Üşüyordum. Hava çok soğuktu. Etrafıma baktığım zaman kar ile çevrili bir alanda olduğumu anlamıştım. İşte o zaman fark etmiştim ki yine lanet olası bir kabustu.
Umutlu olmak istiyordum. Belki de sıradan bir rüyaydı. Her gün kötü rüya görmek zorunda değildim.
Etrafta geziniyordum ama ne yapmam gerektiğini bilmeden yapıyordum. İstemsizce ayaklarım ilerliyordu. Ben de televizyon karşısına oturmuş gibi kendimi izliyordum.
Sibirya gibi bir yerdeydim. Yere baktığım zaman buzun üzerinde yürüdüğümü fark etmiştim. Bu tehlikeliydi. Buzun üzerinden ayrılmak için arkamı dönünce Helen'i görmüştüm. Küçük bir gülümseme ile bana bakıyordu. Yanına gidip ona sıkıca sarılmıştım. İşte o kokusu... Beni benden alan o çilek kokusu.
Sarıldıktan sonra onun omuzlarından tutup tekrar yüzüne bakmıştım. Gözleri beyaz olmuyordu veya ölü gibi gözükmüyordu. İşte başarmıştım. Bu sıradan bir rüya olacaktı. Gördüğüm onca kötü rüyadan sonra bu rüya beni güldürecekti.
Onun yüzünü tutmuştum.
"Bu gözlere gerçek hayatımda bakmak için her şeyimi feda ederdim."
Utangaç bir şekilde gülmüştü.
"Bir şeyini feda etmene gerek yok. Yakında gözlerimi açıp sana geri döneceğim."
Yanaklarını tutmuştum. Bu hava da bile sıcacıktı. Alnımı onun alnına dayamıştım.
"Günlerdir acı çekiyorum Helen. Her gece kötü rüya görüyorum. O kadar çok kan gördüm ki artık kan içmek istemiyorum bile."
Yüzümü tutmuştu.
"Tedirginsin. "
Kafamı sallamıştım.
"Elbette tedirginim. Ben senden bu şekilde uzak kalmaya dayanamıyorum. Klaus'tan gizli saklı onun kitaplarını karıştırıp seni geri getirmenin yollarını aradım. Ama bulamadım. Özür dilerim."
Gülmüştü.
"Sorun değil."
Çok konuşmuyordu ama bir önemi yoktu şu an için. Sadece iyi bir rüyada olduğum için mutluydum. "
Yavaşça yaklaşıp onun küçük tatlı dudağından öpmüştüm. Evet, aynı duruyordu. Dudaklarından ayrılmadan parmaklarımı onun saçlarına geçirmiştim. Yumuşacık, kızıl saçlarına.
Öpücük bittiği zaman ağzını aralamıştı.
"Başka bir şekilde uykuya dalmayı isterdim. Boğulmak istemezdim Hele o kız.. O siyah saçlı kız..."
Siyah saçlı kız dediği an ona bakmıştım.
"O kızı bende görüyorum Hel. Kim o? Rüyalarımda beni kovalıyor. Ve hiçbir şekilde ona zarar veremiyorum."
Kafasını sallamıştı.
"Biliyorum. Zarar veremeyeceksinde. Ona kimse zarar veremez."
Kaşlarımı çatmıştım.
"Neden?"
Uzun kirpiklerini yavaşça kaldırıp bana bakmıştı.
"Çünkü onun neye benzediğini asla bulamazsın."
Anlamaya çalışırken bir çıtırdama duymuştum. Sesin geldiği yönü anladığım an yere bakmıştım. Ama çok geçti. Çünkü suyun içine düşmüştüm. Soğuk su vücudumu ele geçirince titremeye başlamıştım.
Ama unuttuğum bir konu vardı. Bu soğuk sularda dışarıya hemen çıkmazsan o delik kapanıyordu. Ve sen içeride kalıyordun. Kendi kendime su içinde şok yaşarken yeni bir buz kütlesi oluşmuştu bile. Su yüzeyine yaklaşıp buza vururken Helen de elini buza dayamıştı. Melez olduğum için onun dışarıdaki konuşmalarını duymuştum.
"Şimdi nasıl hissettiğimi anladın mı? Boğulmak nasıl bir hismiş?"
Buzu yumruklamaya başlamıştım. Yine kandırılmıştım. O Helen değildi. Helen böyle bir şeyi asla yapmazdı.
Kahkaha atmıştı.
"Suyun içinde ne kadar yumruk atarsan at o buzu kıramazsın. İşin kötü yanı ne biliyor musun? Ölümsüz olduğun için ayıldığın zaman tekrar boğulacaksın. Ve tekrar boğulacaksın. Ta ki biri seni bulana kadar. Şanslısın ki bu bir rüya. Gerçek hayatta olsaydı asla bundan kaçamazdın. "
...
Gözlerimi açtığım zaman güneşi görmüştüm. Kafamı hafif kaldırıp bakınca odamda yatağımda yatıyordum. Derin bir nefes alıp kafamı yastığa tekrar koymuştum.
Bu durumdan sıkılmıştım. Her gece kötü rüya görüp sabah ter içinde uyanmaktan bıkmıştım. Psikolojimin bozulmasına izin veremezdim. İşte bu yüzden yapmam gereken belliydi. Audrey ile konuşacaktım. Kendisi bir cadı olduğu için rüyalarım hakkında bana yardımcı olabilirdi. Bu konuda ondan ümitliydim.
Yataktan kalkıp duş alıp salona inmiştim. Kardeşlerime güleryüz ile,
"Günaydın." dedikten sonra Audrey'i sormuştum. Odasında olduğunu söyledikleri zaman hızlıca onun odasına gitmiştim. Kapısını tıklayarak içeriye girmiştim. Gülerek bana bakmıştı.
"Vay vay! Günaydın uyuyan prens."
Endişeli bir şekilde ona baktığım görünce gülümsemesi kaybolmuştu.
"Sorun ne?"
Ellerim belimde konuşmaktan aciz bir şekilde ona tek bir cümle kurmuştum.
"Yardımına ihtiyacım var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK DÜNYALAR SERİSİ 1 ( Vampir Kardeşlerin Düşmanlığı)
VampireHelen on altı yaşında bir genç kızdı. Sıradan bir okulda, sıradan arkadaşları ve sıradan bir sevgilisi vardı. Yoksa o öyle mi sanıyordu? Gerçekler gün ışığına çıkar. Helen dostunu ve düşmanını öğrenir. Ablası Heidi'nin onu öldürmek istediğini öğ...