sevgilim'... Bunlar Sophie için anahtar kelimelerdi.
Lisa Sophie ile el sıkıştıktan sonra Kevin'a dönmüştü."İstediğin gibi birini bulmuşsun. Tebrikler."
Sonra benimle el sıkışmıştı. Kellan ortaklıklarda olmadığı için beni tanıtan olmamıştı. Kendimi o an yalnız hissetmiştim. Lisa gözlerime bakarak,
"Sen Helen olmalısın."demişti.
Gülümseyerek,
"Tanışıyor muyuz?"demiştim.
"Hayır ama Kellan seni bana çok anlattı. Anlattığı kadar güzelmişsin."
Kellan beni ona övmüştü. İşte bu da benim için yeterliydi. Daha sonra Klaus ile el sıkışıp konuşmuşlardı ama ben mutluluktan onların ne konuştuğunu dinlememiştim bile. Sophie ile gülümseyerek birbirimize bakmıştık. Çünkü;
1-) Kız düşündüğümüz gibi sürtük çıkmamıştı. Tam tersine sevimliydi.
2-) Lockwood'lar bizi o meleze övmüştü.
Kellan yukarıya -yani bizim olduğumuz kata- gelince çok şaşırmıştı. Çünkü o, evden çıkmadan önce biz dişi melezi görmeden nefret etmiştik. Ama şimdi aynı salonda oturmuş kahkaha atarak sohbet ediyorduk. Onun da hoşuna gitmişti. Çift kişilik koltukta yalnız oturuyordum. Kellan gelip yanıma oturmuştu. Onlar kendi aralarında gülerken ben yavaşça Kellan'a bakmıştım. Halinden memnun gibi görünüyordu. Gülümseyip yanağına masum bir öpücük kondurmuştum. Şaşırmıştı. Fısıldarcasına konuşmuştum.
" Beni evine getirip koruduğun içindi."
Sapıkça gülmüştü.
" Yaptığım her iyiliğe bir öpücük alacaksam, senin hayatını kurtardığımda benimle evlenmek zorunda kalacaksın."
Sağ dirseğimle onun karnına vurmuştum. Oda kahkaha atmıştı. Lisa'nın ahenkle attığı kahkaha dikkatimin ona yönelmesine sebep olmuştu.
"Klaus, iki yüz yıllık bilgi boşluğunu nasıl kapatmayı düşünüyorsun?"
Klaus gülmüştü. O mavi gözlerine bakınca Kellan'ı görmüştüm sanki. İçinde aynı ışıltı vardı. Kardeş oldukları için benzetmiştim sanırım. Yoksa, Klaus'un zeytin gibi siyah saçları vardı. Kellan ise onun yanında limon gibi sarıydı.
"Düşündüğün kadar boş değilim Lisa. Kellan bana ansiklopediler verdi. Şu anda bin sekiz yüz ellili yılları yaşıyorum. Çok yakında bu yıllara ayak uyduracağım."
...
Yatağa yatmıştım. Burada ilk gecemdi. Farklı hissediyordum. Farklı bir evde farklı bir yatakta gözlerimi kapatıp uyuyacaktım. Bu mümkün müydü? Sophie ve ben yataklarımızda uyumaya çalışırken melezler salonda oturmuş plan proje yapıyordu. Aklım onlarda kalmıştı. Onlarla birlikte sabaha kadar oturmak istiyordum. Biz yanlarında otururken konseyin lafını bile açmayıp normal sohbet etmişlerdi. Biz yokken ise ciddi konular konuşuyorlardı. Gerçekleri görme vaktim geldiyse , neden yaptıklarını benden saklıyorlardı? Beni de yanlarına almaları gerekiyordu.
Hafif dürtülme ile gözlerimi açmıştım. Gözüm duvardaki dijital saate takılmıştı. Saat beşti. Alacakaranlık vakti yaklaşıyordu. "Nasıl uyurum?" diye düşünürken uykuya dalmıştım belli ki.
Kafamı kaldırıp beni uyandıran kişiye bakmıştım. Kellan'dı. Yerimden doğrulup ona bakmıştım. Güneş yeni doğduğu için yüzü çok belli değildi. Mimiklerini seçemiyordum. Ama yere bakıyordu. Daha sonra derin bir nefes alıp kafasını kaldırmıştı. Göz gözeydik ama konuşmuyordu. Sadece bakıyordu. Yaklaşık on saniye birbirimize baktıktan sonra ellerimi tutmuştu.
"Seni burada bensiz bırakmak hiç hoşuma gitmiyor. Ama başka bir çarem olmadığını bil. Hem senin için hem de kasabadaki diğer insanlar için yapıyorum bunu. Elimden geldiğince en kısa zamanda döneceğim. Her gün seni arayacağım. Yokluğumu hissetmeyeceksin. Söz veriyorum."
Evet, bunu şimdi yapmalıydım. Mükemmel yüzü ile bana bakarken "Tamam."deyip geçiştiremezdim. Ondan hoşlanıyordum. Bunu ona göstermezsem içimde büyük bir boşluk olacaktı. Ne zaman döneceğini de bilmiyordum. Orada başına bir şey gelir de geri dönemezse, duygularımı ona ifade edemediğim kahrımdan ölürdüm.
Ellerimle onun yüzünü tutum. Hareket etmeden bana bakıyordu. Ne yapacağımı merak ediyordu. Onun dudaklarından öptüm. Oda bu anı bekliyordu zaten. Oda saçlarımdan tutup ellerini omzuma, oradan da belime indirmişti Kendine çekti beni. Dudaklarından ayrılmadan hareketsizce duruyordum. Daha sonra göz göze gelmiştik. Alınlarımızı birbirine dayamıştık.
"Sen bana bu armağanı verdin ya, beni dünyanın en mutlu erkeği yaptın."
Onun saçlarını okşamıştım.
"Ben, aklında soru işaretleri ile oraya gitmeni istemedim."
Kollarını benden ayırmıştı.
"Söz veriyorum en kısa zamanda geleceğim. Şimdi yat uyu. Sabah uyandığında evde Henry olacak. Onunla tanışıp aileni öğrenmeye bak."
Alnımdan öpüp odamdan çıkmıştı. Onun merdivenlerden indiğini duyabiliyordum. Hatta çok hızlı iniyordu. Yataktan kalkıp pencerenin başına geçmiştim. Kellan'ın arabası bahçenin önündeydi. Garajdan çıktığına göre onunla gideceklerdi. Bagajı açıktı ve içinde bir sürü siyah valiz vardı. Ama bir dakika! Benim gözlerim mi bozulmuştu? Beş tane kafa görüyordum aşağıda. Saç rengine göre kimin kim olduğunu biliyordum. Ama orada turuncu saçları olan biri vardı. Aman Tanrım! Yoksa o Henry miydi? Yani sadece saçlarını görüyordum. Ama o değilse kim olabilirdi?
Kafamı pencereden uzaklaştırıp yatağa girmiştim. Çoktan gelmişti. Kellan söylemişti zaten. Evde hiç yalnız kalmayacağımızı, onlar giderken abimin geleceğini söylemişti. Abi? Düşüncelerime bile uymamıştı. Tanrım! Yardım et bana. Ailemden, kendi kanımdan birini göreceğim.
Arkadaşlar uzun süredir yazamadığım için özür dilerim. Ama elimde olan bir şey değildi. Çünkü üniversiteye hazırlık kursu başladı. Çok tempolu çalışıyorum. Bu bölüm de kısa oldu. Zamanım kısıtlı olunca bu kadar yazabildim. Kusura bakmayın. Kendinize iyi bakın. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum. Hepiniz öpüldünüz. ..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK DÜNYALAR SERİSİ 1 ( Vampir Kardeşlerin Düşmanlığı)
VampireHelen on altı yaşında bir genç kızdı. Sıradan bir okulda, sıradan arkadaşları ve sıradan bir sevgilisi vardı. Yoksa o öyle mi sanıyordu? Gerçekler gün ışığına çıkar. Helen dostunu ve düşmanını öğrenir. Ablası Heidi'nin onu öldürmek istediğini öğ...