Cross Golften çıktıktan sonra şu pembe ışıkların süzüldüğü vadiyi görmek istedi Kara. Bir an gözümde Kapadokya büyümüştü. Gerçekten eşsiz bir yerdi burası. Fransa'nın aşk yaşatan Parisinden daha da güzeldi... Hayır,hayır abartmıyordum. Fransaya çok gitmiştim. O çok büyüttükleri teneke yığınını da hiç sevmezdim. Tabii Kara bayılırdı.
"Yolculuk nereye?"
Koluna kolumu dolamış sarhoş sarhoş yürüyordu."Paşabağ Rahipler Vadisine gidicez. "
"Bu ani karar nedir? Yoksa bir evlenme teklifi mi ? Sedaaat!"
Kolumdan ani hızla çıkışı ve tam karşıma geçip mavi mavi bakan gözlerinin hevesini gördüm... Hayır Bebeğim saçmalama. Evlenmeyi seven bir adam değilim. Hiç öyle hevesle bakma bana çünkü değil. Hevesini kırmak istemezdim ama kırarımda sorun değil."Edilcek bir yer, gerçekten insanı büyüleyebilir."
"Bu hayır demek değil."
Ciddi anlamda gülmüştüm. Yanağını sıktım.
"Evet demekte değil Kara."
"Zaten senin gibi öküzden evlenme teklifi beklemem çok saçma."
"Haklısın,haklısın."
Derken kollarıma tekrar aldım onu. Evlenme teklifi bu şekilde olmaz Kara. En iyi seçenek bu değil...Senin için en iyi seçenek bu değil tabiki. Yoksa benim fikrimde sana en iyi evlenme teklifi edilecek bir mekan yok! Ne kadar -öküz mü demiştin?- öküz dersen de bana tüm şairler erkektir. Aşkını kıskandığımız onun için ölüme giden Juliet değilse onun için çoktan ölmeyi göze alan Romeo dan başkası da değildir. Şirin'i için dağları delen Ferhat'ın gücündeki aşk bir erkekden başkası da değildir. Kral Edward'ın sıradan sandıkları o amerikalı kızda ne bulduğunu biz bulabilir miyiz? Bu kız için koskoca tahtını bırakan kralın aşkını nasıl inkar edebiliriz? Tüm duygusuzluğu duygularıyla birleştiren canlı bizden başkası değildir aslında. Tanrı bizi sizden güçlü yarattıysa bu tarihte kazanılan ve yer aldığımız savaşlardan değil tabikide. Elimize bir mızrak bir hançer alıp bir haine saplamak içinde değil tabiki. Kadınımızı korumak... Masallarda ki o beyaz atlı prens olmak için. O prensin nasıl ve nerden geldiği hiç önemli olmasa da mutlaka güçlü olduğu muhtemelidir. Bir olasılıksız varsa sevdiğimiz kadına seni seviyorum dememiz değildir. Asıl duygular içimizde tuttuklarımızdır. İçinde büyüyen şey gerçek değil midir aslında? Tıpki bir annenin hiç görmeden karnında büyüyen dokuz ay sürecindeki bebeğini koşulsuz sevmesi gibi. Tıpki bir evcil hayvanımızı sevmemiz gibi.. Bir erkek, hatta hiçbir erkek ben bu kadını seviyorum demez. En yakın arkadaşlarıyla şaraplarını yukarı kaldırıp tokuşturduğunda benim kadınıma hayır benim kadınıma tamam senin kadınına demez! Diyemez?
İçimizde saklarız. Ortada anlatılan bir kadın varsa o hiç sevilmemiştir zaten. Önemli olan içinden sevmek. Onu herkesden saklamak anlatmaya kıyamamak,kıskanmak. İçinde büyütmek aşkını."Haklısın derken? Sedat seni çok pis döverdim ama kumaş pantalonla o kadar seksi oluyorsun ki... Kıyamam."
Yanaklarını sonuna kadar yayıp gülümsedi. Suratına anlamsız anlamsız bakıp yanağını sıktım. Birincisi sen beni dövemezsin prenses ikincisi bir erkeğe seksi denmez. Ne pis ağızlısın sen bakiyim. Eğitcem seni. Olcaksın daha var. Gözlere bak gözlere ne de parlak ve çekici. İnsanların ne düşündüğü ile ilgilenmesen seni şuraya yatırır sabaha kadar... Neyse.."Kumaş pantalonla mı? "
" Hıı hııı"
"O zaman son gecemizde sen bana kırmızı bir gecelik giy ben sana kumaş pantalon anlaştık mı?"
Kahkaha atıp elleriyle sardığı kolumu ısırdı.
"Ne kadar da adaletli bir anlaşma." Tekrar gülüp işaret parmağını salladı
"Anlaşma kabul edildi"
"Hımm tamam "
Dedim gözlerimi yavaşça kapatarak. Ne kadar da masumsun Kara. Ne kadar da benim. Tabiki de benimsin. Başkasının olursan yaşatmam. Seni? Onu? İkinizide!
Belki sana kıyamayabilirim ama yinede fikrimin değişceğini sanmıyorum.
Cebimden,sabah kahvaltısı hazırladıktan sonra onu bırakıp gittiğim gün saatlerce çok aradığım süpriz paketi elime sıkıştırdım.
Kara kanatları çok severdi. Hatta şeytanı da kanatları olduğu için sevdiğini söyleyip beni çok güldürürdü. Benim nadir İstanbul kuyumcuma gidip Kara nın adının harfleriyle bir kanat yaptırdım. O etrafla ilgilenip kolumu çekiştirirken ve arada popoma dokunurken durdum. Kutuyu cebimden çıkarıp içini açtım. Çok sakince bakıyordu ama biliyordum içinde fırtınaları koparıyordu. Gözlerinin dolduğunu parlaklığından anlamıştım. Özenle kolyeyi çıkarıp güzel saçlarını arkaya attım.
"Kıpırdama"
Diye seslendiğimde hiç cevap vermedi. Kara büyülendiği anlarda o çok konuşkanlığını hep saklardı. Romantik anları susarak daha da romantik yaptığına inanırdı. Gözlerini kapatarak onayladı. Gözleriyle aynı zamanda kolyeyi takip edip üstünden adını okuduğunu gördüm. Göz yaşları düştü. Kolyeyi arkadan taktım ve bir elimle belinden tutup bir yandanda ensesine öpücük kondurdum.
"Çok yakıştı"
Elleriyle kolyesini tuttu.
"Beğendin mi?"
"İdare eder"
Ah Kara! Bu yüzden sana bayılıyorum.
Tamam anlamında kafamı aşağı yavaşça eğip gülümsedim. Göz kenarlarımda ki çizgilerime dokundu.
"Nerden çıktı bu?"
Hızını durdurmadan devam etti. O konuşurken bende göz yaşlarını sildim.
"Sedat seni çok seviyorum."
"Ayy acaba çığlık mı atsam? Yok olmaz ama. Romantikliği bozulur." "Ben senin meleğin miyim? Onu mu demek istedin?" "Ayrıca Kara yazıyor bunda."
Başladı yine. Susmayacak. Ne kadarda çok yakıştı.
Kolyeden daha çok kolyenin indiği göğüs bölgesiyle ilgilendim. Kara'yı daha sonraki konuşmalarında dinlemedim. Çok ta bir şey kaybettiğimi düşünmüyordum. Ama susması gerekiyordu. Mutluluğunu bozmak istemezdim ama bunu yapmak zorundaydım. Elimle kalçasından kendime çekip geri çekilmesin diye arkadan diğer elimle kafasına bastırıp öptüm. Doyasıya. Hissederek. Ellini aşağıya götürünce çektim. Kendimi kaybetmekten korktuğum için. Başını ellerimin arasına alıp
"Yeter mi?"
Beni hiç takmadı. Daha çok kolyesiyle ilgileniyordu.
Kafasını kaldırıp bana baktığında tekrar ağlıyordu.
"Küçükken kızlar hayaller kurar. Evleneceği adamı düşünürler. Düğünlerini... Ben de hep düşündüm. O nikah günü ayağına basıp basamayacağımı. Evleneceğim adamı. Gözümde kendimi çok büyüttüğüm de acaba bana laik olabilecek mi? Takım elbise yakışacak mı? Düğün pastasını kestiğimizde bana en büyük dilimi verecek mi? Bir şarkımız olacak mı? Gözleri beni arayacak mı? Rehberinde Aşkım diye kayıtlı olacak o şanslı erkek kim diye defalarca hayal ettim. Masallarda anlatılan o prensin hep gerçek olduğuna inandım. Bir gün beni bulacağına.Bir keresinde Babaannem ölmeden önce Kadir Gecesinde beyaz bir kağıda ne çizersen ve dua edip yastığının altına koyup uyursan kabul olur demişti. 10 11 yaşındaydım. Beni küçücük çizmiştim. Hayalimdeki o prensi kocaman ve kocaman kanatlı. Beni korusun diye. Takım elbise de çizmiştim. Sana hiç benzemiyordu."
Ağlaması daha da arttı. Konuşurken burnunu çekiyordu. Arada göz yaşlarını siliyordu. Dikkatlice kaşlarım çatık onu dinliyordum. Devam etti
"Sana hiç benzemiyordu çünkü sen masallarda abartılmış o prenslerden daha da abartısın. Acaba sana laik olan ben miyim? Seni seviyorum. Seni çok seviyorum. Ama hayal ettiklerimden daha da ötesisin. Her iyinin bir iyisi vardır derler. Sen benim hayallerimin de en iyisisin. Gerçek olamayacak kadar. Rüyalarımdaki gibi. Ya bir gün uyanırsam?"
"Şttt"
Ağzını kapattım. Çok duygulanmıştı. İlk kez Kara'yı dinlerken ağlamamak için kendimi sıkmıştım. Göz yaşlarını silip ortamı yumuşatmak için espiri yaptım.
"Baştan söyliyim ayağıma bastırmam prenses"
O kırmızı burnuyla güldü. Kara ağladığında burnu kızarırdı.
Ben sana laik miyim? Ben senin masumluğuna yakışır mıyım asıl. Sen en iyisine laiksin Kara. Kendimi övmek gibi olmasında benden iyisi de yok. Seni seviyorum. Seni çok seviyorum. Ne güzelde konuştun. Az daha ağlıyordum.
" Biraz saçmaladım. Kusura bakma."
Başını alıp göğsüme bastırdım.
"Evet çok saçma bir konuşmaydı."
"Bir daha olmaz."
"Aferin"
Aferin. Yoksa beni ağlatacaksın Kara. Ya da bir gün kalpten gideceğim. Seksiliğinden.
"Ayrıca sen sadece ben seni dövdüğümde ağlayabilirsin"
"Köpek" diyip hafifce omzuma vurdu.
Seni kimse ağlatamaz. Hiç bir şey. Mutluluktan da ağlama. Hem kırmızı burun sana hiç yakışmıyor.
"Seni seviyorum."
"Hadi Kara çok oyalandık"
Yanağımdan ıslak bir şekilde öpüp kolyesine tekrar bakıp koluma girdi.
" E tamam hadi gidelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ VE KARA (Düzenlenecek)
Romans"Belkide Dünya'ya gelme sebebim sensindir. Belkide ben dünyaya seni çok sevmek için gönderildim. Bana başbelası diyorsun ya ben senin başına gelebilecek en büyük belayım evet."