Yalnızlıktan korkanların uydurduğu bir şeymiş hatıra dedikleri. Akılda kalan, nedense acıda kalan olurmuş çoğu zaman. Yüreğine soracak cesaretin olmadığında uykular tutmaz olurmuş ve unutmak gitmemen gereken bir yerde kalmadığın zaman mümkünmüş ancak. Canın her ne kadar acısa da, bir gülüşe kalan ömrün hesabı da yapılırmış elbet. Bilene sorduğun soruların cevabını bilmeyende aradığın müddetçe, yalnızlık kaderin olurmuş hep ve aşk bir coğrafyanın ortasında kimsenin dokunamadığı bir noktayken, çöllerin yağmura susadığı yerde ise göze görünen bir vahaymış sadece.
Mısra başka bir rüyanın yalnızlığında hasretti şimdi sevdiğine. Gördüğü düş mü yoksa gerçek mi anlayamıyordu. Elleri kalmaya uzanırken yüreği tamam artık bırak diyordu. Direniyordu her şeye rağmen ve sevmek işte tam da bu anda emek istiyordu. Birden bir ses işitti derinlerden. Yabancı değildi bu ve daha önce duymuştu sanki. Gel diyordu, bitti artık. Yoruldum ve gücüm yok artık yeni savaşlara diye sayıklıyordu. Kimdi bu? Yakınlaştı sesin geldiği yere doğru. Belli belirsiz bir siluet duruyordu karşısında.
"Kimsin?" dedi usulca.
" Tanımadın mı beni?" diye sordu belirsiz siluet.
" Hayır, ama sesine yabancı değilim sanki." dedi Mısra.
" Benim Deniz." dedi görünmeyen siluet.
" Yeter savaşma artık. Görmüyor musun her türlü engelin var önünde. Ne Mehmet'imi ne de kendini üzme artık. Hem sonra tanırım ben onu, alışır zamanla zorda olsa. Şimdi kalırsan ümit vereceksin ona ve ümit aşkın doğasında var iken o vazgeçmez biliyorum. Eğer kalmaya gücün yok ise ve onu benden daha fazla sevemeyeceksen kalma sakın."
" Seni ne kadar sevdiğini biliyorum ve beni ne kadar sevdiğini de eğer kalmaya cesaretim olmasaydı yüreğin çoktan uçuvermişti ellerimden. Beklemeyi göze almasaydım bu aşkı, yaşlanmaktan da korkardım biliyorsun. Şimdi Mehmet' in beni orda öylece beklediğini bilirken nasıl yarı yolda bırakabilirim ki? Onu tekrar tekrar yaralamış olmaz mıyız hem söyle?"
" Onu en az benim kadar sevdiğini görebiliyorum ve sen benden daha güçlüsün bunu da biliyorum. Senden tek bir isteğim var eğer kalacaksan onu lütfen bir daha yalnız bırakma. Bir erkek yalnızlığı kabullenebilir ama sevgisizliği asla. Seni ölesiye seven bir adam öylesine terk etmez hiçbir zaman. Ya vakti gelmiştir ya da sebebi ama gördüğüm o ki sizin için şu an ne vakti bu işin ne de var bir sebebi. O yüzden vakit kaybetmeden dön ona çünkü biraz daha geç kalırsan direnecek son gücümü de alacaksın benden. Haydi, uyan o zaman dön ona, dön ona..."
Kulaklarında çınlayan ses yüreğine doğru akarken yavaşça açtı gözlerini Mısra. Karşısında ona gülümseyerek bakan sıcak bir yüz gördü ilk önce. Beyaz önlükler içerisinde etrafına gülümseyerek bağıran bir çift göz.
" Sonunda döndün aramıza." dedi doktor nabzını kontrol ederken.
"Şu an için oldukça iyi görünüyorsun. Nabzında yavaş yavaş düzelecektir. Şimdi kendini çok yorma olur mu? Ben ailene haber vereceğim. Sabırsızlıkla senden gelecek güzel haberleri bekliyorlar dışarıda."
" Neredeyim ben? Neler oldu?" dedi Mısra. Şu an anlam veremiyordu hiçbir şeye. Gördükleri, yaşadıkları, işittikleri bir rüya mı yoksa gerçek miydi?
" Merak etme" dedi doktor.
"Bir kâbus gördün ve bugünden sonra her şey iyi olacak. Sen sadece bunu düşün olur mu? Kendini de çok yorma. Ben ailene haber vereyim. Seni görmek için sabırsızlanıyorlar."
Yavaşça kapıya doğru ilerledi doktor. Kapı açılır açılmaz yerinden fırladı herkes ve heyecanla onun ağzından çıkacak kelimelere odaklanmışlardı.
" Öncelikle şunu söylemeliyim ki Mısra aramıza dönmeye karar vermiş" der demez büyük bir çığlık koptu koridorda. Şahin bey ve Zeynep Hanım birbirlerine sarılıp çocuklar gibi dönüp duruyordu koridor üzerinde. Mehmet omzunda biriken yükün yorgunluğuyla çöküverdi dizlerinin üzerine ve içinde biriktirdiği ne kadar acı varsa dökülüverdi bir anda gözlerinden. Sevinç acı kadar şaşırtsa da insanı dışa vurumu sonrası yaşanan duyguların hepsi istem dışıydı.
" Sizlere bu güzel haberi verdiğim için mutluyum yalnız bundan sonra daha dikkatli olmanız gerekecek. Onu yoracak, üzecek, sinirlendirecek davranışlardan kaçınmalısınız bir süre. Eski gücüne kavuşması zaman alacaktır. Bu yüzden lütfen ona iyi bakın. Şimdi yanında çok kalmamak şartıyla onu görebilirsiniz. Tekrar geçmiş olsun." dedi doktor gözlerinin içine bakarak.
Şahin Bey ve Zeynep Hanım kısa bir süre göz göze geldiler ve hemen sonrasında nemli gözleriyle onayladılar doktoru. Mehmet hala dizlerinin üzerinde oturuyordu ve nedense gözyaşları durmadan sessiz de olsa akmaya devam ediyordu. Şahin Bey omzuna dokundu yavaşça. Zeynep Hanım önüne doğru geldi ve dizlerinin üzerine çökerek Mehmet in gözlerinden akan yaşları sildi eliyle. Kaldırdı yüzünü yukarıya doğru.
" Kızımı geri döndüren aşkınız oldu biliyorum. Göremediğim için özür dilerim. Beni affet olur mu? Bundan sonrası için mutlu olmanız adına ne gerekiyorsa yapmaya hazırım. Sen yeter ki kızıma iyi bak. Onun sana bizden daha fazla ihtiyacı var bunu anladım. O yüzden affet beni, affet oğlum." derken her ikisi de hakim olamıyorlardı artık gözlerinden akan gerçekliklere. Mehmet, Zeynep Hanım'ın ellerinden tutarak kaldırdı. Gözleriyle anlatıyordu aslında her şeyi ve bazen anlaşmak için kelimelere ihtiyaç olmuyordu. Üçü birlikte kapıya doğru ilerlediler. Mısra'yı görmek için sabırsızlanıyorlardı ve yavaşça kapıyı açıp içeriye girdiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğin Bende Kaldı
RomanceAşk... Kendi sesini duyar en çok. Doğru ya da yanlış kimin umurunda. Büyük hatalar yaptıran ve aslında hatalarıyla bile en çok var olan tek duygudur aşk. Kırıp, döküp giden, ardında bir enkaz bırakan tayfunları kim sever? Aşk sever sadece ve yürek...