Bir erkeğin omuzlarında biriken yüküyle yola devam ederken tüm geçmişi de hayalinde boğuyordu Mehmet. Söylenenleri hak etmemişti evet ama kim hak ettiğini yaşıyordu ki bu hayatta. Mısra' nın bakışları öylesine delmişti ki ruhunu kelimelere sığınmadan bile isyan çıkartabilirdi bu gece. Birden telefonu çaldı. Arayan numarayı tanımıyordu. Açmak istemedi önce, sessize aldı. Sonrasında bir daha çaldı. Kim ki bu saatte ısrarla arayan diye geçirdi içinden. Açtı istemeden.
" Alo."
" Mehmet sen misin?"
" Evet buyurun. Siz kimsiniz?"
" Ben Şahin. Mısra' nın babasıyım." Sessizlik hakim oldu bir anda. Şaşırmıştı Mehmet. Mısra'nın babasıydı arayan ne diyeceğini bilemedi.
"Sizi dinliyorum." dedi istemsizce.
" Bu gece hoş bitmedi biliyorum. Bu dünyada herkesten ve her şeyden önemli olan tek şey var benim için o da kızım." derken sesi titriyordu.
" Mısra iyi değil ve eminim şu an bizden çok sana ihtiyacı var. Sana yalvarıyorum çabuk gel onu sonsuza dek kaybetmek istemiyorum."
Mehmet duyduklarını anlamlandırmaya çalışırken bir yandan da bulundukları hastanenin adresini aldı Şahin Bey'den. Böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Aynı şeyi nasıl olurda ikinci kez yaşardı insan? Delirmemek içten bile değildi. Tüm bu karmaşık düşünceler içinde hastaneye ne zaman geldiğini anlamamıştı bile. Acı bir fren sesi bırakarak ardında acilin önüne çekti arabasını. Yetkili bir hemşire bulup Mısra'nın nerede olduğunu öğrenmeye çalıştı. Tam o sırada Şahin Bey ve Zeynep Hanım ile göz göze geldiler. Onlara doğru ilerledi yavaşça. O kadar solgun ve donuktu ki bakışları iyi bir şeyler duymayacağını biliyordu.
"Gel Mehmet." dedi Şahin Bey usulca.
"Neler oluyor? Mısra' ya ne oldu?" dedi Mehmet, her kelimesinden endişe damlayarak.
"Senin yüzünden, her şey ama her şey senin yüzünden. Çıkmasaydın kızımın karşısına belki de çok mutlu olacaktı. Düşleri vardı onun, hayalleri vardı ve o hayallerin içinde sen olmamalıydın anlıyor musun? Olmamalıydın."
Bağırışlarıyla tüm salonu inletiyordu Zeynep Hanım.
"Sakin ol." dedi Şahin Bey,
"Burası ne yeri ne de zamanı. Mehmet'i ben çağırdım. Kızımızın şu an bizden daha çok onu görmeye ihtiyacı olabilir. Eğer onun yaşamasını istiyorsak..." derken yutkundu istemsizce ve cümlelerini toparlamaya çalıştı.
"Bu aşkı kabullenmek ve saygı duymak zorundayız Zeynep. Anlıyor musun beni?"
Cevap vermedi Zeynep Hanım. Başı öne eğik ağlıyordu sadece.
"Nerede Mısra? Nasıl durumu?"
" Geldiğimizde kalp atışları çok zayıftı ve hemen ameliyathaneye aldılar. Durumunu henüz bilmiyoruz. Doktorlar bir şey söylemediler."
"Merak etmeyin. Mısra güçlüdür ve çok iyi olacak." derken içinde büyüyen endişeyi yansıtmamaya çalışıyordu Mehmet. Birden ameliyathanenin kapısı açıldı ve bir doktor belirdi karşılarında. Onlara doğru yaklaşırken hepsi bir anda yerlerinden fırlayıp heyecanla gözlerinden durumu anlamak istercesine yüzüne bakıyorlardı. Gözlerinde umut yoktu ve Mehmet bu bakışları daha öncede görmüştü. Doktor kelimeleri dikkatlice seçmek istermişçesine tane tane konuşmaya başladı.
"Elimizden gelen tüm müdahaleleri yaptık şu an. Kalbi çok yorgun sanki burada yeterince kaldığını düşünüp gitmek ister gibi."
Duraksadı .
"Dediğim gibi yapılması gereken ne varsa yaptık ama kalbi direnmek istemiyor nedense. Elimizden başka bir şey gelmiyor şu an için. Bekleyip göreceğiz. Yaşamak ve ..."
"Hayır" dedi, Zeynep hanım doktorun sözünü keserek.
"İkinci seçeneği aklınıza bile getirmeyin. Benim kızım yaşayacak."
"Elbette. Biz de bunu istiyoruz ama bu tercihi yapacak olan o ve şu birkaç saat içerisinde bunun kararını vermesi gerekiyor."
"Kızımızı görebilir miyiz?" dedi Şahin Bey yalvaran gözlerle doktora bakarken.
"Fazla kalmayın. Şu an solunum cihazına bağlı. Söylediklerinize cevap veremeyebilir ama işittiğini düşünüyorum. Onu yaşamaya ikna edin lütfen. Bunu başaramazsak..." derken Zeynep Hanım ile göz göze geldi yeniden ve sustu.
"Teşekkürler doktor bey. Biz kızımızın yanına gidelim. Şu an bize çok ihtiyacı var."
"Tamam, ama dediğim gibi çok yormayın."
Sırtını dönüp gitmek hep en kolayı diyorlar oysaki arkanı döndüğün her an hep sırtına yüklenir yüreğinden bıraktıkların. İşte bu yüzden kamburdur hep insanın sol yanı; yüzleştikçe kanayan, arkanı döndükçe acıtan bir yarayla.
Mehmet o gün yeniden anlamıştı ki kaderinden kaçamıyordu insan. Ömür üzerine giydiğin elbise ise kader bu elbise içindeki çıplaklığındı. Doğduğun gibi gidiyordun sonunda ve her ne yaparsan yap tek şeyi değiştiremiyordun, hayata karşı çıplaklığını. Şahin bey ve Zeynep Hanım, Mısra'nın odasına doğru ilerlerken gözlerini yavaşça kapatıp sandalyeye çöktü Mehmet omuzundaki tüm yüklerle. Deniz'i o koridorlarda bırakıp gittiği anı hatırladı. Benzer kaderleri yaşamak mümkün müydü bu hayatta? Yorgun düşen gözyaşlarını daha fazla saklayamıyordu artık. Bilindik ve müdahale edilemeyen acılar yıpratıyordu en çok, elinden gelen bir şey olmayınca da çocuklaşıyordu istemsizce. İçeriye girdiğinde ve onun gözlerine bakarken neler söyleyeceğini toparladı aklında. Güçlü durmalıydı. Onu bu hayata yeniden bağlamalıydı, bir kez daha yüreğini alamazlardı ondan ve buna izin veremezdi.
On ya da on beş dakikalık bir bekleyişin ardından odanın kapısı açıldı. Şahin bey ve Zeynep Hanım ağlamaktan şişmiş gözleriyle ona doğru ilerledi.
"Bizi duyduğuna eminim." dedi Zeynep Hanım.
"Duyuyor ama seni sayıklıyor sadece. Onu hayata döndürmek zorundasın anlıyor musun? Onu bir daha kaybedemem. Buna gücüm yok." derken dermansız kalan bacaklarıyla Mehmet'in önüne çöktü.
"Yalvarıyorum sana. Onu hayata dönmeye ikna et. Kızımı bana geri ver ne olur." derken ellerine sıkıca sarıldı Mehmet' in.
Artık kimse saklama gereği duymuyordu gözyaşlarını. Acılar ve sevinçler birleştirirmiş insanları, öyle de olmuştu. Yaşanmışlıklar değildi şu an önemli olan, bundan sonrası için yaşanması muhtemel şeyler belirleyecekti kaderi. Mehmet dizleri üzerine çöküp yavaşça kaldırdı Zeynep Hanım' ı yerinden. Ellerinden öptü.
"Merak etmeyin Mısra yaşayacak. Onunla yaşayacağımız uzun bir ömür var önümüzde. Hem öyle kolay mı bırakıp gitmek. Tekrar aramıza dönecek görün bakın."
"Gir içeriye istersen sanırım o seni bekliyor." dedi Şahin Bey omzuna yavaşça dokunarak.
Yanlarından ayrılırken bir kez daha dönüp baktı arkasına. Bu sefer o kadar kolay alamayacaktı kader istediğini. Yolların kesiştiği noktada ayrılıklar başlasa da bu sefer aynı yolu izlemeyecekti. Mısra' yı çekip alacaktı kaderinden sonucu her ne olursa olsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğin Bende Kaldı
RomanceAşk... Kendi sesini duyar en çok. Doğru ya da yanlış kimin umurunda. Büyük hatalar yaptıran ve aslında hatalarıyla bile en çok var olan tek duygudur aşk. Kırıp, döküp giden, ardında bir enkaz bırakan tayfunları kim sever? Aşk sever sadece ve yürek...