Helen on altı yaşında bir genç kızdı.
Sıradan bir okulda, sıradan arkadaşları ve sıradan bir sevgilisi vardı.
Yoksa o öyle mi sanıyordu?
Gerçekler gün ışığına çıkar. Helen dostunu ve düşmanını öğrenir. Ablası Heidi'nin onu öldürmek istediğini öğ...
Katherin'a onu giydirmesini söylemiştim. En güzel giysilerini giydirip hazırlamışlardı. O hazırlanırken Kevin Sophie'yi aramıştı. Onu evinden alıp malikaneye getirmişti Kevin. Helen'in ne zaman uyanacağı belli değildi. Bu yüzden olanlardan haberi olmalıydı.
Eve geldiği zaman ağlayarak Helen'in odasına girmişti. Ona sarılarak ağlamıştı. Onu Helen'in ölü bedeninden ayıran biri olmamıştı. Çünkü ne kadar üzüldüğünü tahmin edebiliyorduk. En yakın arkadaşının öldüğünü öğrenmek çok kötü bir histi.
Uzun süren sarılmasından sonra Helen'i kucaklayıp bodrum katına inmiştim. Katherin ve Kate de yanımda gelmişti. Sophie de ona ne yapacağımı merak ettiği için yanımızda gelmişti. Sesimi çıkartmamıştım. Bu onun en doğal hakkıydı.
Bodrum katında gizli bir bölme vardı. Onu, çok önemli belge ve eşyalarımız olursa orada saklamak için yaptırmıştım. Orası gizli bir tabuttu.
Helen'i o tabutun içine bırakıp kucağına bir torba kan koymuştum. Ve o tabutu, duvarın içinde ki gizli yerine geri koymuştum. Sophie duvara bakarak,
"Orada güvende olacağına emin misin? " demişti.
Kafamı sallamıştım.
" Kesinlikle. Ev yanıp kül olmadıkça ya da deprem olup ev yıkılmadıkça Helen'e kimse zarar veremez ve bulamaz."
Omzunu sallamıştı.
"Madem öyle diyorsun... Peki, bu Audrey dediğiniz kadın kim?"
"O, benim yüzyıllar önce ki cadı arkadaşımın torunu. Onu bulmak için birkaç ay önce kardeşlerim yola çıkmıştı. Şimdi de bulup getirdiler."
Kafasını sallamıştı.
" Anladım."
"Peki sen ne zaman bu eve taşınacaksın?"
Kafasını kaldırıp şaşkınca bana bakmıştı.
" Evdeki eşyalarını sattığından haberim var. Buraya taşınmak için yavaş yavaş hazırlık yaptığın belli."
"Ben... Bilmiyorum uygun bir zaman da yerleşeceğim. "
" Gurur yapıyorsun değil mi?" deyince kaşlarını çatmıştı.
"Ne alakası var?"
"Kendi başına dik durabileceğini göstermek istiyorsun. Ama sorun yok. Kimse senin bize yük olduğunu düşünmüyor. Bu evin parası bize yeter de artar bile. Mirasımızdan haberin vardır belki."
Kafasını sallamıştı.
" O halde kafan rahat olsun. En yakın zaman da bize gelmeye bak. Kevin söyledi mi bilmiyorum ama Helen'in ne zaman uyanacağını bilmiyoruz. Uyandığı zaman seni görmek isteyeceğinden eminim. Sen onun en yakın arkadaşısın."
Gülmüştü.
"Cümlelerini aklımda tutarım."
Ben de ona gülümsemiştim.
"Güzel."
Hep beraber salona çıkmıştık. Audrey diğerlerini karşısına almış konuşuyordu.
"Bu normal değil. Bakın, bu evde kötü bir enerji var. Ve Helen'in bu şekilde dönüşüm uykusuna yatması kafamı kurcalıyor. Bir sorun var ama bulamıyorum sorunu."
Katherin oturduğu yerde biraz kıpırdanarak konuşmuştu.
"Nasıl bir sorun olabilir ki? Helen'in nasıl bir dönüşüm geçireceğini hiçbirimiz bilmiyorduk. İyi veya kötü bir yol ile dönüşecekti. Uykuya dalışı acı verici olabilir ama vücut dönüşümünü uykuda iken yapıyor. Bu iyi bir şey bence."
Audrey elindeki kitabı göstermişti.
"Bak, bu kitapta vampirler ile ilgili birçok bilgi var. Bunun gibi bir sürü kitap var. Ben bu kitapları okudum ve deneyimlerime dayanarak söylüyorum."
Merdivenin başından ona soru sormuştum.
"Yani ben Helen'i bodruma yatırarak yanlış mı yaptım? Uyanma ihtimali mi var?"
Audrey kafasını sallamıştı.
"Uyanacağını sanmıyorum. Ama uykuya yatması normal değil. Okuduğum hiçbir kitap bu metodu anlatmadı. Bakın size göstereyim."
Merdivenin başında dikilirken o gel deyince yanına gitmiştim. Elindeki kitabın sayfalarını çevirirken bir sayfa beni şok etmişti. Birbirine bakan iki sayfa kanlıydı. Kanı göstermiştim.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Bu kan nasıl oldu?"
Birkaç saniye duraksama yaşamıştı. Bu soruyu beklemiyor muydu? Bence beklemeliydi. Sayfaları çevirirken kanlı bir kısım görmek normal değildi.
Bir süre kanlı sayfaya bakmıştı. Daha sonra derinden bir nefes alıp hızlıca vermişti. Sanırım yaşanan olayı hatırlamıştı. Hüzünlü olmalıydı. Kanın aktığı yerde mutluluk olmaz. Hırs, gözyaşı, acımasızlık, vahşilik ve bol miktarda çığlık bulunur. Belki de insanlar bizi bu yüzden sevmiyor. Acımasızlık genlerimize işlemiş.
"Bu sayfa açıkken bir arkadaşımı kaybettim. Kurt adamın biri onun boğazını parçaladı. Sırf bu sayfadaki büyüyü yapacağız diye kanlı bir gece yaşadım. Ondan sıçrayan kan bu işte. Ben ölene kadar, bu sayfaları çevirdiğim sürece, kanı gördükçe onu hatırlayacağım."
Arkadaş kaybetmek tabi ki zordu. Kolay olduğunu söyleyen kişi, kesinlikle yalan söylüyor demektir.
"Her neyse... Olayı dağıtmayayım. Dediğim gibi, bu sayfaların hiçbirinde Helen'in dönüşümüne benzer bir dönüşüm yok."
Klaus kafasını sallamıştı.
"O kitapta tam olarak ne yazıyor?"
Sanırım içindeki cadı merakı ortaya çıkmıştı.
"Bu kitap baştan aşağı vampirleri anlatıyor. Büyükannemin annesi vampirler ile çok yakın arkadaşmış. Onlardan öğrendiklerini kitaplara cilt şeklinde yazmış. Bu şekilde nesilden nesile giden bu kitaplar vampirleri daha iyi tanımamızı sağlıyor."
Dönüp bana bakmıştı.
"Senden isteyeceğim bazı malzemeler var. Ben getiremedim. Senin kasabaya gidip alman gerek."
"Ne malzemesi?"
"Buraya ne için geldim ben?"
Kaşlarımı kaldırmıştım.
"Tamam. Alacağım. Sormam hata."
Gülmüştü.
"Pekala, bekle! Liste hazırlayacağım."
Dört katlı evimize yeni bir üye gelmişti. Tatlı bir cadı. İyi anlaşacakmışız gibi görünüyordu. Umarım umduğum gibi olurdu. Bu cadının gelişi ile eve apayrı bir hava girmişti. İçimden bir ses, rüzgarın artık bizden yana eseceğini söylüyordu.