3.BÖLÜM
Hala James için akıttığım gözyaşlarımı sildim. Tanrı biliyor ya o benim her şeyimdi. Ona bir abi olarak bakıyordum ama... Onunla tanıştığım zamanı hatırladım... Dar arka sokaklarda gece yarısı yine aynı iş peşindeydim.
"Roxy, hazır mısın?" dedi Adam. Başımla onay verip kar maskesini yüzüme geçirdim. Yangın merdivenlerinden bir kedi çevikliğinde ilerlerken Adam'da etrafı kolaçan ediyordu. Ağustos ayı sıcağında ilk açık pencereden süzüldüm. Evin içinde sessizce ilerlerken cebimden küçük el fenerini çıkardım ve yavaşça etrafı inceledim. İşte o anda güçlü bir çift kol beni sardı. Onunla mücadele ederken, yere kapaklandım.
"Rahat dur!" diye bağırdı. Elime geçen ilk şeyi ona fırlattım ve cama koştum. Âmâ o beni kaçamadan yakaladı ve ben bağırdım.
"Kaçın!" Adam'ın arkasına bile bakmadan tüydüğünü biliyordum. James beni koltuğa fırlattı ve ışıkları yaktı. Aydınlık gözlerimi kamaştırırken kendimi korumak için bir şey arıyordum. Âmâ James çok çevikti geldi ve hızla başımdaki maskeyi çekti. O anki yüzünün halini anımsayınca gülümsedim. O kadar afallamıştı ki. Hızla kendimi kurtarıp kasıklarına bir tekme attım. James yerde kıvranırken kaçmaya çalıştım ama o yine son anda beni bacağımdan yakalayıp yere yapıştırdı. "Nereye gidiyorsun sen?" Ayaklarımla ona tekme atmaya çalışırken bağırdım.
"Bırak beni seni pislik." Üzerime gelip ayaklarımı sabitledi ve ellerimi sıkıca kavradı.
" Çocuk, seni polise vereyim mi?" Ağlamak istedim.İşte o an rahibelerin bize baktığı çocuk eğitim evinden kaçtığımda beri ilk kez biri bana bir seçim hakkı sundu. Beni dinledi ve isteklerimi sordu. O an James beni bu berbat hayattan çekti çıkardı.
Kendisi bir sanat yönetmeniydi ve ona göre harika bir yüz hattım ve olağan üstü mimiklerimi oynatma yeteneğim vardı. Tiyatrosunda bana önce eğitim ardından da bir iş verdi. Çok kazanmıyordum belki ama James'e göre bir gün çok ünlü olacaktım. Aslında ünlü olmak gibi bir derdimde yoktu. Tek istediğim normal bir hayat sürmekti ve James bana bu şansı verdi. Şimdiyse benim yüzümden öldü.
Başımı çevirip koltukta uyuyakalan adamı inceledim. Yüz hatları o kadar mükemmeldi ki. Acaba korumalıktan başka yapabileceği başka bir iş yok muydu? Dediklerini düşündüm. Belki babam Amerika'nın en zengin insanlarından biriydi ve büyük ihtimal uzun bir süredir benden haberdardı. O zaman neden bu hayatı yaşamama izin vermişti. Fahişe olabilirdim ya da çoktan ölmüş olabilirdim. Evet, Amerika rüyalar şehri olabilir ama bir aileniz ve arkanız yoksa sürünmeye mahkûmsunuz demektir. Rahibe Dolores'in ölümünden sonra Aziz George çocuk bakım evinden kaçmıştım. Hırsızlık yaparak geçindim. Dövüşmeyi ve kendimi korumayı öğrendim ama asla silahlılara, hayat kadınlarına bulaşmadım. Şimdi yine de öldürülmek isteniyorum.Yavaşça kalktım ve evin içinde bir tur atmaya karar verdim. Karnım acıkmıştı ve kesinlikle sıcak suya ihtiyacım vardı.
********
Gözlerimi açtığımda salondaki koltukta uyuyakaldığımı fark ettim. Yavaşça esnerken kolumdaki acı ile irkildim önce. Ardından her şeyi hatırladım. Hızla doğrulurken etrafı kolaçan etmeye başladım. Lanet olası kız, nereye gitmişti. Girişten dar uzun koridoru geçtim ve her kapıyı hızla açtım. Yoktu. Koridor sonundaki mutfağa daldığımda kahve kokusu etrafa yayılmıştı. Buda hala burada olduğunun kanıtıydı. Gözüm merdivenlere takıldı.
Bu evi seviyordum ama bana pek yuvayı anımsatmıyordu. Babam, annemle beraber Amerika'ya gelip eğlenceler düzenleyebilmek için almıştı burayı. Oldukça büyüktü. Bu yüzden kapıda yalnızca bizim ailenin bireylerinin parmak izini taramasına geçiş veriyordu.Merdivenleri tırmanırken, bir an önce Yunanistan'da olmayı diledim. Kapıları yavaş yavaş açarken her odada boşluğu gördüm ve bu beni panikletti. Kendi kaldığım odaya gelip kapıyı açtığımda yine boşlukla karşılaştım. Kahretsin, bu kızı bir saniye bile gözümün önünden ayıramayacak mıydım?