Bölüm 10

161 24 18
                                    


Zaman bazen dursa da öylece saklayıverse kendini insan. Hangi boyutunda anlamı yok ki bu duyguların. Ne tuhaf öyle değil mi? Kalp kimine her şeyi hatırlaması için hak ettiğinden fazla nefesi verirken kimine de son sözü söyleme imkanı bile tanımıyor. Tepetaklak geldiğin dünyayı duygusal anlamda yine öyle terk ediyor olmak her beşerin kaderi olmasa gerek. Her ömür belli bir nedene adanmışken soyutluğa adanmış her duygu gibi ölümde sessizce geliyor bedene ve bedenden ayırdığı her ruh için bir cevap arıyor kendine. Neyi ne kadar tükettiğinin, neyi ne kadar bıraktığının ve neyi ne kadar özlediğinin hiçbir önemi yok. Kalan gidenin yokluğuna, giden kalanın varlığına alışıyor sadece. Mehmet kollarında getirirken acil servise Deniz' i o, hiç kimsenin bilemeyeceği soyutluğunda yaşıyordu tüm bu duyguları. Nefes alışları yok denecek kadar azdı. Hemen bir sedyeye yatırdılar. Doktor ilk müdahaleyi yapmak üzere hemen yoğun bakıma alınmasını istedi. Ellerinden olduğu kadar gözlerinden de uzaklaştığı o an hiçbir zaman gitmeyecekti gözlerinin önünden. Bunu iyi biliyordu Mehmet ve aklına kazıdığı şeyler unutmak istemedikleriydi.

Sevim Hanım ve Erkan birbirlerine sarılmış gözleri kapıda bildikleri tüm dualar ile destek veriyorlardı Deniz' e. Kaybetmek alışılası bir duygu değildi elbet ama insan hayatında önemli olan kişileri uğurlayınca birer birer kalanlara öyle bir sarılıyordu ki sanki kopmak istemezcesine. Mehmet ailesinin ölümünden sonra Deniz ile tutunmuştu yaşama. İnsanı hayata bağlayan bir nedeni olduğunda ölüm bile eceli kadar uzak geliyordu. Sırf bu yüzden kader dedikleri şeye isyan etmez olmuştu son zamanlarda. Peki ya şimdi? Neydi yani tüm bu olanlar. Tenden tel kopardı da ya candan can? O kahrolası kapı her açıldığında beklenen cevap benimki mi acaba diye düşlemek en çaresiz bekleyişti şüphesiz.

Duygular dakikaları daha bir çabuk kovalıyordu sanki sevdiğini beklerken. Kendini her türlü habere alıştırdığını sandığın bu zamanlar aslında en güçsüz olduğunu kimseye itiraf edemediğin zamanlardı çoğu zaman. İnsanın varlığına bir değer biçiliyormuş da yokluğuna bir anlam yüklemek o kadar zor oluyormuş ki yeni yeni anlıyordu bunları Mehmet. Ya giderse Deniz? Ya olmazsa bundan sonra hayatında? Ya ellerini bir daha tutamazsa? Ya bakamazsa gözlerine? Adı ne olursa olsun alışmadığı bir duyguda o kadar savunmasız oluyordu ki insan bu kez avuçlarında ve alnında biriken terlerin adı heyecan olmuyordu orası kesin.

Birden beklenen o kapı açıldı yavaşça. Doktor mavi önlüğü ile yaklaştı onlara. Ender ve Sevim Hanım yerinden fırlayıp doktora doğru koştular. Mehmet öyle güçsüzce doğruldu ki yerinden sanki içinden bir ses bekle, bunda da bir hayır vardır elbet diyerek omzundan aşağıya doğru bastırıyordu.

Doktor,

" Deniz Hanım' ın yakınları?" diye seslendi?

" Buyurun doktor bey." dedi Erkan, Sevim Hanım' ın ellerinden tutarak.

" Elimizden gelen her şeyi yaptık." dedi doktor derin bir iç çekişle ve sonra devam etti.

" Ani gelişen beyin kanamasını durduramadık maalesef. Kızınızın beyin ölümü gerçekleşti. Başınız sağ olsun. Üzgünüm."

" Ne?"

Bir insanın doğumu, hayata tutunuşu, mücadelesi, yaşadıkları, sevinçleri, mutlulukları, acıları bu kadar zaman alıyordu da öldüğünü söylemek bu kadar basit miydi yani? O hastane koridorları bir çok isyana şahit olmuştur belki ama Sevim Hanım öyle bir haykırdı ki dışarıdan bile duyulmuştu sesi. Gözyaşları sahibi için akarken Ender ve Sevim Hanım teselliyi birbirlerinde ararcasına sarılmışlardı sıkıca.

