~1~

16.4K 624 17
                                    

  "Annecim günaydın."

"Günaydın oğlumm. Tatlı, yakışıklı oğlum benimm." diyerek adamı öptü.

Yaklaşık üç gündür İzmir'deydi ve annesi, kız kardeşi Ayla, hatta babası bile ona sevgi gösterisinde bulunuyorlardı. Birdenbire oradaki evi ve işi neden bıraktığını deli gibi merak etseler de, onu zorlamak istemiyorlar, kendini hazır hissettiği anda derdini onlara açacağını biliyorlardı. En azından tahminleri bu yöndeydi.

Kenan onun için hazırlanan masaya baktı. Annesi yine birçok şey hazırlamış, İstanbul'da verdiği kiloları aldırmak niyetindeydi. Kenan aslında bunu anlamıyordu. Her zaman iri yapılı bir insan olmuştu. Zayıf veya çelimsiz olduğunu hiç hatırlamıyordu, ama ne zaman İzmir'e gelse, annesi ona yedirmek adına yaptığı sonsuz yemekleri önüne sıralıyordu. Sakince derin bir nefes aldı ve annesine baktı.

Selma Hanım ellisine yaklaşsa da, daha genç görünüyordu ve bunu yüzüne söylediğinizde sizi o an gerçekten sevebiliyordu. Böylesine mütevazi bir anneye sahip olduğu için kendini şanslı hissediyordu genç adam!

"Ee anlat bakalım bu kadar sevdiğin İstanbul'u neden bıraktın, üstelik bu kadar kısa zamanda."

"Bunun hakkında konuşmak istemediğimi söylemiştim anne. Şekeri uzatır mısın?" Çayına iki küp şeker attı. Konuyu da çayındaki şeker kadar dağıtmak istiyordu, ama karşısında annesi Selma Ayaz duruyordu.

"Bizde seni zaten üç gündür sıkıştırmadık ki oğlum. Sadece sebebini merak ediyorum. Aslı'yla mı tartıştınız? Eğer öyleyse olur böyle şeyler. Kaç yaşına geldin, bunu sana ben öğretecek değilim."

Bardağındaki kaşığı kenara koyarken, içinden Aslı'ya lanet okudu. Nereden de tanımıştı ki bu kızı? Bir gün bankaya para yatırmak için gelmişti, orada aynı Üniversite'de okuduğunu söyleyince Aslı'da onunla ilgilenmiş, hatta numarasını almıştı. Yeşil gözleri ve koyu kestane saçları hoşuna gitmişti. Yeşil gözlerine de lanet etti.

"Aslı ayrıldı benden."

Şaşkınlıkla gözleri açılınca, kirpiklerinin yanındaki kırışıklıklar gerilmişti kadının. Sonra bozuntuya vermeden tabağına geri döndü.

"Barışırsınız oğlum, hayatta olan şeyler. Biz bile babanla iki günde bir boşanma kararı alıyoruz." deyince öfkeyle annesini yüzüne baktı. Bu bir evlilik değildi. Belki de olacaktı, ama lanet olası bir evlilik olacaktı.

"Artık orada yaşamak istemiyorum anne. Aslı'yla bir ilgisi yok. Sadece sıkıldım!" diyerek çayını da eline alıp üst kata çıktı. Babasının işlettiği kafeden iyi kazanması Üniversite hayatında mutlu ettiği gibi, rahat da ettirmişti. Şimdi de bu müstakil ve pahalı evin üst katına çıkıp kafa dinlemek istiyordu. Karşısındaki alış veriş dükkanlarına gözü çarpınca derin bir nefes alarak sandalyeye yerleşti. Onu burada kimse göremezdi, bu da şimdilik güzel bir şeydi.

Üç gündür başından kovduğu düşünceler tekrar yerini almaya başlamıştı. Aldatıldığını gerçek anlamda kavradığında İzmir'deki yatağına atmıştı kendini. Aslı ile her şey güzeldi, görünüşe göre ona göre böyleydi. Birlikte eğleniyorlar ve güzel zaman geçiriyorlardı. Birbirlerini koşulsuz bir şekilde sevdiklerini düşünmüştü, ama sevginin bu kadar anlamsız olabileceğine inanmıyordu. Belki de binlerde aşk romanı yazılmış, binlerce de film çekilmişti. Aşkı hiç tatmasa da, orada gördüklerinden aşkın kutsallığının farkına varabilmişti. Aslı'yla evlendiğinde de bu istediği kutsal aşka kavuşabileceğini inanmıştı. O koca taşlı pırlantayı dükkanın camında gördüğünde..

Siyah saçlarını şöyle bir karıştırdıktan sonra ayağa kalkıp, balkonun demirlerine yaslandı. Yanlış olan çok şey vardı, artık bunu anlıyordu. Başta kendisinin duygu yoğunluğundan eksik olduğunu düşündü, sonra ilişkisinin hakkını veremediğinden.. Gerçek başkaydı artık anlamıştı. Aslı ona uygun biri değildi, sadece biraz zaman geçirmek, biraz kafa dağıtmak adına içtiği birkaç bira kadar değer vermişti kendisine. Ondan kurtulduğu için belki de mutlu olmalıydı. Peki aldatılmışlık hissi? Onu nasıl atlatacaktı? Lanet etti. Aldatılmış hissine de, onu atlatmaya da. Sonra da çok lanet ettiği için kendine lanet etti.

AŞKIN KOKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin