Adı Koyulmamış O Kara Gün...
Sevim Hanım evlatları için her şeyi yapacak fedakâr annelerden biriydi. Oğuz Bey' de öyle. Deniz her ne kadar annesine yakın gözükse de babası her zaman en değerlisiydi. Kırk üç yaşında kalp krizinden öldüğünde Deniz henüz on iki yaşındaydı. Her ölüm zordu elbet kalan için ama Deniz' in bunu kabullenmesi uzun zaman almıştı. Erkan ve Sevim Hanım kendi acılarını yaşayamadan Deniz' in yaşadıklarını hafifletme çabasına girişmişlerdi isteksizce. O yüzdendi Deniz' in şimdiki bu umursamazlığı, vurdum duymazlığı. O üzülmesin diye herkes üzerine titredikçe kendi yarattığı hikaye kahramanlarından yeni bir kalıp çizmişti kendi için. Kendisi hiç kırılmadığı için kimseyi kıracağını düşünmeden pervasızca konuşmaları, dobra olduğunu düşünüp aslında bunun gerçekçilik olduğunu savunması da hep bu yüzdendi. Erkan bazen sadece kendini sevdiğini bile düşünmüştü kardeşinin çünkü hem annesi hem de kendisi her defasında lafları altında eziliyordu ve bu Deniz' in hiç umurunda olmuyordu çoğu zaman.
Mehmet, Deniz' in hayatına girdikten sonra her şey değişmeye başlamıştı artık. O, sanki daha bir büyümüş, olgunlaşmış daha bir kadın olmuştu. Hepsiyle yakından ilgileniyor, dertlerine ortak oluyordu. Aşk, ne garip bir şeydi ki iki farklı ruhu tek bir bedene sığdırıyordu fark ettirmeden. İnanmak yetiyordu işte tüm kötü şeyleri unutmak için. İçine işleyen acıları silemezsin belki ama unutmayı ezberlemeye başlamak yeni bir başlangıç olamaz mıydı herkes için?
Doğum günü belki de bir ölümü unutturmak için seçilmiş en tezat kutlamaydı kim bilir? Deniz babasının ölümünden sonra her doğum gününü kutlayarak yaşatıyordu onu herkes için. Başlangıçta annesi ve abisi karşı çıksa da buna onu vazgeçirmek mümkün olmayınca alışmışlardı istemeden. Her yıl olduğu gibi yine o gün kendi elleriyle hazırlamıştı babasının doğum pastasını Deniz. Yıllar geçtikçe ustalaşıyordu bu işte. Çikolatalı pastayı çok severdi babası tabi ki Deniz' de. Bugün bir başka özenle hazırlamıştı her şeyi. Uzun zaman sonra babasını hatırlarken bir başkasına daha açmıştı kalbinin kapısını anlamadan. Mehmet' e ilk Merhaba dediğinde hayatına davet ettiği aslında kendinde uzun zamandır aradığı iç huzuruydu. İnsanın en karanlık yanı herkesin gözü önünde saklayabildikleriymiş bunu aydınlığa kavuşunca anlamıştı Deniz.
Mehmet her zamankinden daha heyecanlıydı o gün. Daha önce de bir araya gelmişler fakat Oğuz Bey' in doğum günü hep farklı bir anlam ifade ettiğinden Deniz için, hazırlıklara ayrı bir önem gösterirdi Mehmet. Hem Sevim Hanım hem de Deniz için güzel bir çiçek yaptırmış Oğuz Bey' in hediyesini de unutmamıştı. İlk tanıştıklarında anlam veremediği bu kutlamaya eli boş gelmişti. Deniz pek bir şey belli etmemişti başlangıçta ama gecenin sonunda Mehmet' in elinden tuttuğu gibi,
" Haydi gidiyoruz." deyip dışarı çıkardı. Mehmet ne olduğunu anlayamamıştı.
" Bin arabaya ve şimdi hiçbir şey sorma. Varmamız gereken yere ulaşınca her şeyi anlayacaksın."
Deniz' in bu tür olağan dışılıklarına alıştığı için kabullenmişti hiç itiraz etmeden. Yaklaşık iki saatlik yolculuğun sonunda terkedilmiş gibi duran bir patikaya girdiler. Mehmet hiçbir şey sormamış sadece Deniz' in verdiği direktifleri dinlemişti. Patikanın sonu öyle bir yere çıkmıştı ki Mehmet bile beklememişti böyle bir manzara ile karşılaşacağını. Bir uçurumun kenarında duruyorlardı. Az ileride masmavi denize taptaze bahar kokusuyla merhaba diyen küçük tek katlı bir ev duruyordu. Beyaza boyanmış duvarları maviliği kucaklayan bir melek gibiydi sanki. Bahçe kapısına yaklaşınca etrafa yayılan o muhteşem koku insanı daha da içine çekiyordu. Kapıya geldiğinde birden bağırdı Deniz.
" Babacım biz geldik. Hani bahsetmiştim ya sana Mehmet' i getirdim. Artık tanışmanızın vakti gelmişti." dedi. Mehmet olanlara anlam vermeye çalışarak anlamsızca baktı gözlerine Deniz' in.
" Babam sağken buraya hep birlikte gelirdik. Dertlerimizi unuttuğumuz, kötü hiçbir duyguyu içeri sokmadığımız gizli bir sığınaktı burası bizim için. O öldükten sonra da hep geldim buraya ve her geldiğimde sanki o içerdeymiş gibi seslenip geldiğimi duyururum ona. Biliyorum bir yerlerden beni izliyor ve duyuyor hala. İnanmak değil midir tüm imkansız duyguların anahtarı işte bende buna inandım ve böyle yaşıyorum senelerdir. Buraya seni niye getirdiğimi merak ediyorsun şimdi biliyorum. Babamdan hiçbir şey saklamadım hayattayken ve yalan da söylemedim. Ondan sonra hayatıma giren ilk erkeksin sen ve bu yüzden tanımasını istedim seni. Ben her doğum gününde buraya gelirim. Bahçeyle ilgilenmeyi çok severdi babam. Her geldiğimizde rengarenk çiçekler getirip ekerdi ama en çok menekşeyi severdi. Bu yüzden neredeyse tüm bahçe onlarla dolu bak."
" Neden menekşe?"
" Bunu bende sormuştum ona. Menekşe imkansız aşk gibidir derdi. Her mevsimde hoyratça tutunsa bile toprağa ufak bir dokunuşla solup gidermiş. Kendi güzelliğinin farkında olarak etrafa yaydığı şu muhteşem kokusu bile en tehlikeli zaafıymış. Güzelliğine kapılıp yanına yaklaşan her canlı sonu oluyormuş istemeden. Biri ölesiye severken hayatı diğeri öldüresiye girermiş hayatına. Bu hikayeden sonra babamla buraya her gelişimizde ölen her menekşe için yeni birini diktik imkansız aşkları devam ettirmek için. Ondan sonra da her doğum gününde bir tane dikiyorum. Onu yaşattığımı düşünüyorum böylece belki de kim bilir?"
Elindeki torbada getirdiği menekşeyi çıkartıp Mehmet' e uzattı Deniz.
" Al bakalım. Şimdi sıra sende. Bu babamın doğum günü hediyesi. Bundan sonra uzun yıllar hayatımda olursan eğer her doğum gününde buraya gelip birer tane daha menekşe ekeceğiz babam için birlikte. Başka bir şeye gerek yok. Tamam mı?"
Mehmet o gün Deniz' in gözlerinde gerçek aşkı gördü. Aşk bazen imkânsızı da sevmekti. Gerçeği olduğu gibi gören gözler miydi asıl değerli olan yoksa tatlı bir yalanda tüm çıplaklığıyla yaşayan mı bunu o gün anlamıştı. Nedeni olduğunda sevginin, sonuca bağlayan düşünceler gelirdi akla hep. Oysa Mehmet sorularıyla boğuldu bir aşk istememişti en başından. İşte tam da bu yüzden kabullenmek denen şey gözlerinin görmediği gerçekliğe merhaba demekti sadece onu sevdiğin için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğin Bende Kaldı
RomanceAşk... Kendi sesini duyar en çok. Doğru ya da yanlış kimin umurunda. Büyük hatalar yaptıran ve aslında hatalarıyla bile en çok var olan tek duygudur aşk. Kırıp, döküp giden, ardında bir enkaz bırakan tayfunları kim sever? Aşk sever sadece ve yürek...