"Evet çayınız ve peynirli poğaçanız hemen geliyor." diyerek elindeki adisyona not aldı ve hızlı adımlarla başka masanın siparişini almaya gitti.
Kale Kafe bugün de dolup taşıyordu. Saat sabahın henüz sekiziydi, fakat insanlar akın akın orayı dolduruyordu. Kahvaltı yapmak için geleni ayrı, çayını içerken gazetesini okumak isteyen ayrıydı.İki katlı bu kafenin üst katı bir terasa açılıyordu. Havalar güzel olduğunda insanlar orada oturuyor ve denize karşı manzaranın tadını çıkararak kahvelerini höpürdetiyorlardı. Temmuz ayında İzmir'in sıcak olduğunu orada yaşayanlar iyi biliyordu. Bu yüzden saat sabah on olmadan herkes terasa üşüşüyor, sonrasında ya kalkıyorlar ya da alt kattaki klimalı yere iniyorlardı. Hala terasta oturmak isteyenler için soğuk hava fışkırtan bir pervane ve üç tane de büyük gölgelik yapabilecek şemsiye vardı. Bu şirin kafede müşterileri memnun etmek adına neredeyse her şey yapılıyordu.
Selim Bey arabasını yavaşça kenara park etti ve kafeye doğru yürümeye başladı. Çalışanlarına ve tıklım tıklım dolmakta olan masalara her sabah yaptığı gibi zevkle baktı.
Büyük şehirde yaptığınız her işin tutulacağını garanti eden bir şey yoktu, fakat seçtiğiniz yer ferah, yaptığınız çay sıcak ve lezzetliyse insanlar bir şekilde size doğru çekiliyorlardı. Selim Bey bunların farkında olan bir girişimci kafasıyla yıllar önce burayı satın almıştı. Bankadaki tüm parasıyla buranın içini ve dışını dizayn etmiş, işleri yola girince de çalıştığı özel şirketten istifa etmişti. Büyük bir risk alarak yıllardır biriktirdiği parayı buraya harcamıştı, ama içinden bir ses her şeyin iyi olacağını sanki fısıldamıştı. İyi olmak için, iyi bir şekilde çalışmak gerekiyordu. Selim Bey bunların farkında olan elli üç yaşında bir adamdı. İyi çalışmış ve bu kafeyi hak ettiği noktaya getirmişti.
Selim Bey terasa çıkıp kasanın yanındaki masasına geçerek sabah kahvesini yudumlamaya başlamış, bir yandan da gazetesindeki haberlere gömülmüştü. Bir süre sayfaların arasında gezindikten sonra, işe yeni aldığı kızı izlemeye başladı.
Bal rengi saçları yeni doğmuş güneşin altında parlıyorlardı. Bazı genç müşterilerin üçüncü çaylarını ona bakarak yudumladıklarını gördükçe gülmeden edemiyordu. Bu kız hem çok çalışkan hem de buraya müşteri çekiyordu. Tecrübesiz olduğu için onu deneyeceklerini söylemişti, ama yaklaşık bir hafta önce zaten kararını vermişti. Nasıl olsa söylerim diyerek tekrar gazetesine dönmeyi planlıyordu ki, çalan telefonla yönünü çevirdi.
"Vay eşşek sıpası siz beni arar mıydınız?"
"Baba nasılsın, kafeye gitmişsin. Ben de eve gelmiştim, seni göremeyince bir arayayım dedim."
"Zahmet etmişsiniz beyefendi. Ulan kaç gün oldu eve geleli de, gidip günlerce arkadaşında kalıyorsun? Ayıp değil mi oğlum kaç yaşına geldin. Anneni ne kadar üzdün farkında mısın?"
"Baba önemli bir işim çıkmıştı mecburdum kalmaya."
"Senin işlerinde bitmedi gitti. Neyse artık, kafeye bekliyorum seni bak çalışmaya başlamalısın artık. Muhasebecimizden memnun olmadığımı biliyorsun, geldiğine göre işlerin başına geçebilirsin artık."
"Geçeceğim baba da bir süre daha arkadaşlarla görüşmek istiyorum. Çok ısrar ettiler, görüşmeden işe başlamak istemiyorum."
Selim Bey içini çekti. "İyi tamam, ama geciktirme bu süreci." diyerek kapattı telefonu.
Kenan telefonu kapattığında annesinin de tribini çekti. Ama yapabileceği pek bir şey yoktu. O gece yediği o yumruktan sonra kafasındaki banttan ve gözünün morundan kurtulması için bir süre ortalarda görünmemeyi tercih etmişti. Biricik arkadaşı Mert ona yazlık evini açmıştı. Bu sürede birlikte eski günleri bol bol yad etmişler, Kenan ne kadar ısrar etse de, Mert evden başka hiçbir yerde içki içmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKIN KOKUSU
Romance1.KİTAP ->> AŞKIN KOKUSU 2.KİTAP->> ÇOCUKLUĞUMUN KOKUSU Çocukluğumun Kokusu'nda ki Kerem ve Yekta'nın ailesinin hikayesi... Kerem'in annesi Yağmur ve babası Kenan'ın nasıl bir araya geldiğini okumak istiyorsanız bu hikayeye bu...