❄❄❄
''Awin feuye ten lle, huen!'' (Midemi bulandırıyorsun, insan!)
Sesini duyduğum an gözlerim kocaman açıldı. Çünkü lehçesine bakılırsa bunu söyleyen eldalie bilen bir insan olamazdı, gerçek bir elf olmalıydı!
İşte o an çok hızlı karar vermem gerekiyordu. Casarinwa'ya mı gidecektim yoksa burada mı kalacaktım?
Casarinwa'ya gitmek için başka bir fırsatım olmayacağını bile bile ikinci olasılığı seçtim ve Tiwele'nin üstünden inip hızla seslerin geldiği yöne doğru koştum. Az önce Ardhros'un oturduğu kütüğün yanından geçtiğimde iki kılıcı çarpışma sesini yeniden duydum. Adımlarımı hızlandırdım ama gecenin en karanlık saatlerindeydik ve elf gözlerim bile bu zifiri karanlıkta bana yol göstermekte zorlanıyorlardı.
Sonunda sesin geldiği ağaca ulaştığımda, boğazına dayanmış bir kılıç yüzünden başını yukarı kaldırmış, yerde duran Elf'i gördüm. Kılıcı onun boğazına dayayan kişi ise, Ardhros'tan başkası değildi...
Uyurken -daha doğrusu Ardhros'un uyumasını beklerken- ağacın dalında gördüğümü sandığım gölge, demek bu Elf'ti! Fakat Ardhros onu nasıl görmüştü? Bir süre o gölgenin bulunduğu ağaca bakmıştı ama sonra tam tersi yönde ormana girip gözden kaybolmuştu... Sanırım arkadan dolaşıp Elf'in tahmin etmeyeceği bir yönden saldırmış ve onu ağaçtan düşürmüştü! Galiba İnsanlar sandığımdan daha zekiydi... Ya da kurnaz...
Ben bunları düşünürken sağ elindeki kılıcını Elf'in boğazına doğru biraz daha ittiren Ardhros sert ve otoriter bir ses tonuyla:
''Bizi neden izliyordun?'' dediğinde insan dilini anlamadığı belli olan Elf:
''Auta miqula orqu!'' (Defol git ve bir orku öp!) dedi! Elf'in ne dediğini anlayan ben, gülmemek için kendimi zor tuttum. Ama kaşları çatılan Ardhros'un sinirlendiği her halinden belliydi. Elf de aynı şekilde ona bakıyordu.
O âna kadar tek eliyle tuttuğu kılıcını, bir anda iki eliyle kavrayıp havaya kaldıran Ardhros'u görünce saliselik bir dejavu yaşadım! Çünkü bu hareketi -bir gün önce köprüde- bana ok atan ork'un kellesini uçururken de yapmıştı!
Gözlerim kocaman açıldı ve kılıcını indirmesine ramak kala ellerimi iki yana açıp önüne geçtim.
İlk farkettiğim şey ateş gibi parlayan, kırmızı gözleriydi...! Fakat benim zümrüt yeşili gözlerimle -önüne geçerken o kadar hızlıydım ki kapüşonum biraz gerilemişti ve gözlerimi açıkta bırakmıştı-buluşunca gözleri yeniden eski rengine, kahveye döndüler. Ardından sert surat ifadesi yumuşadı ve kılıcını biraz indirdi, sadece biraz...
Ciddi ve otoriter ses tonuyla:
''Neden önüme geçtin?'' dediğinde cevabım çoktan hazırdı:
''O bir ork değil...'' dedim. Bakışlarını yere indirdi ama hemen ardından:
''Ama bir elf...'' deyip yeniden bana baktı. O an kapüşonumu açıp haykırmak istedim:
''Bende Elf'im!'' ama yapmadım. Yapamadım... Çünkü... Saklambaç oyununu kaybettim ve peşimi bırakmayan tüm düşünceler, zihnimin güvenli sanıp saklandığım köşesinde... Beni buldular... Gerçek en acı haliyle karşımdaydı. Onlara hiçbir şey söyleyemezdim...
O sırada arkadaki Elf konuştu:
''İsarah!'' dedi! Duyduklarım gerçek miydi!? Uzun zaman sonra biri bana tekrar gerçek ismimle mi seslenmişti!?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SELÛNE(Düzenleniyor)
FantasyEski bir elf efsanesi şöyle der; Karlı dağların kalbinde, En soğuk olanın içinde, Kış rüzgarlarıyla, Buzdan beslenerek büyür. ❄ ❄ ❄ Yanardağların kalbinde, En sıcak olanın içinde, L...