Eli kanla kaplıydı! Nessa yaralanmıştı!
''Nessa, s-sen yaralısın!'' diye bağırdım aniden, ama solgun görünen yüzünden beni duymadığını anlamıştım. Gözleri yavaşça kapanırken yere yığılıyordu ki; hemen onu tutup düşmesini engelledim. Fakat tutuşum ani ve sert olunca; Nessa'nın kapüşonu biraz geriye kaymıştı ve onun gözleriyle alnını açığa çıkartmıştı.
Şaşkın şaşkın, onun şuan kapalı olan gözlerine bakıyordum. Kirpiklerinin üstünde duran küçük, beyaz şeyler dikkatimi çekmişti. Kartaneleri... Bunlar da ne böyle, diye düşünürken yüzüme çarpan sıcak bir nefes hissedince, hemen geri çekildim.
Evet... Şey... Yani, o hala nefes alıyordu...
Ben ise; hala öylece bekliyordum...!
İçimden kendime sövüp, yaralı Nessa'yı kucağıma aldığım gibi kampa yöneldim. Aklımdan geçen ilk şey onu Elenor'a götürmekti, Elenor ne yapılacağını bilirdi. Daha sonra ise hemen bir şifahane bulmalıydık!
''Dayan Nessa, dayan!'' dediğimde beni duyuyor muydu, bilmiyordum. Yüzü çok solgundu, yarasından kan sızmaya başlamıştı ve taş köprüyü henüz arkamızda bırakmıştık.
İşte o sırada yaklaşan nal seslerini duydum. Arkama dönüp baktığımda; Nessa'nın atı Tiwele bu yöne doğru geliyordu!
Yanımıza gelir gelmez Nessa'yı onun üstüne bindirdim. O sırada parlak yayına temas eden elimde bir ani bir sızlama oldu fakat umursamadım. Zaten Tiwele'de nereye gideceğini biliyormuş gibi beni beklemeden(!) hızla kamp alanına doğru koşmaya başlamıştı.
O kadar hızlıydı ki; arkalarından nefes nefese bir halde kamp alanına vardığımda, Elenor ve Goliath çoktan toparlanmışlardı. Geldiğimi gören Elenor, aceleyle birkaç eşyayı daha atına yüklerken konuştu:
''Nessa'yı hemen bir şifahaneye götürmeliyiz Ardhros! O yaralanmış!!'' dedi ve ardından gidip Nessa'nın arkasına bindi. Nessa'yı düşmemesi için tutarken tekrar konuştu:
''Neyin var Ardhros? Neden hala bekliyorsun? Yoksa sen de mi yaralandın?!'' dedi telaşla.
''Hayır, yaralı değilim Elenor. Hadi acele edelim!'' dedim, elimin sızlamasını umursamayarak.
***
Ormandan çıktığımızda ve ork cesetleriyle dolu olan taş köprüye ulaştığımızda, Elenor ve Goliath şaşkınlıkla bakakaldılar ve Elenor:
''Bu... Bu...'' dedi ama cümlesini tamamlayamadı. Köprüyü hızla geçen Tiwele rüzgar gibi koşuyordu. Elenor onu tek başına yönlendirmekte zorlanıyor gibiydi. Çünkü bir taraftan Nessa'yı tutması gerekiyordu ama yine de, yanlış yollara sapmadan gelmeyi başarmıştık. Kasaba artık görüş alanımızdaydı!
***
Kasabaya girerken hava hala karanlıktı ve çevrede dikkat çekebilecek tek şey; Nessa'nın parlak yayıydı. Şuan gece olduğu için kasabanın sokakları ıssızdı ama çevrede nöbetçi muhafızlar olduğuna da emindim. Onlara parlak silahlarla ilgili açıklama yapmakla vakit kaybedemezdik.
Ancak az ilerideki taş duvarın arkasında durabilen Tiwele'den inmekte olan Elenor'a:
''Nessa'nın parlak yayını saklamalıyız!'' dedim fısıldayarak. Ardından bende atımdan indim ve yaralı Nessa'yı; Tiwele'den indirirken Elenor'a yardım ettim.
Nessa'yı tekrar kucağıma alıp şifahaneye doğru taşımadan önce; Elenor onun parlak yayını, bıçaklarını ve kemerini alıp, kendi pelerinini bir torba gibi kullanarak içine saklamıştı. Goliath da atları bir ahıra götürmeye gitmişti. Bende kucağımda yaralı Nessa ile, şifahanenin yolunu gösteren Elenor'u izlemeye başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SELÛNE(Düzenleniyor)
FantasyEski bir elf efsanesi şöyle der; Karlı dağların kalbinde, En soğuk olanın içinde, Kış rüzgarlarıyla, Buzdan beslenerek büyür. ❄ ❄ ❄ Yanardağların kalbinde, En sıcak olanın içinde, L...