3) MASMAVİ...

5.5K 418 27
                                    

 Çatlağın içi ancak dümdüz yatarak ilerleyebileceğim genişlikte ve sonu görünmeyen bir uzunluktaydı.

İlerlemeli miyim.. diye düşünürken yanıt gecikmedi, Yok oturalım biz ya rahatmış burası.

İç sesim...

Ben de ilerlemeye başladım. Son duyduğum ses ise:

''Lanet olsun bir çatlağa girdi! Gözden kayboluyor!'' diye bağırışan çaresiz muhafızların sesiydi. Onları bu seferlik de atlatmıştım. Ama zor atlatmıştım. Bir daha ki sefere neler olur bilemiyordum.

 İlerledikçe dışarıdan gelen sesler boğuklaşıyor, azalıyor ve beni bu buz gibi çatlağın içinde sessizliğe gömüyordu. Herhalde kırk-elli metre ilerlemiştim. Sonra biraz daha, biraz daha ve biraz daha... Bitmiyordu, bitmiyordu!

Artık kaç metre gittiğimin tahminini yürütemiyor, sadece ilerlemeye devam ediyordum... Nefes almakta da zorlanmaya başlamıştım, bu kahrolası deliğin sonu yok muydu?!

 Sonra teçhizatımı kontrol edip vakit geçirmeye karar verdim.

 Öncelikle olmazsa olmazım, yayım buradaydı. Kafamı yüz seksen derece çeviremediğim için sadağımın içini göremesem de herhalde on-on beş okum kalmıştı. Sırtımda ikiz bıçaklarım vardı. İkiz bıçaklar birbirlerinin simetriği iki bıçaktır. Genelde kullanmazdım ama yakın dövüşte de iyiydim.  Sonra başka... Kesinlikle sıcak tutsun diye tasarlanmamış ve koyu yeşil renkli, kapüşonlu pelerinim, o kapüşonu pek takmazdım. Sonra... Ha! Kemerim! Kalın, geyik derisi, koyu kahverengi kemerim. Kemerimdeki yuvalarda, parmak uzunluğunda bir bıçak -ok yaparken kullanıyorum- Sonra küçük bir kese içinde üç kuruş servetim... Diğer kesede biraz erzak ve... Tam kalbimin üzerindeki cepte taşıdığım...

 Annemin bana çok zor durumlarda kullanmam için verdiği bir iyileştirme iksiri... Yüce ve eski Fey ormanının şifalı bitkilerinden yapılmış bir iksir... Öleni canlandıramaz ama ölmek üzere olanı kurtarabilir. İksirin hala sağlam bir şekilde orada olması beni hep rahatlatır ve bana annemi hatırlatır...

 Annem... Üstünden çok zaman geçmiş olmasına rağmen onun çok güzel bir kadın olduğunu hatırlayabiliyorum. Babamı öldüren o insan kralı tüm elf diyarlarına hatta fey ormanına bile hükmettiğini zannederken ben altı yaşındaydım. Ama her şeyin farkındaydım.

Babamın katilinin insanların kralı olduğunun, halkıma zarar verip yozlaştırmaya çalıştığının, bana da zarar vermeye çalıştığının ve çalışacağının...

 Ama annem... Şimdi zihnimi zorlayarak bu buz gibi deliğin içinde annemi, o günden sonra ona ne olduğunu düşünüyordum. Ama hatırlayamıyordum.

 Sadece onun tatlı meltemler gibi yumuşacık sesiyle bana ''Merak etme canım, birgün mutlaka yine buluşacağız...'' dediği anı ardından yaşlı gözlerle beni kaçmam için atımın üstüne koyup at ilerlerken annemin giderek uzaklaştığını hatırlıyordum.

 Kirpiklerimin ıslandığını hissedince hemen gözlerimi yumdum. Bir süre o dondurucu soğuğun içinde bekledim. Toparlandığımı düşününce derin bir nefes alıp yoluma devam etmeden önce aklımdan geçen son şey; atım Tiwele'nin görüntüsüydü.

Simsiyah bir safkan... Gece onu görmeniz zor olurdu geçekten.

 O gün ormana kaçarken, krallığımı bırakıp kaçarken, yanımda sadece Tiwele vardı... Sonra... Sonrasını hatırlayamıyorum... Ya da belki hatırlamak istemiyorumdur..

 O sırada aniden bir ışıkla kamaştı gözlerim. Kırpıştırdım zümrüt yeşillerimi ve ışığa alışınca yavaşça açtım.

Fakat gördüğüm şey karşısında donakaldım...

SELÛNE(Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin