Mehmet o gün Deniz' in gözlerinde gerçek aşkı gördü. Aşk bazen imkânsızı da sevmekti. Gerçeği olduğu gibi gören gözler miydi asıl değerli olan yoksa tatlı bir yalanda tüm çıplaklığıyla yaşayan mı bunu o gün anlamıştı. Nedeni olduğunda sevginin, sonuca bağlayan düşünceler gelirdi akla hep. Oysa Mehmet sorularıyla boğuldu bir aşk istememişti en başından. İşte tam da bu yüzden kabullenmek denen şey gözlerinin görmediği gerçekliğe merhaba demekti sadece onu sevdiğin için.
Kaç zamandır düşünmemişti tüm bunları Mehmet. Şimdi yeni bir doğum günü arifesinde Deniz' in evine giderken ensesinde hissettiği hınzır lodosun uğultusu bu sefer pek tanıdık gelmiyordu ona. Sevim Hanım ve Deniz için aldığı çiçeklerin ağırlığıyla yorgun düşmüş ellerine inat sürüyerek çıkardı kendini merdivenlerden. Evleri dördüncü kattaydı ve üstelik asansörleri de yoktu. Babasından kalan hatıralar yüzünden bir türlü terk edememişti Deniz burayı. Dört kat tırmanmak her defasında zor gelmişti Mehmet' e ama o gün cebinde taşıdığı sürpriz, ayaklarına farklı bir görev yüklemişti sanki. Tırabzanlara tutunarak son adımını da atıp kapıya ulaşmıştı sonunda. Zili çalmadan önce şöyle bir üstünü düzeltip, ter kokup kokmadığını son bir kez kontrol etti. Her şey normal görünüyordu. Tam zile basacaktı ki bir anda kapı açıldı.
" Ne o? Yoksa pişman olup dönme kararını verirken son kez emin miyim sorusunu mu soruyordun kendine kapımda?" dedi Deniz tüm güzelliğiyle karşısında durarak.
" Her defasında böylesi mükemmel tahminler yapmak zorunda mısın sen?"
" Ne yani doğru mu şimdi söylediklerim? Gerçekten bunlar mı geçiyordu içinden?"
" Tam olarak değil ama doğru olan yerleri de yok değil hani."
" Şapşal şey. Neresiymiş bakalım doğru olan?".
Suratı asılmıştı Deniz' in. Deniz' e beklemediği cevaplar vererek kızdırmak en sevdiği şeydi Mehmet' in ama gönlünü almasını da iyi biliyordu.
" Son kez emin miyim sorusunu kendime sordum bu doğru."
" Ha yani tereddütlerin var hala?"
" Bu kız benim gibi birini sevmiş olabilir mi? Emin miyim acaba diye düşündüm evet doğru. Dünyadayken cenneti hak eden kaç kulu vardır ki Tanrı' nın? Alışkanlık olmadığını bildiğin halde her gün nefesine ihtiyaç duyduğun kaç dudağı özleyebilirsin ki? Kokusunda boğulacağını bile bile kaç gerdana emanet edersin ki başını fütursuzca? Teni bin bir sitemin çiçeğini açsa da, koynunda dikenlere sarılıp uyumak nasıl zevk verebilir başka eğer gerçekten sevmiyorsan. İşte bu yüzden soruyorum kendime emin miyim? Kendi içimde yeşerenden eminim ama ya sende ki, bundan emin miyim?"
Deniz dolan gözlerini Mehmet' in yanağına değdirirken cevabı buradaki ıslaklığa gizlemişti belli ki.
" Eee, bütün gün beni kapıda bekletmeyeceksin umarım çünkü böylesine hazırlamamıştım kendimi."
" Bir ara düşünmedim değil hani ama kendini affettirmeyi bilen iyi bir meziyetin var. Bu yüzden hadi gir bakalım zaten annemde bizi bekliyordur."
Birlikte içeri girdiler. Daha kapıdan girerken hoş kokular karşılamaya başlamıştı bile. Erkan salonda masanın yanındaki koltuğa oturmuş televizyon izliyordu. Mehmet' i görünce hemen ayağa kalktı.
" Bende bu kız nereye kayboldu diyordum. Geleni bilmeyince gecikmeye anlam da veremiyorsun tabi." dedi Mehmet' e sarılırken.
Gülüştüler. Sesleri duyan Sevim Hanım içeri girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğin Bende Kaldı
RomanceAşk... Kendi sesini duyar en çok. Doğru ya da yanlış kimin umurunda. Büyük hatalar yaptıran ve aslında hatalarıyla bile en çok var olan tek duygudur aşk. Kırıp, döküp giden, ardında bir enkaz bırakan tayfunları kim sever? Aşk sever sadece ve yürek...