" Vakit geldi."
Mısra...
"İçimde senelerdir gizlenen ve bana müjdelenen vakit geldi diyor yüreğim. Ne tuhaf. Kaç zamandır ne kadar yakınmışım meğer rüyalarıma. Etrafımı çevreleyen bu güzellikler ve menekşe kokuları gerçek şimdi. Sislerin ardında bana gülümseyen o ev üç adım ötemde duruyor. Tüm ayrıntılarını içime sindirerek bakıyorum etrafa. Masmavi denizin üzerinde öyle huzurlu görünüyor ki her şey. Sevdiğim adam göz mesafemde duruyor şimdi. Sevdiğim adam diyebiliyorum artık ne garip. Sırtı bana dönük. Kamelyanın yanında durmuş öylece maviliğe bakıyor. Geldiğimi işitmedi sanırım. Yaklaşıyorum yavaşça. Kendinden emin, vakur duruşunu masaya yaslamış bir şarkı mırıldanıyor derinden. Böylesi duyguların havasına kaptırınca insan kendini dile düşenin anlamı da mutlu ediyor ister istemez. Şu an öylece izlemek istiyorum onu. Aşkı uğruna yüreğini aşka kapatan bir adamın, bende kalan yüreğiyle geldim ona ve bunu artık o da biliyor. Beni Mısra olarak sevmesini istiyorum ve bende onu aynı şekilde sevmek. İçinde küllenen şeyleri belki söndüremeyeceğim hiçbir zaman ama benim ateşim yeni bir yangın başlattı bile içinde bunu gözlerinde görüyorum. Birazdan ona ellerimi uzattığımda dönüşü olmayacak bazı şeylerin ve bizi bekleyen kaderin tılsımını, yaşamaya cesaret ettiklerimizle çözeceğiz artık. Bir ömrü bir ömre ekleyeceğiz ve ömrümüze katacağımız yeni ömürler bekleyeceğiz. Hoş geldin ömrüme. Vedalar geride kaldı ve saniyeler sonra gözlerime baktığında bunu sende anlayacaksın."
" Mehmet." diye seslendi Mısra.
Sesin geldiği yöne döndüğünde yüzünü, heyecanını saklayamayacak kadar yakındı Mısra Mehmet'in gözlerine. İki yangın yerinin korları alev olmuş akıyordu sanki gözden göze, yürekten yüreğe. Mehmet saatlerce kalabilirdi böyle ve bakabilirdi sevdiği kadının gözlerine. Orada gördükleri yüreğinde dile gelip içine aktı sessizce.
Mehmet...
" Bana böyle bakıyorsun ya yüksek kayalardan aşağı devrilip gidiyor öz güvenim. Karşında savunmasız bir çocuğum sanki. İçinde bana ait bir şey var evet ama asıl önemli olan bende de sana ait olmayı bekleyen bir şey var. Şimdi tut ellerimden ve cesaretlendir beni. Bazı cümleler dile ihtiyaç duymadan dökülüyor ya bazen anla sende beni gözlerimden. Bir olsun yüreğimiz. Susuyorsam şaşkınlığımdan, güzelliğine dolanan düşlerimin karmaşasından. Çek çıkar beni seneler süren şu yalnızlığımdan. Biz olalım evet. Düşlerine bile hasret kaldığım sevgili, az sonra dile gelecek cümlelerim yüreğine dokunsun lütfen. Dokunsun ki içimde yanan her hecenin bir anlamı olsun. Hoş geldin kadınım. Ömrüme eklemeye söz verdiğim ömrün en değerli emanetimdir artık."
Mehmet'in bir şey söylemek istediğini anladı Mısra. Heyecanını yatıştırmak için söze ilk o başladı.
" Ne o? Bir hoş geldin demek yok mu?"
Birkaç adım daha yaklaştı Mehmet. Artık nefesi nefesine değiyordu.
" Hoş geldin, hem evime hem ömrüme." derken dudakları çoktan kenetlenmişti birbirine.
Yarımdır her insan yarımını buluncaya kadar. Aşk da budur zaten ve yarımdır çoğu zaman. Kimi ilk harfe sahiptir ve Anı yaşar, kimi de son harf de bulur teselliyi Kolaya kaçar. Asıl önemli olan her iki harfi de bağlayandır aslında. Şanstır, Şereftir, Şandır, Şöhrettir, Şarkıdır, Şiirdir, Şuledir ve tüm bunların ötesinde Şahittir vuslata. Mehmet ve Mısra gibi tüm sevenlerin hikâyesidir bu. Harfler birbirine bağlandıkça, yaşamlar da bağlanır birbirine.
Her coğrafyada aynıdır aşkın iklimi. Farklı bedenlere girince farklı şeyler yaşatmaz insana. Hüznü de aynıdır, karası da. Boğulduğun sevinçlerin de benzer birbirine kaybolduğun yollarında. Her beden kendi aşkını farklı sanır ve vazgeçilmezi olur bir anda tüm evrenin. Her şey aynıdır aynı olmasına da farklı olan tek şeyi görmez bir türlü fani bedenler. Varlığı aynıdır aşkın. Peki ya yokluğu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğin Bende Kaldı
RomanceAşk... Kendi sesini duyar en çok. Doğru ya da yanlış kimin umurunda. Büyük hatalar yaptıran ve aslında hatalarıyla bile en çok var olan tek duygudur aşk. Kırıp, döküp giden, ardında bir enkaz bırakan tayfunları kim sever? Aşk sever sadece ve yürek...