32) FİNAL-Part 3

1.9K 166 6
                                    


 Ardhros'un daha önce duymadığım acı bir ses tonuyla Goliath'a:

''Özür dilerim..'' diye fısıldadığını duyduğum anda, içimdeki duygusuz ruhu ve bütün soğukluğunu kullanarak, Goliath'ın acısını dindirmek ve Ardhros'un daha fazla acı çekmesini engellemek için olduğuna kendimi ikna ederek...

Sadece birkaç metre öteye, hayatımın en zor okunu attım.

Bu ok; daha önce oluşturduğum oklara hiç benzemiyordu. İncecik bir gövdesi ve çok sivri bir ucu vardı. Acısız, kolay bir ölüm için tasarlanmıştı ve bu... Benim Goliath'a verebileceğim tek şeydi sanırım...

Biliyordum ki eğer ben yapmasaydım, bunu Ardhros yapacaktı. 'Özür dilerim..' diye fısıldadığını duyduğum anda hemen harekete geçip, bu sefer suçu ben üstlenmeye karar vermeseydim...

Onun için en azından bunu yapabilmeliydim yoksa içimdeki duygusuz ruha rağmen, vicdan azabından ölebilirdim...

''Öldürmeyen şey güçlendirir derler...''

Kapa çeneni.

Selûne'yi susturduktan sonra Ardhros'a baktım. Goliath'ın başına giren oku farkettiğinde donup kalmıştı ve kılıcının elinden kayarak yere düşüşünü ikinci kez seyrediyordum...

Sırtüstü yere düşen Goliath'ın bedeni ise tuhaf tepkiler veriyordu. Ten rengi morarmış ve gözleri kanlanmıştı. O sırada cadının acı çeken ses tonunu duydum:

''Bu... Burada... Bitme- Bitmedi..!'' gibi bir şeyler geveledikten sonra öksürmeye, tuhaf sesler çıkarmaya başladı. Goliath'ın bedeni -artık ona benzemese de- kan kusuyordu.

Sonuçta kafasına buzdan bir ok girmişti ve eminim şuanda beyni buzla kaplanmıştır, diye düşünüyordum ama konuşmaya zorla devam ederek beni şaşırtıyordu:

''O hala... Hala yaşıyor ve... Ben... Görevimi yerine getirdim... Karabüyü çoktan tamamlandı! Sonunuz çok artık yakı-''

Tuhaf bir ses çıkarttıktan sonra daha fazla konuşmadı.

Yayımı sırtıma geri koydum ve Goliath'ın bedeninin yanına diz çöktüm.

Bu beden her ne kadar artık Goliath'a benzemese de gömülmeyi hak ediyordu. Bir mezarı olmalıydı ve bizim için yaptıkları bilinmeliydi. Tüm bunlar ağızdan ağıza dolaşırken Goliath, Berserker'i yenen bir efsaneye dönüşse bile anılmaya devam etmeliydi, unutulmamalıydı. Çünkü şu kısacık zamanda Goliath'ı pek tanıma fırsatım olmamasına rağmen; bir dostun yokluğunun acısını bana hissettirmiş, kalbimde yer edinmişti.

Hareketsiz bedenin göz kapaklarını kapattım ve yeniden ayağa kalktığımda tekrar Ardhros'a baktım.

Başı öne düşmüş, omuzları tonlarca yükün altında ezilmiş gibi eğilmişti ama o da hala ayaktaydı. Yutkundum. Şuanda söylenecek bir söz yoktu. Bu tuhaf sessizlikte sadece ikimiz ayakta kalanlardık ve içimdeki kötü his hala geçmemişti...

Cadının son sözleri beni iyice şüpheye düşürmüştü. Ayrıca buraya doğru yaklaşan bir elf ordusu olma ihtimalini ve annemi düşündükçe... Şimdi ne olacaktı? Buraya asıl geliş amacımı gerçekleştirememiştim ve Kral Torm da, cadı tarafından öldürülmüştü...

''Benimle gelir misin?''

Birden bire sessizce fısıldayan Ardhros'u duyunca irkilerek düşüncelerimden sıyrıldım. Yanıma gelip elimi tuttu ve az önceki sorusunu bir emir cümlesine dönüştürdü:

''Benimle gel.''

Başımı salladım ve beni peşinden sürüklemesine izin verdim.

Salondan çıktıktan sonra batı bahçesinden buraya geldiğimiz yönde değil, tam tersi yönde ilerlemeye başladık. Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama içimden sormak da gelmiyordu. O sırada Selûne:

SELÛNE(Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin