Nedir hayaller kurduran insana? Gerçeğe bu kadar yakınken uzakları düşleten nedir? Boşluğa duyulan bu özlemin bir amacı olmalı.
Kendine köle ettiren hayat...
Madem bu kadar değerlisin bir amacın olmalı, olmalı ki elde kalanın değeri bilinsin.
İçini öylesi yakan, öylesine kavuran yürek...
Bu kadar bendeysen, benden içeriysen eğer bir önemin olmalı, olmalı ki elde kalan közün acısı silinsin.
Adında kaybolduğun aşk...
Sınır tanımıyorsan ve çizilmiş hiçbir kalıba sığmıyorsan eğer yine de bir hududun olmalı, olmalı ki imkânsızı ararken kaybolup, boşluğunda yitilmesin.
Gözlerini açıp kapama arası mesafe aslında düş dediğin. Gerçekliği gördüğün sürece düşlere yabancısın öyle değil mi? Peki, hangisi daha fazla acıtır canı? Gerçekliğin dünyası mı yoksa düşlerin hülyası mı? Tüm bu bilinmezliklerin hepsine birden hayat diyorlar oysaki anlamına yakışmayan o kadar çok şey barındırıyor ki içinde. Böylesi karmaşıkken nasıl hayat verebiliyor insana şaşıyorum.
Mehmet, zihnindeki tüm bu düşüncelerin karmaşasıyla çıktı evden. Bugün işittikleri gerçek olandı ve hayalini kurduğu şeyler bir anda yer değiştirmişti sanki. Arabasına binip uzaklaşmak istedi bir an önce. Erkan arkasından seslenirken duymamıştı bile. Hızlıca uzaklaşırken gerçeklerden değil kendinden kaçıyordu aslında. Ummadığı yerden başlayan bu muhteşem duygu ve şimdi geldiği noktayı düşledi yol boyunca. Hayat boşlukta sallanan bir ip gibiydi sanki, tutunduğunda seni bir oraya bir buraya sallayan. Her gittiğin yerde yine aynı rüzgârla savaştığın ve durana kadar yüzünde yılları yıprattığın. Acelesi yoktu hiçbir şeyin zamandan başka. Hızlıca akıp gitmek için bir bahanesi yoktu, yoktu çünkü onda yitip gidiyordu nice duygu. Aşk bile acının yanağını okşarken bilemezdi ki zamanla yoldaş olacağını. Mısra öyle bir anda girmişti işte Mehmet' in hayatına. Deniz' in boşluğu bir hayattı onun için ve o hayat, nasıl olmuşsa yine aynı sebeple bağlamıştı onu. Tüm bu öğrendiklerinden sonra ne değişti sanki diye sordu kendine. Mısra' yı şimdi daha az mı seviyordu, hayır. Pişman mıydı yaşananlardan, hayır. Peki, yalan mı söylenmişti ona, kandırılmış mıydı, hayır. Peki, neydi öyleyse aklını karıştıran? Kendine bile itiraf etmediği içindeki bu şey neydi?
O gece...
Deniz' in kalbinin kime nakil edildiğini öğrenmek için koşturduğu o gece...
Son vedasını yüreğine anlattığı o gece söz vermemiş miydi bir gün yeniden karşılaşacaklarına. O gün bugündü demek ki ve bugün hissedileni değiştirmeye kimsenin gücü yetemeyecekti.
Eve vardığında elinde saatlerdir tuttuğu cep telefonunun ekranında Mısra ismini görünce aramalı mıyım diye düşündü. Çok mu tazeydi yoksa her şey? En azından kendini toparlayabilmesi için ona biraz zaman tanımalıyım diye geçirdi aklından. Aslında en doğrusu da buydu. Onun için de hiç kolay değildi öğrendikleri ve yaşadıkları. Üstünü değiştirdikten sonra sıcak bir duş alıp yatağına uzandı. Gözleri dinlenme hevesindeyken bile beyninde kopan fırtınaların dineceği yoktu. Ayağa kalktı. Cama doğru ilerledi. Ufuktaki maviliğe takılı kaldı gözleri uzunca bir süre. Gerçekler de eskitilmeli zamanla diye düşündü. Soyutta yaşananın somuta döneceği yoksa, somutta yaşanana sarılarak bulmalıydı iç huzurunu. Öyle ya aşk, hükmettiği bedeni sahiplenirdi sadece. Boşluğa düşen her duygu kaybolmaya mahkûmdu çünkü. Yavaşça bahçeye çıktı. Hava çoktan kararmıştı. Tıpkı düşünceleri gibi gökyüzü de kararsızdı bu gece. Bulutlar içine gizlenen yıldızların savunduğu görünmez bir ordu vardı sanki karşısında ve insan gördüğünden değil görmediğinden korkmalıydı en çok. Elini uzattı gökyüzüne doğru. Perdesini aralayan bir elin hareketi gibi yavaşça kavradı sanki bulutların eteğinden. Hani hızlıca çekse kornişinden çıkıp aşağıya süzülüverecekti sanki. Çitlere doğru ilerledi kararsız adımlarla. Koyu maviliğin sırlarını düşündü. Ne çok sırrı vardı ve sırlarıyla yaşamak daha mı güçlendiriyordu onu anlayamadı. Oysa sır demek yük demekti anlamsızca yüreğine sırtladığın. Nefret etmişti ömrü boyunca sırlardan ve belki de en başarısız olduğu konuda buydu. Sır tutmak da bir yalandı aslında. Kimseye söylememeye yeminliyken gözlerinle itiraf ettiğinin hesabı yapılamıyordu ki. Soğuk hissettirmeye başlamıştı kendini. İçeriye girerken ardında bıraktığı yalnızlık yeni başlangıçların rehberi olacaktı ama onun haberi yoktu henüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğin Bende Kaldı
RomanceAşk... Kendi sesini duyar en çok. Doğru ya da yanlış kimin umurunda. Büyük hatalar yaptıran ve aslında hatalarıyla bile en çok var olan tek duygudur aşk. Kırıp, döküp giden, ardında bir enkaz bırakan tayfunları kim sever? Aşk sever sadece ve yürek...