Gözlerini hala kılıçtan alamamış olan Ardhros:
''Tamam, onu tutsak alalım...'' dedi ve yavaş adımlarla kılıca doğru yürüdü. Oysa ben Talion'a doğru yürümesini bekliyordum...
Kılıcın yanına gelince eğildi, sol elinde yarasına sürdüğüm merhem hala duruyordu, bu yüzden kılıcı sağ eliyle kavradı.
Ardhros'un kılıcı aldığını gören Talion ise bana baktı. Ardhros'un bu yöne bakmadığından emin olunca ona doğru yürüdüm. Yaklaşıp kulağına fısıldadım:
''Estelio mi, Talion...'' (Bana güven, Talion...) dedim ve arkasına geçip sırtında birleştirdiğim kollarını bağladım. O sırada omzunun üzerinden bana bakarken:
''Estelio lle, İsarah...'' (Sana güveniyorum, İsarah...) dedi. Ona bir tebessüm bahşetmek istedim... Ama sadece acı bir gülüş verebildim. Ben onu bağlarken o bana güveniyordu. Benim yüzümden neler yaşayacağını bilmiyordum, ama o yine de bana güveniyordu...
Onu bağladıktan sonra Ardhros'a baktım. Büyülenmiş gibi elindeki kılıca bakıyordu. Havaya kaldırıp ağırlığını tartıyor, bileğinde çevirip dengesine bakıyordu. Dudağının kenarının hafifçe kıvrıldığını gördüm. Kılıcı çok beğenmiş olmalıydı. Elf kılıçları hafif ağırlıkları ve mükemmel dengeleri ile ünlüydüler zaten. Onun gibi bir insanın etkilenmesi oldukça doğaldı.
Sonunda gözlerini kılıçtan ayırınca Talion'a baktı. Yanımda duran Talion ise hiç etkilenmemiş gibi Ardhros'un soğuk bakışlarına karşılık veriyordu. Eminim Ardhros, Talion'un bu kılıcı nereden bulduğunu anlamaya çalışıyordu. Ama ben bu gövde gösterisine daha fazla seyirci kalmak istemediğim için yüksek sesle iç geçirdim ve dikkatlerini üzerimde topladım:
''Artık kampa dönelim...'' dediğimde Ardhros başını sallamakla yetindi. Talion ise dediklerimden hiçbir şey anlamamıştı. Bana güveniyordu sadece...
Onu bağladığım ipin uzun bıraktığım kısmından tuttum ve -belli etmemeye çalıştığım vicdan azabıyla- onu hafifçe ittirip yürümesini söyledim. O sırada Ardhros gelip ipi aldı:
''Onunla ben ilgilenirim.'' dedi. Ardhros ilerlerken ipin el değiştirdiğini gören Talion, hayal kırıklığıyla bana baktı ama birşey söylemeden ilerledi. Keşke söyleseydi! Kendimi bu kadar kötü hissetmezdim...
Sağ elinde elf kılıcı, yaralı elinde ise Talion'un ipiyle bir kaç adım ilerlemiş olan Ardhros'un yanına gittim. Omzundan tutup onu durdurdum:
''Elin yaralı, bırak ben tutayım.'' dedim ipi elinden almaya çalışırken. Kaşları çatıldı, yaptığım şeyin çok mantıksız olduğunu biliyordum ama Talion'a bana güvenmesini söylemiştim... Ona söz vermiştim...
Tıpkı Şifacı Katherin'e verdiğim söz gibi... Tıpkı babama verdiğim söz gibi... Tıpkı halkıma verdiğim söz gibi... Ve hiçbirini yerine getirememiştim... Güvenlerini boşa çıkarmıştım...
Bir süredir beni rahatsız etmeyen boğucu düşünceler geri gelmişti. Hissettiğim acı... Öyle yoğundu ki... Hissetmek istemiyordum, vicdan azabı duymak da istemiyordum. Hala bir şansım vardı, Talion'un güvenini boşa çıkartmamak için...
İp... Sanki şuan o aptal ipi Ardhros'un elinden alabilsem, bütün bunlar bitecek gibi geliyordu.
İki elimle birden onun yumruk yaptığı elini açıp, ipi almaya çalışıyordum. Bana bir şeyler söylüyordu. Ama hiçbir şeyin farkında değildim. Acı çok yoğundu. Gözümün önünde mavi benekler belirmeye başlamıştı. Dişlerimi sıkıyordum. Gözlerimi sıkıca kapattım. Üşümeye başlamıştım. Nefes almıyordum artık. Büyük bir kayanın altında eziliyormuş gibi hissediyordum. Büyük, soğuk, buzdan bir kaya...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SELÛNE(Düzenleniyor)
FantasyEski bir elf efsanesi şöyle der; Karlı dağların kalbinde, En soğuk olanın içinde, Kış rüzgarlarıyla, Buzdan beslenerek büyür. ❄ ❄ ❄ Yanardağların kalbinde, En sıcak olanın içinde, L...