" Hayır, Erkan, hayır olamaz. Babanı yine böyle bir günde kaybettik ve şimdi Deniz . Canım kızım ne olur bırakma beni. Sensizliğe alışmak kolay mı sanıyorsun? İçim yanıyor. Allah'ım bu neyin imtihanı? Beni ne ile sınıyorsun? Güzel kızımı görmek istiyorum. Erkan beni onun yanına götür."

Mehmet kalkamadı yerinden. En ağır yükleri de taşırmış insan ama bazı sözler o kadar ağırdı ki ezildikçe eziliveriyordun altında. Ne yani yok muydu şimdi Deniz' i? Sevdiği, hayattaki bağlanabileceği tek şey bırakıp gitmiş miydi onu? Ona evet derken söz vermemiş miydi bir ömür boyu beraberliğe? Yavaşça doğruldu yerinden. Erkan ve Sevim Hanım' ın yanından geçerek yoğun bakıma doğru ilerledi. Sanki kimse görmüyordu o an onu. Sessiz adımlarla ilerlerken Deniz' ine yaklaştığını hissediyordu her adımda. Buz gibi odadan içeriye girdiğinde beyaz çarşaflar altında uyuduğunu gördü Deniz' in.

" Bir tanem." Dedi.

" Ben geldim yine. Seninle güzel olan her şey sensiz anlamını yitiriyor görmüyor musun? Haydi kalk. Ben odamızı hazırlamıştım zaten. Sen burada üşürsün. Hem sonra verilmiş sözlerimiz var bizim. Seni almadan gitmeyeceğime söz verdim babama. Neden tutmuyorsun elimi? Yoksa vaz mı geçtin benden? "

Yavaşça kaldırdı örtüyü. Gözleri hala aralıktı. Belli ki görmeyi beklediği bir şeyler kalmıştı geride. Mehmet alnından son busesini alırken hala sıcak olan ellerini tuttu. Sıkıca sarıldı. Gözlerinden akan yaşlar beyaz çarşafı ıslatırken son vedasını yaptı sevdiğine.

" Sen şimdi gidiyorsun ya biliyorum beni görüyorsun. Şu yüreğim..." derken usulca elini yüreğine götürdü.

" Şu yüreğim biraz kırgın sana. Hani yaşlı bir nene olana kadar dırdırınla yiyecektin başımı. Hani zindanına hapsedip bıktıracaktın beni. Ben senden önce giderim diyordum ama bak sen yine şaka yaptın bana. Yolculukları sevmezsin ki sen. Uzaklar senin kaçamağın olamaz. Gökyüzünü görmediğin, denizi koklamadığın her an işkence olur sana. Şimdi bakmayacaksın bana biliyorum ama duyduğuna eminim. Ailemi kaybettiğimde canım gitti evet ama sen yeni bir nefes oldun bana. Tutundum hayata seninle ve şimdi sen de gidiyorsun. Kal demem neyi değiştirir bilmiyorum ama kal be bir tanem. Seni kaybedersem kendimi de kaybederim. Nefesimi kaybederim, gözlerimi kaybederim, sözlerimi kaybederim. Ne kadar garip değil mi? Her sene babanın doğum gününü kutlarken şimdi bu gün senin hangi günün olacak benim için yani bizim için? Biliyorum cevap vermek isteseydin eğer o an bu an olurdu eminim. Merak etme anlıyorum. Sen gidiyorsun ama şunu unutma yosun gözlüm her şeyinle alıp götürdüklerini zannediyorlar ya seni ama yanılıyorlar. Gidiyorsun evet..."

Kalbine götürdü usulca ellerini.

" Gidiyorsun ama ruhum bedenimi terk etmediği sürece yüreğin bende kaldı. Emanetin emanetimdir."

Son bir kez sarılmak isterken arkadan gelen hemşirelerin sesiyle irkildi Mehmet.

" Beyefendi buraya giremezsiniz."

" Engel olun o zaman. Sevdiğimi burada ellerimden alırken engel olamadınız da ona son kez elveda ederken mi olacaksınız?"

" Lütfen acınızı anlamaya çalışıyorum ama burada kalamazsınız."

" Anlayamazsınız. Anlamanızı da beklemiyorum zaten o anlasın beni yeter." derken gözleriyle etrafa baktı sanki oralarda bir yerde gözlerini arar gibi.                                                                      


Yüreğin Bende KaldıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin