Bölüm 57 - Kara Gün

1K 121 20
                                    

(Kellan)

Bugün kara gündü hepimiz için. Nora Witherspoon'un öleceği gündü.

Güne, Herbert'ın telefonumu araması ile başlamıştım. Kötü haberi alır almaz ceketimi giyip bizimkilere haber vermiştim. Onların evine gitmiştik.

Eve girer girmez Audrey onun başına geçmişti. Bir sürü malzeme getirmişti yanında. Nora'nın kötü etkilenmemesi için yerinden kımıldatmamışlardı. Kazığı bile duruyordu. Audrey onunla ilgilenirken Klaus ve ben onun yerde can çekişini izliyorduk. Fısıldarcasına bir ses tonu ile,
" Böyle olmamalıydı. " demiştim.

 Klaus bana yaklaşıp,

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Klaus bana yaklaşıp,

"Herbert odasında." demişti.

Ne demek istediğini anlamıştım. Onu yalnız bırakmamı istemiyordu. Kafamı sallayıp onun odasına çıkmıştım. Düşündüğümün aksine perdeleri sonuna kadar açık, aydınlık bir odası vardı. Hareketsiz bir şekilde pencereden dışarıya bakıyordu. Ben de içeriye girmeden,

"Gelebilir miyim?" demiştim.

İstifini bozmadan aynı şekilde duruyordu. Bu durumu çok iyi biliyordum. Şu an ne yaşadığını da biliyorum. Kelimeler kifayetsiz kalıyordu. Bu yüzden yalnız kalmak isteyeceğini düşünüp aşağıya geri dönerken benimle konuşmuştu.

"Onun iyileşemeyeceğini biliyorum."

Yavaşça dönüp baktığım zaman dolmuş gözleri ile bana baktığını görmüştüm. İçeriye girip yavaşça kapıyı kapatırken oda ellerini cebinden çıkartıp yatağına oturmuştu. Otururken de yere bakarak konuşmuştu.

"Bugün evden çıkarken o ve Henry için çok endişeliydim. Onları başı boş bırakıyorduk. Bizi izleyen biri için mükemmel  bir fırsattı. Eve dönerken ise çok mutluydum. İlacı bulmuştuk ve sorunsuz bir şekilde geri dönüyorduk. Bahçede, çimenlerin üzerindeki kanı görünce bir şeyler olduğunu anlamıştım zaten. Sonra ise Henry'den bir haykırış. Bir baktım ki annem yerde yatıyor. Kalbinin çok yakınına saplanmış bir kazık."

Masanın yanındaki sandalyeyi alıp onun karşısına oturmuştum.

"Yapan kişi belli mi?"

Herbert şaşırmış bir şekilde bana bakmıştı.

"Bu sorunun ne kadar saçma olduğunu sende benim kadar iyi biliyorsun."

Kaşlarımı kaldırmıştım.

"Yani Heidi?"

"Kellan, hücresinde yoktu. Annem ile salonda mücadele verdiği çok belli. Oda yaralanmış olmalı ki dışarıda kan izleri vardı. Ayrıca tek çift ayak vardı. Yanında birisinin olmadığını gösteriyor bu izler."

Derin bir nefes alıp ellerini çenesinde birleştirmişti.

Ve sessizleşmişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ve sessizleşmişti. Yere odaklanıp kalmıştı. Daha sonra tane tane konuşmaya devam etmişti.

" Annemi öyle görünce gözüm döndü. Odamda ki kazıkları alıp ormana koştum. Yaptığım saçmaydı. Yine de o an için elimden başka bir şey gelmiyordu. O an için tek istediğim şey, onu bulup kalbine kazık sokmaktı. "

Araya girmiştim.

"Böyle bir şeyi sakın yapma Herbert. Kendisine büyü yaptırdığını biliyorsun. Eğer onu öldürürsen sen de ölürsün. Helen'e özel yaptı bu büyüyü ve sadece ona işlemiyor. Onunla yüz yüze gelmek için onu bu büyünün  dışında tuttu."

"Gözüm dönmüştü diyorum Kellan. Şu an, yaptığım şeyin ne kadar yanlış olduğunun farkındayım. Ama o zaman için doğru bir karardı. Bana tekrarlattırma işte. Sen de yaşadın bunu defalarca. Empati kur."

Sandalyeden kalkıp onun yanına oturmuştum.

"Elbette seni anlıyorum dostum. Bu yüzden sana hak veriyorum. Heidi yaptıklarının bedelini teker teker ödeyecek."

"Heidi'nin Helen'e karşı olan hırsının Mort Fox'un onu etkilemesinden kaynaklı olduğunu söylediniz. O yaşlı vampirin onun beynini yıkadığını söylediniz. Bunu mantıklı gördüm ve kabullendim. Ama annemi öldürmesi... Bunu asla kabullenemem. Benim annem olduğu kadar onun da annesiydi. Yaptığı onca pisliğe rağmen annem ona iyi davranmıştı. Bedeli bu mu olacaktı? Kendi kızından kazık yemek için miydi?"

Kafasını sağa - sola sallayarak konuşmaya devam etmişti. 

"Hayır... En acılı ölümü hak ediyor."

Söyledikleri kulağımda yankılanırken gözümün önünden topraklar geçiyordu. Yavaşça toprağa konulan bedeni hepimiz sessizce izliyorduk. 

O an, gördüğüm rüya gelmişti aklıma. Karın içinde üç mezar görmüştüm. Oscar - Nora - Heidi. Şu an üçünden biri gidiyordu. Yoksa ben geleceği mi görmüştüm? Gördüklerimi saçma sapan rüyalar olarak adlandırmıştım. Eğer gördüklerim geleceğe ait vizyonlarsa, Oscar da ölecekti. Bunun olmasına izin vermeyecektim. Henry ve Herbert'ın başka bir çöküş yaşamasını istemiyordum. 

Cenaze sonunda Herbert yanıma gelmişti. 

"Siz evinize dönün."

Kaşlarımı çatmıştım.

"Siz ne yapacaksınız?"

"Bizim ne yapacağımız belli değil. Üç erkek bir süreliğine karanlığa çekileceğiz."

"Uzaklara mı gideceksiniz?"

"Bir yere gidip gitmeyeceğimiz bile bir muamma. Çok acil bir şey olursa beni ararsın.Ama onun dışında olan mesajları açıp cevap vereceğimi sanmıyorum."

Ona sarılmıştım. Sarılırken kulağına fısıldamıştım.

"Atlatacaksın tüm yaşadıklarını. Tıpkı benim gibi."

Sarılma bitince o diğer kardeşlerimin yanına gitmişti. Ben de Henry'e sarılmıştım. En çok o ağlamıştı. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Onun göz yaşlarını silmiştim. 

"Vampir olmak budur işte Henry. Hayatına yeni kişiler girdiği gibi  sevdiklerinde sana veda edecek. Ağlayarak çelik duvar öreceksin kendine. Bir süre sonra hiçbir acı o çelik duvarı geçemez hale gelecek. İşte ondan sonra asıl vampir hayatın başlıyor."

Henry göz yaşlarını silip bana bakmıştı.

"Vampir olmak buysa, hissiz olmaksa ben vampir olmak istemiyorum. Zaten hiçbir zaman bu benim isteğim üzerine olmadı."

Gülerek ona bakmıştım.

"Bu hayatta neyimiz istek üzerine oldu ki?"

KARANLIK DÜNYALAR SERİSİ 1 ( Vampir Kardeşlerin Düşmanlığı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin