26) Ardhros'un Hikayesi -Part 9

2.3K 186 42
                                    

  

Gözlerimi kapatır kapatmaz zihnimde tanıdık bir ses yankılanmaya başlamıştı bile:

''Efsane gerçekleşiyor, kaderin, yazıldı... Efsane gerçekleşiyor, kaderin, yazıldı... Efsane gerçekleşiyor...''

Ses yavaş yavaş kesildi ve yerini sessizliğe bıraktı fakat sessizliğin gelişiyle huzurlu karanlık zihnimi terk etti ve bazı görüntüler belirmeye başladı...


Ağaçların seyrek olduğu krallık sınırımızı görüyordum ve koşmakta olan simsiyah bir at... Bu at... Lavien...? Yani Tiwele? Ve de üstünde ben varım! Bu krallıktan ayrıldığım gün!

Ama nasıl olur, diye düşünürken görüntüler birden değişti ve yine tanıdık bir yer belirdi; Kırmızı maden...

Şimdi de madenin derinliklerine doğru ilerlemekte olan kendimi görüyordum! Koyu kırmızı parıltıların saçtığı ışıktan dolayı kırmızı renge boyanmış maden duvarlarının arasında, merak duyguma yenik düşmüş bir şekilde ilerliyordum. Kendimi bir başkasının gözünden görmek gibi bir şey yaşıyordum, sanırım...

O sırada görüntülerdeki ben durdum ve arkama baktım yani; dipsiz karanlığa... Beni getiren parıltılar olmayınca o zifiri karanlık yol ürkütücü görünmüştü ve... Ben de geri dönmemiştim.

Ardından o geniş, kırmızı odadan çıkmak için bir yol aradım... Ama bulamadım.

Tam o sırada, o şeyi gördüm. Görüntüdeki benim, başımın biraz üstünde havada asılı duran kırmızı parıltıyı...

Görüntülerdeki ben başımı yavaşça kaldırıp kırmızı parıltıya baktım ve kolumu ona doğru uzatmaya çalıştım. Bu sırada gerçek ben ise:

'Hayır!'' diye bağırdım.''Dokunma ona! Dokunma o şeye!''

Ama bu zihnimde yeniden yaşadığım bir anıydı sadece, kendime seslenemezdim ya da geçmişte olmuş olanı değiştiremezdim, değil mi?

Umuttan yoksun bir şekilde parıltıya dokunup hayatımı tamamen değiştirmesine milimler kalmasını izlerken... Başka bir ayrıntıyı fark ettim. Aslında... Aslında parıltı bana dokunmuştu!

Görüntülerdeki ben kolumu daha fazla uzatamayacağımı biliyordum ama uzatmaya devam ediyordum. Oysa parlak şeye dokunmam mümkün değildi. Elim hala ondan uzaktaydı.

Tam kolumu indirmeyi ve pes etmeyi düşündüğüm o anda ise... Kırmızı parıltının hafifçe alçalarak elime dokunduğunu gördüm.

Beni... O mu seçmişti?

Ve... Tekrar karanlık boşluktaydım...

Sonuç olarak öğrendiğim şey ise; aptal kırmızı parıltı tarafından seçilmiş olmaktı! Bunun anlamı neydi? Ya da neden beni seçmişti?

''Seni seçtim, çünkü ailen yaptıklarının bedelini ödemeli...''

Arkamdan gelen o tanıdık sesi duyunca bir küfür savurdum ve karanlıkta kılıcımı çekip arkama döndüm. Ama kimseyi göremedim.

''Terbiyeli ol Genç adam, Kraliçe Arianna böyle bir çocuk olmanı istemezdi.'' dedi aynı ses. Bu sefer sağımdan gelmişti ve kılıcımı karanlığa uzatarak sağa döndüm. Sinirle soluyarak:

''Annemin adını nereden biliyorsun?!'' diye sordum karanlığa. Yanıt tam arkamdan geldi:

''Bu önemli değil... Önemli olan şey şu; Ben Selûne değilim ve insanlara açıklama yapma yöntemlerimiz pek benzemez.''

SELÛNE(Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin