Bölüm 30

46 3 4
                                    

Mısra' nın yüreğinden Deniz' in seslenişi :

"Çekip koparabilirler mi seni benden? Kavuşmayı beklerken bu ayrılık da neyin nesi? Ne yani, sana emanet ettiğim şeyi bırakıp gidecek misin? Aşkın bir intiharda olsa seninle her yere diye söz vermiştin ya hani, şimdi geri dönmek olur mu hiç? Beni hayata bağlayan sende yoksan eğer varım demenin ne önemi var ki? Sen de biliyorsun bir yanım sende hep. Yeniden bırakmayacaksın değil mi beni Mehmet? Yeni bir ayrılığa gücüm yok artık.

Kopan bir yaprağın yere değişi kadar hafiftir ayrılık ama ya sonrası? Giden mi mecburdur yoksa kalan mı mahkumdur sonrasına? Aşk iki kişiliktir evet ama benim kalışım yeni bir şans içindi Mehmet'im. Kim ne söylerse söylesin ya doğru gözlerindedir insanın ya da sözlerinde. Tek bir farkla ayırabilirsin onları. Gözleriyle susar insan ama sözleriyle asla. Cümleler intiharı olur bazen kurtuluşu olabileceği gibi. Ben sustum bugün, senin için sustum. Ya kalanım olup yaşatacaksın beni ya da ölümüm olup yeniden boşluğa bırakacaksın. Mehmet' im uzaklarda mısın yine? Üşüyorum."

İçindeki seslenişiydi Mısra' nın dile gelen. Deniz' in yardımıyla Mehmet' e tutulduğu ve ölesiye bağlandığı bir aşkın hikayesiydi bu. Başlamadan biten ve sona her yaklaştığında nefesi tükenen. Kaybetmek kaderinse eğer şans gele diye çıkmamak gerek yola çünkü aşk ya iki dudaktan dökülür söz olur ya da iki kalbe girer köz olur. Bir yol değildir belki seçilmesi gereken ama o yolda öyle bir iz bırakır ki, kaybolmaktan değil kaybetmekten korkarsın en çok. Sırılsıklam bir yağmuru vardır aşkın terinden tenine karışan. Sonrası yoktur, öncesinin var oluşunu anlamadığın gibi. Bir gözün göremediği kör noktadır çoğu zaman. İtirafların cesaret ister ve aşk cesur yürekleri sever sadece. Bazen bir engelin ötesidir ulaşamadığın, kelimelere en çok ihtiyaç duyduğun anda hecelere bölünerek kaybolmaktır bazen de. İki kişiliklidir aşk, bir Ben varken önce, biri girer hayatına ve bir harf silinir kendinden. Yerine başka bir harfi koyup Sen olursun düşünmeden. Aslında o bir harf çok şeyi değiştirir. Sonsuzluğu düşünürken umarsızca bir çıkıverir o harf hayatından Onsuzluğa alıştırır seni. Böyledir işte aşk, sonu ne olursa olsun yine de yaşamak istersin ve bu duygu gün gelir esir alır seni çünkü aşk esaretle beslenir.

İki kişilik bir gösterinin muhteşem galasıyla başlayan bir aşk hikayesi bu. Deniz, Mısra ve Mehmet'in engellerle ve imkansızlıklarla dolu hikayesi. Yitirilen her anın aslında yeniden kazanılabileceğini gösteren bir gerçekliği aslında. Mehmet' in Deniz ile başlayıp onu tekrardan Mısra' ya götüren inanılmazlıklarla dolu bir yolculuğu belkide. Şimdi yalnızlığa alışmak zorunda bırakılan bir sona doğru ilerlerken Mısra'nın ve Mehmet' in kalp atışları kesecek sadece bu geceyi. Yalnızlık sığınacak bir şey bulamadığında acıtır canını en çok ve yalnız bir kalp çeker sadece tüm bedenin ipini.

Bir erkeğin vazgeçişi kolay olmaz bir kadın kadar. Yıkıp yakılacak ne varsa denenir ilk önce, sonra anlar ki güç değildir asıl zaferi kazandıran. Vazgeçmenin bir savaş olmadığını anladığında kaybetmeye de alışır. Ellerini tutan yoksa eğer boşluğa bırakmak hiç de zor olmaz kendini. Peki ya bir kadın için nedir vazgeçiş? Daha mı çabuk kabullenir gerçekleri? Acımaz mı canı?

Kadın ruhunun en hissiz yeridir vazgeçmek. Tüm duyguları kalbinin odasına hapis ederken dışarıda bıraktığı en acımasız kalkanıdır. Yanarken köz olurken bile kapılarını açmayan en can acıtan yeridir.

Mehmet giderken geri döneceğini söylemişti evet, peki ya dönmezse diye geçirdi içinden istemsizce. Ne yani her şeyi bırakıp vaz mı geçecekti şimdi? İçindeki boşluğa bir anlam yüklemek istese bile gözlerin şahit olduğu şey yüreğe ses olmuyordu çoğu zaman. Yatağına boylu boyunca uzanmış gittikçe yavaşlayan kalp atışlarını dinliyordu. Annesi defalarca kapıyı çalmış ama cevap bile vermemişti. Bu yaptıklarından sonra nasıl bir açıklaması olabilirdi ki onun sinirini yatıştırabilecek. Yalnız kalmak istiyordu sadece ve üstelik şu an için sahip olduğu tek şeydi bu. Yavaşça doğruldu yerinde. Dolabının yanında duran aynaya kaydı gözleri. Saçları darmadağın ve gözleri kan içindeydi ağlamaktan. Ne zaman böyle göz yaşı dökse şişerdi gözleri hep ve yine şişmeye başlamıştı işte. Nefret ederdi bu halinden ama şu an bu en son şeydi kafasına takacağı. Mehmet geldi aklına. Ne yapıyordu acaba? Böyle kolay vazgeçmeyecek tabi ki diye iç geçirdi kendince. Ya vaz geçerse diye düşündü daha sonra, nasıl yaşardı onsuz? Aramak istedi ve alelacele telefona gitti eli. Ulaşılamadığını anlayınca hüzne boğuldu sevinci yine. Yığılıp kaldı yatağın üzerine. Kalp atışlarını daha net duyuyordu şimdi. Ne hüznünü tam yaşamıştı bugüne kadar ne de sevincini. Yarım kalanları bütünlemeye çalışırken kendine ait yarımları kaçırmıştı her zaman. Tam kendine ait bir yarımı bulmuşken bu sefer de sebepsiz sonuçlar almıştı onu ellerinden. Bu yüzden mi gittikçe yavaşlıyordu kalp atışları. Nefesleri boğazında düğümlenmeye başlamıştı. Birden annesinin sesini işitti kapıdan. Hızlıca vurup içeri girmek için izin istiyordu.

" Kızım aç lütfen şu kapıyı. Biliyorum şimdi beni anlamıyorsun ama ileride haklı olduğumu göreceksin. Aç hadi artık endişe etmeye başlıyorum bak. Mısra beni duyuyor musun?"

" Anne..."

" Efendim bir tanem. Lütfen aç kapıyı yüz yüze konuşalım belki o zaman beni anlayabilirsin."

"Anne..." dedi içerden Mısra tekrardan ama bu sefer ki daha bir sönük geliyordu.

" Mısra beni korkutuyorsun. İyi misin? Aç kapıyı bak yoksa babana söyleyip kırmasını isteyeceğim." dedi Zeynep hanım.

" Anne. Ben... ben iyi değilim."

" Kızım. Tamam bak şimdi hemen babanı çağırıyorum. Sakın panik yapma. Şahin çabuk yukarı gel Mısra iyi değil ben de kapıyı açamıyorum." diye bağırdı Zeynep hanım.

Şahin bey koşar adımlarla çıktı merdivenlerden.

" Neler oluyor?"

"Bilmiyorum. Sesleniyorum ve sesi hiç iyi gelmiyor. Korkuyorum Şahin. Hemen aç şu kapıyı lütfen."

Tüm gücüyle kapıya yüklendi Şahin Bey. Birkaç defa zorlamanın ardından kırarak girdi içeriye. Mısra baygın bir halde yatağın üzerinde sırt üstü yatıyordu. Nefes alışverişleri oldukça yavaştı. Şahin Bey hemen kaldırdı onu yataktan.

" Kızım neyin var? Hadi ama Mısra korkutma bizi lütfen bir şeyler söyle."

" Baba..."

" Burdayım kızım yanındayım."

" Baba.Ben..." nefes alışları gittikçe yavaşlıyordu. Zorla birkaç şey daha söyleyebildi.

" Ben iyi değilim." derken yavaşça yana düşüvermişti kolu. Zeynep hanım çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Şahin bey bir taraftan onu sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da Mısra' yı kucaklayıp hızlıca indirdi merdivenlerden. Kapıdan çıkarken Mısra' nın nefesleri iyice yavaşlamıştı artık. Hemen arabaya bindiler. Hastaneye doğru hızlıca ilerlerken Zeynep hanımın yalvarışları geceyi onlardan daha çabuk bölmeye başlamıştı bile.

Yüreğin Bende KaldıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin