Sığıntı duyguların hırsıza ihtiyacı olmadığı gibi sonradan kazanılan duygularında sahibe ihtiyacı olmaz cesur yüreklerde. Yırtıcı hasretlerin adı bile belli değilken bazen öyle kalıplara sokar ki insan kendini yalan dünyaya yakışmayan bir tek gözleri kalır geride. Mehmet' de işte sırf bu yüzden doluydu içten içe hem de büsbütün. Deniz' in ölümünü kabullenmemişti hiçbir zaman. Hatıra kalan bu eve yerleştikten sonra gününün tamamını buraya ve bahçeye ayırır olmuştu. Menekşeleri yıldan yıla çoğalmış etraftaki yalnızlığı unutturmaya çalışır gibi renkten renge boyamışlardı sanki her yeri. Kaçtığı şeye sığınır mı hiç insan diye soruyordu yıllardır kendine ama gidemiyordu işte. Hayatına başka hiçbir kadını sokmamıştı uzun zamandır. Titrememişti kalbi belki de kim bilir? Erkan arada bir uğrayıp bir ihtiyacı var mı diye bakıyor sonra da yine yalnızlığı ile baş başa bırakıyordu onu. Bugün arayıp geleceğini söylemişti Mehmet' e. Mehmet' de masayı denize karşı hazırlamış ve mangalı yakıp beklemeye başlamıştı bile. Birlikte mangal keyfi yapmak uzun zamandan sonra hoşlandıkları tek şeydi. Uzun uzun konuşup dertleşirlerdi. Çoğunlukla Erkan anlatırdı Mehmet dinlerdi ama Erkan bilirdi ki içindeki köz hala sıcaktı. Çakıl taşları üzerinde gezinen lastik seslerini duydu Mehmet. Erkan gelmiş olmalıydı. Bahçe kapısına doğru ilerledi. Erkan çitleri doğru yanaştırdı arabasını ve ellerinde poşetlerle indi arabadan.
" Ne o? Öylece bakacak mısın yoksa yardım etmeye niyetin var mı?" dedi Erkan.
" Bırak söylenmeyi de ver paketleri. Etleri hemen atmazsak pişmeden yemek zorunda kalacağız."
" Her zamanki gibi dakiksin. Masa hazır sanırım. Bekle sen etleri hazırlarken bende salatayı yapayım."
" Malzemelerin yerini biliyorsun."
" Tamam. Sen geç kalmadan at şu etleri bir an önce."
Yarım saat sonra muhteşem deniz manzaralı masalarında yerlerini almışlardı bile. İki erkek olarak kusursuz bir şekilde hazırlamışlardı her şeyi. Her zamanki şeylerden bahsettiler yine. Mehmet evde televizyon istemediği için gelişen tüm olaylardan Erkan haberdar ediyordu onu. Tüm konuşulacaklar tükenince sessizlik hakim olmuştu bir anda. Erkan Mehmet'e bakıp,
" Annem seni görmek istiyor. Özlediğini söyledi." dedi.
" Neden?"
" Ne demek neden? Biliyorsun o günden sonra neredeyse hiç gelmedin. Bende sana uğramasam yüzünü göreceğimiz yok."
" Oraya dönmek istemiyorum sadece yoksa sizinle ilgisi yok biliyorsun."
" Mehmet. Er geç bu olacak. Hem sonra anneme de seni görmek iyi gelecek. Sen bize Deniz'in emanetisin."
" Erkan emin değilim."
" İtiraz kabul etmiyorum. Eğer gelmezsen annem beni de eve sokmayacak haberin olsun. Yoksa bu yaşta sokakta kalmama gönlün razı mı geliyor?"
" Tamam, tamam. Hafta sonu uğrayacağım."
Kurşuni baharların tadı olmadığı gibi gidişine adanmış hayatlarında öyle dönüşü olmaz silinmiş siluetlerde. Aradan geçen zaman unutturduğu gibi her şeyi değiştirmişti de. Mehmet gibi Mısra' da yeni hayatına alışmış gibi dursa da onu huzursuz eden içten içe bir şey vardı. Bu hayatı ona armağan eden kişiyi merak ediyordu kimseye itiraf edemesede. Nasıl biriydi, nasıl bir yaşamı vardı, ailesi, sevdikleri, sevmedikleri açıkçası ona ait her şeyi merak ediyordu. Son zamanlarda kendisi fark etmese de çevresinden eski Mısra' dan eser yok sözlerini fazlaca işitir olmuştu. Bu doğru olabilir miydi? Farklı karakterlere bürünmek vücuttaki uzuvların etkisiyle mi oluyordu yani? Yok canım. Her şeyim aynı ne değişti ki bende, diye sorguluyordu kendini. Yine de beynini kemiren sorulara bir yanıt bulmalıydı. Hem sonra ara ara gördüğü bu rüyaların da bir sebebi olmalıydı. Bir anda yatağından kalktı, üstüne bir şeyler alıp dışarı çıkmak için merdivenlere doğru yöneldi. O sırada ona kahvaltısını getiren görevliye hafifçe gülümseyip,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğin Bende Kaldı
RomanceAşk... Kendi sesini duyar en çok. Doğru ya da yanlış kimin umurunda. Büyük hatalar yaptıran ve aslında hatalarıyla bile en çok var olan tek duygudur aşk. Kırıp, döküp giden, ardında bir enkaz bırakan tayfunları kim sever? Aşk sever sadece ve yürek...