Resim: Ardhros
***
Uykuya daldığımda, buzdan bir gölge gördüğüm zamanki gibi çarpık görüntüler zihnimde belirmeye başladı. Ama bu sefer rüya görüyordum. Ne buzdan gölge vardı ne de zor zar nefes alıyordum. Hiçbir şey hissetmeden... Sadece bir rüya...
Beyaz maskeli kadın ve adının Calaelen olduğunu tahmin ettiğim adam yine birbirlerine bakarak duruyorlardı. Gözlerinde sevgi vardı, birbirlerine öyle güzel bakıyorlardı ki sanki bakışlarıyla sarılıyorlardı.
Aralarındaki görünmez duvarın yokolduğunu gördüm. Kadın, adama elini uzattı ve sağ yanağına hafifçe dokundu. Dokunur dokunmaz küçük bir çığlık attı. Kadının eli yanmış gibi kabarmıştı. Elini geri çekip diğer eliyle yanan eline dokundu. Yanan elinde buzdan bir eldiven vardı şimdi...
Adam kadının dokunduğu yanağına elini götürdü. İnce bir buz tabakası adamın yanağında yayılıyordu. Elini yanağına bastırdı ve yanağından çıkan buharla buz tabakası yokoldu.
Şimdi kadın üzgün gözlerle yere bakıyordu. Yanağından süzülen bir damla yaş çenesinden yere düşerken dondu.
Adamsa anında camdan yapılmış küçücük bir şişe çıkardı. Kadının gözünden damlayan donuk yaşı düşerken şişeye hapsetti. Küçük, donuk, camdan bir bilyeyi hatırlatan gözyaşına baktı, baktı...
Tiwele'nin üzerinde uyuyordum. Kafamı yumuşacık yelesine yaslamış öylece duruyordum. Gözlerimi araladığımda güneş henüz batmıştı, gökyüzü turuncudan maviye çalan renkteydi. Güneşin batışını izleyemediğime üzüldüm. İç sesim, Bu kadar uyumasaydın... dedi. Artık onu görmezden gelmem giderek güçleşiyordu! Gözlerimi tekrar kapattım. Beş dakika daha uyusam diye düşünürken arkamdan Goliath'ın gür sesiyle fısıldamaya çalıştığını ama başaramadığını duydum:
''Geri döndüğümüzde baban bizi zindana attıracak Ardhros!'' Ardhros cevap verdi:
''Goliath fısıldadığını mı sanıyorsun! Nessa şimdi uyanacak ve...'' diye cevap verirken Goliath lafını kesti:
''Senin nasıl haberin olmuyor babanın sefere çıkacağından!''
''Bir haftadır krallıkta değiliz Goliath! Nasıl haberim olabilir!''
''Haberimiz olurdu, eğer sen bizi ve kendini toplantıdan attırmasaydın!''
''Biliyor musun, umrumda değil! Rütbeleri kıçlarından bile büyük, kendilerine asil diyen ve menfaatçi davranan o sözde yüksek kurul toplantısı da, Prens olmakta umrumda değil!'' diye biraz fısıltıyla biraz bağırarak konuştu Ardhros. Ardından Elenor'un iç geçirdiğini duydum:
''Çok değiştin Ardhros, sen her zaman liderlik özellikleri barındıran, doğru kararlar alabilen biriydin. Ne değişti? Seni ne değiştirdi!'' diye konuşan Elenor artık bağırıyordu. Arkam onlara dönüktü, pozisyonlarını bilmiyordum. Ama Ardhros'un cevap vermek yerine Tiwele ile benim yanımızdan hışımla geçtiğini göz ucuyla görebildim.
Tüm tartışma boyunca kıpırdamamıştım. Söylenenleri anlamaya çalışıyordum. Kralın bir yere gitmesi, Ardhros'un bir yerden atılması gibi anlamlar çıkarabildim. Ama daha çok bilgi almalıydım. Kralın ne zaman ve nereye gideceği, krallığa daha ne kadar yolumuzun kaldığı gibi...
Bir kaç dakika daha kıpırdamadan havanın iyice kararmasını bekledim ve sonunda Tiwele'nin üstünde doğruldum. Omzumun üstünden arkama baktım. Bir kamp ateşinin yanında kütüklere oturmuş Elenor ve Goliath hem üzgün hem de sinirli görünüyordu. Ateşe baktığımda zihnimde bir ışık çakması oldu ve acıyla başımı tuttum. Bunu hemen farkeden Elenor:
''Nessa, sen iyi misin?'' diye sordu. Cevap veremedim sadece kafamı sallayabildim. Şimdi ikisi de meraklı gözlerle bana bakıyordu. Onlara arkamı döndüm, derin bir nefes aldım. Üfleyince üstüm başım kartaneleriyle doluverdi ne yapacağımı şaşırdım!
Tiwele'nin üstünden inip arkasına geçtim, üstümü silkeledim. Kartaneleri yere düştü, bir an erimeyeceklerinden korktum, tıpkı kirpiklerimdeki gibi... Ama öyle olmadı eridiler ve bende rahatladım.
Sonra ateşin yaydığı ışıktan saçları ve yüzü kırmızı, turuncu ve sarı renklerine bürünmüş Elenor'a baktım. O kesinlikle güzel bir kızdı. Gidip yanına oturdum.
Sonra tam karşımızdaki Goliath'a baktım. Neden miğferini hala çıkarmamıştı anlamamıştım ama o da ateşin yaydığı ışıktan nasibini almıştı. Kırmızı, turuncu ve sarı renkler miğferinin üzerinde dans ediyordu sanki ve iri cüssesiyle bir ejderhayı hatırlatıyordu. Dövüşte bu iri cüsseyle çevik olması mümkün değildi ama gücü bu eksiğini kapatıyordu eminim.
Boğazımı temizledim ve ortaya bir soru attım sanki haberim yokmuş gibi:
''Ardhros nerede?'' Bu soru üzerine ikisi de huzursuzca kıpırdandılar. Goliath cevap verdi:
''Birazdan gelir... Sanırım...''
''Peki ne kadar yolumuz kaldı?'' dediğimde bu sefer Elenor cevap verdi:
''Merak etme yarın sabah krallığın kapısında oluruz.'' dedi, sonra kaşları çatıldı ve:
''Sahi sen neden krallığa gidiyorum demiştin?'' Kahretsin! Hadi bakalım ördün başına çorabı sökmeye başla prensees! diyen iç sesime kapa çeneni dedikten sonra Elenor'a cevap verdim:
''Ben aslında... bir yakınımı ziyaret edeceğim. Evet, uzun zamandır görmediğim birini...'' bu kısmen doğruydu, aptal Kralı uzuuuun zamandır görmemiştim. Elenor başını sallamakla yetindi. Şimdi zor sorular sorma sırası bendeydi:
''Ben uyurken neler oldu?'' Yutkunan Elenor derin bir nefesten sonra cevap verdi:
''Sen uyurken... Bir ulak geldi ve....'' dudaklarını ıslattıktan sonra devam etti:
''Kralın mesajını okudu...'' Birden karnıma korkunç bir ağrı saplandı. Yoksa elf olduğumu anlamışlar mıydı? Artık krallığa çok yakındık. Çevrede kesin casuslar olmalıydı. Ama kapüşonum hala takılıydı, ne zümrüt yeşili gözlerimi ne de kulaklarımı görmemişlerdi. O halde Elenor'un söylediklerinin anlamı neydi! Beni esir alıp götüreceklerini sandığım asırlar gibi gelen sürenin sonunda Elenor tekrar konuştu:
''Kral dün bir sefere çıkmış ve yaklaşık üç ay dönmeyecekmiş...''
Bu sözleri boğazıma bıçak gibi saplandı. Öksürdükten sonra hemen kendimi toparladım. İç sesim; bir de bağırsaydın ben kralı öldürcektim ya! dediğinde onu zihnimde bir zindana hapsettim!
Bu rolü üç ay daha mı oynayacaktım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SELÛNE(Düzenleniyor)
FantasyEski bir elf efsanesi şöyle der; Karlı dağların kalbinde, En soğuk olanın içinde, Kış rüzgarlarıyla, Buzdan beslenerek büyür. ❄ ❄ ❄ Yanardağların kalbinde, En sıcak olanın içinde, L...