Şişeleri arkamda gizlemeyi bırakıp önüme çekince gözleri kocaman açılmıştı. Uzun süredir kana arzu duyduğu belliydi. Bu da onun şu an ki zaafı oluyordu. İstediğimi yaptırabilirdim ona. İşte bu şans, her zaman denk gelmeyeceği için iyi kullanmak zorundaydım.
Heidi şişelere odaklanmış, gözünü kırpmadan onları inceliyordu. Ben de kapısının önünde sağa - sola yürüyerek konuşup, avantajımı kullanmaya başlamıştım.
"Andrew denen yeni bitmenin, Helen'i götürebileceği mekanların isimlerini ver bana. Hepsini istiyorum. Yoksa bu şişeler dolu bir şekilde geri dönecek."
Gözlerini şişeden ayırıp bana bakmıştı. Ne kadar çok ihtiyacı olursa olsun, onuruna yenik düşmek istemediğini gözlerinden anlayabiliyordum. Tıpkı Helen gibi.
"Sana bütün mekanları söylersem, birçok barınağımız ifşa olacak. Neden bunu riske atayım?"
Yürümeyi bırakıp dikkatlice ona bakmıştım.
"Şu saçma sapan ordunuzdan haberim var. Onun dağılmasına sayılı günler kaldı. Ordunda ki bütün askerleri teker teker öldüreceğiz. Bizim dağıtmaktan kastımız bu. Ama sen, baba ocağındasın. Bir hücrede kapalı kalmış durumdasın. Güçsüz kalman için sana bir bardak kan bile vermiyorlar. İki şişeyi görünce nevrin dönmüş ve birkaç barınak ismi söylemiş olamaz mısınız? Bence gayet mantıklı bir neden. Burada kaldığın için onlara yardım edemedin? Onların içinden saf ve yaşam dolu olarak çıkabilirsin."
Gözlerini yere indirip on beş saniye kadar düşünmüştü. O kısa süre içinde onunla konuşmak yerine bekledim. Daha sonra kafasını kaldırıp ciddi bir ses tonu ile,
"Eline kağıt, kalem al." demişti. " Uzun bir liste olacak."
Yukarı kattan malzemeleri aldıktan sonra söylemeye başlamıştı. Zamanında Mort Fox'a kalan yüklü miktardaki mirasın nerelerde kullanıldığı ortaya çıkmaya başlamıştı. Bittiği zaman ona bakmıştım. Ciddiyetini koruyarak konuşmaya devam etmişti.
"Andrew'in düşünceleri temiz olabilir. Ama o daha çok genç ve aklını kullanamıyor. Onu Mort Fox'tan korumak için senin kanatların altından aldı. Doğru olanı yaptığını sanıyor. Aslında Helen şu an da korumasız. Sevdiği kızı tehlikeye attığının farkında değil."
Konuşmak yerine onu dinlemiştim. Daha sonra şişeleri parmaklıktan içeriye atmıştım. Önüne gelen ilk şişeyi hızlıca açıp kafasına dikmişti. İçtiği gibi ağzından fışkırttığı bir olmuştu. Çünkü şişelere mine çiçeği tozu koydurtmuştum. Vampirlerin doğal zehri.
Sinirli bir şekilde bana bakmıştı. Ona gülümsemiştim .
"Onca iğrenç planından sonra, sadece bu iyiliğin için böyle büyük bir zafer kazanacağını mı sandın? Ben varken asla! Benim adım Kellan Lockwood. Beni iyi tanı!"
Bodrumdan çıkarken çığlıklarla karışık küfür ettiğini duymuştum. Ve diğer şişeyi duvara fırlatmıştı. Patlayan şişeden kaynaklı olarak duvar kana boyanmıştı. Umurumda değildi. İstediğim şey avucumdaki kağıt parçasına sıkıştırılmıştı.
Salona gittiğim zaman kağıdı göstermiştim.
"Uzun bir yolculuk bizi bekliyor."
(Helen)
Altı saattir yolculuk yapıyorduk. Güneşin doğmasına az bir vakit kaldığı için sadece gündüz vakti için otelde oda kiralamıştık. Mort'un dönüştürdüğü sıradan bir vampir olduğu için güneş onu etkiliyordu. Kiraladığımız odaya girdiğimizde şafak vaktiydi. İki penceresi olan odanın perdelerini sıkıca kapattıktan sonra kendini yatağa atmıştı. Ben de yorgundum. Altı saatlik araba yolculuğu bu insan bedeni için fazlaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK DÜNYALAR SERİSİ 1 ( Vampir Kardeşlerin Düşmanlığı)
VampireHelen on altı yaşında bir genç kızdı. Sıradan bir okulda, sıradan arkadaşları ve sıradan bir sevgilisi vardı. Yoksa o öyle mi sanıyordu? Gerçekler gün ışığına çıkar. Helen dostunu ve düşmanını öğrenir. Ablası Heidi'nin onu öldürmek istediğini öğ...