11) PAPATYA

3.5K 313 40
                                    

Bu rolü 3 ay daha mı oynayacaktım!

Hayır! Asla olmaz! Şimdi beynimde şimşekler çakmaya başlamıştı. Bütün planlarım alt üst olmuştu! Ne yapacaktım! Nefes almaya -daha doğrusu vermeye- ihtiyacım vardı ayrıca sakince düşünmeye...

Kamp ateşinin yanındaki kütüklere oturmuş olan Goliath ve Elenor'a:

''Ben... Biraz dolaşmaya gidiyorum...'' deyip ayağa kalkar kalkmaz:

''Nessa, hava karanlık, her yer ork kaynıyor...''  diyen Elenor beni durdurmaya çalıştı.

Onu duymazdan gelip Tiwele'ye doğru yürüdüm. Arkadan iç geçirdiğini duydum Elenor'un.

Tiwele'ye biner binmez şaha kalktı. O da gitmek istemiyordu belli ki...

Kaşlarım çatıldı. Eğilip Tiwele'nin kulağına fısıldadım:

"Rima, Tiwele... Rima!"

Sonunda hareket etti. Ama söylediğimin aksine koşmuyor sadece yürüyordu. Neyi vardı bunun! İç geçirdim, kulağına eğilip fısıldadım:

"Söz veriyorum, ayrı kaldığımız tüm zamanların acısını çıkaracağız Tiwele, söz..."

Bu sözüm üzerine Tiwele hızlandı. Gülümsedim. Bende onu çok özlemiştim. Ama şuan içim özlemden çok intikam doluydu.

İntikam duygusu bittiğinde, bütün bunlar iyi ya da kötü bir sona ulaştığında geriye kalan zamanımı geriye kalan sevdiklerimle -başta Tiwele olmak üzere- geçirmeye karar verdim. Hatta belki annem ile...

Derin bir nefes aldım ve üfledim. Soğuk gece havasına karışan buzlu nefesim kartaneleriyle kapladı Tiwele'nin yelesini. Kafasını hızlıca sağa sola salladı kartanelerinden kurtulmak için. Gülümsedim. O kurtuldu da, ben kurtulamamıştım şu kartanelerinden... Kirpiklerim hala buzla kaplıydı, evet, görüş alanımı engellemiyorlardı. Ama ben sıkılmıştım kapüşon takmaktan, kendimi gizlemekten...

Buzlu kirpikler, zümrüt yeşili gözler, sivri elf kulakları... Bunlar beni ben yapan şeylerdi. Ama zaten kendin olmak başkalarından farklı olmak değil miydi? Krallığımda bu yüzden yıkılmamış mıydı? İnsanlar bizi farklı gördükleri için, bize önyargılar yükleyerek bizleri canavar, cadı gibi şeylere benzettikleri için... Yani annem öyle söylemişti...

Zihnimde bir anı daha canlandı:

Annem ile beraber krallığımızın yemyeşil bahçesinde dolaşıyorduk. Ben altı yaşıma basacaktım yarın. Zaten bir kaç ay sonrada krallığımız düşecektı... Bunu o zaman biliyor olsam, neleri değiştirebilirdim kim bilir...

Yemyeşil çimenlere oturduk. Annem beni kucağına aldı ve şefkatli sesiyle bilindik elf şarkısını söylemeye başladı:

"Mi lirimaer, mı astalder, mı mier..." (sevilen kişi, cesur kişi, o kişi sensin...)
"Tula, hama neva i'naur" (Gel, ateşin başına otur.)
"Kwentra lye i'narn," (Bize hikâyeyi anlat.)

Şimdi benim bir hikaye anlatmam gerekiyordu. Ama ne anlatacağımı bilmiyorum. Bu yüzden annemin mavi-yeşil renkli gözlerinin içine bakarak:

"Lle i'narn ase!" (Sen anlat lütfen!) dedim. Gülümsedi, elini uzatıp ince, zayıf bir papatyaya dokundu, Papatya birden bembeyaz yapraklarını açtı büyüdü ve yanındaki papatyaları bile geçti. Annem devam etti:

"Bir gün bir papatya varmış..."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
SELÛNE(Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin