Bolum 1

12.9K 674 5
                                    

Konitpolous serisinin ikinci Ask Çalimi'na baslamis bulunmaktayim umarim ilk hikayeyi begendiniz gibi bunuda begenirsiniz... Begendiyseyniz oylamayi unutmayin:)

1.BÖLÜM

"Efendim içecek bir şey alır mısınız?" Bu güzel ses ile başımı pencereden çevirdim ve koridorda ayakta durup bana gülümseyen hostese baktım. Boyalı olduğu belli olan saçları oldukça yapay dursada, ela gözleri ve bronz teniyle uyumluydu. Dudaklarına kondurduğu etkisinden emin gülümsemesi ile davetkâr bakışlarını üzerime dikmişti. Bu gözlerdeki isteği biliyorum. Her zaman, gerek konumum gerekse fiziksel özelliklerim olarak kadınlar tarafından arzulanan bir erkeğim. Başka bir zaman olsa bu daveti asla geri çevirmezdim ama şu an her şey farklıydı. Önemli bir iş üstündeydim, bu yüzden hostes kıza hafifçe gülümseyip teşekkür ettim. Gözleri hüzünle buğulanırken daha önce karşı koyulmadığını anladım. O an elimde olmadan Damon'a imrendim. Her ne kadar evli çocukları olsa da sorumlulukları yüzünden bu tarz işlerden kaçabiliyordu. Bense büyükbabamın isteği üzerine yaklaşık 20 yıldır yüzünü görmediği arkadaşına vefa borcunu ödemeye gidiyordum. Dikkat çekmemek içinde kendi uçağımı almamıştım. İniş için anons yapılırken cama daha çok yaklaştım ve Los Angeles'ı görmeye çalıştım.

Sinirle bir kez daha saatime baktım. Bu lanet olası araba daha fazla hız yapamaz mıydı acaba? Derin bir nefes verdim. James canıma okuyacak, şimdiden 15 dakika gecikmiştim bile. Şoförle beni ayıran demirlere vurdum.
"Lanet olası gaza biraz daha köklesen ölür müsün be adam." Adam homurtu ile karışık bir takım sesler çıkardı. Çatık kaşlarla dikiz aynasından bakarken sinirle konuştu.
"Bu bir taksi küçük hanım, bir yarış arabası değil." Hırsla kendimi koltuğa geri attım.
"Harika, o zaman bahşişi unutabilirsin ahbap. Benden 1 dolar bile fazladan alamayacaksın." dedim bağırarak. Lanet olsun, Lanet olsun ve tekrar Lanet olsun. Ayağımı tozlu asfalta vururken tekrarladığım sözler bunlardı. Herif resmen beni yolun ortasında araçtan atmıştı. Uzaklaşan taksinin arkasından bağırdım.
"Git de kendini becer domuz." Kahretsin, yeterince geç kalmamıştım sanki. Bu şehirden çoğu zaman nefret ediyorum. James bu kez kesin beni öldürecek ve benim hüzünlü köpek bakışlarımın da bu kez işe yarayacağını sanmıyorum. En azından yolu yarıladım, yürümeye başlasam iyi olur.
Los Angeles'ta ki lüks malikâneden ayrılalı 2 saatten fazla olmuştu. Şimdi Hollywood'a doğru yol alıyorum. Şu yolculuğun beni tek mutlu eden yanı tekrar motosiklet kullanıyor olmamdı. Rüzgâr tüm kemiklerime işlerken kendimi daha huzurlu, mutlu hissedemem herhalde. Ama diğer taraftan sinirlerimi bozansa hiçbir şeyden haberi olmayan, bir velede, bir ay boyunca bakıcılık yapacak olmamdı. Bu kızı bulmalı ve işler yoluna girene kadar korumama almalıydım. Bir ay, sadece bir ay. Onu daha önce Damon'un kullandığı, şu ansa bana ait olan eve götürecek ve bir ay boyunca nefes aldığından emin olacaktım. Sonra tekrar özgürlük... Ne kadar zor olabilirdi ki...

Tiyatro kapısına vardığımda yaklaşık olarak 45 dakika geç kalmıştım. Kahretsin. Merdivenlere yaklaşırken kendi kendime konuşarak bahanelerimi James'e nasıl dile getireceğimin ezberini yapıyordum. "Çok üzgünüm James, Lanet ***in biri olan taksi şoförü beni yolun ortasında araçtan attı." Hayır, hemen bunu aklımdan çıkardım. Eğer bunu söylersem, bana o delici siyah gözlerini dikip
"Roxy, adama ne yaptın?" diye sorardı. Sanki başıma açılan her bela benim suçummuş gibi. Diğer olasılıkları düşündüm, "Uyuyakalmışım James." Ah bunu hayatta yemez, çünkü her sabah en geç 6'da kalktığımı biliyor. Düşün, Roksanne, düşün... Dedim kendi kendime. Aklım bu kadar meşgulken, ne olduğunu anlayamadan ayağım takıldı ve ben merdivenlere doğru çakılmak üzere düştüm. Canımın acıyacağını biliyorum bu yüzden ellerimle yüzümü siper aldım ve gözlerimi yumdum. Âmâ acı gelmedi. Yavaşça gözlerimi açarken ellerimin arasından, merdivenle aramda çok az mesafe kala havada asılı kaldığımı fark ettim. Bu nasıl olmuştu. Etrafa baktım ve bir çift ayak gördüğüm. Beni tutan kişi yavaşça doğrulmama yardım ederken, görüntü genişledi ve ben yeşil mi, ela mı yoksa bal rengimi tam olarak çözemediğim bir çift bakışla göz göze geldim. Başımdaki kasketin izin verdiği ölçüde yüzü inceledim. Oldukça güzel, özelliklede bir erkek için. Belki de rol için gelmiş olabileceğini düşündüm. Kaşlarını hafifçe çatmış beni inceliyorken, tok sesini duydum.
"İyi misin ufaklık." Ufaklık mı? Ne sanıyordu bu beni 17 yaşında mı? Tam ona cevap verecekken, James'in gür sesini duydum.
"Roksanne tam 1 saat geciktiğinin farkında mısın?" Yavaşça başımı kaldırdım. İstem dışı dudaklarımı ısırıp, o yalvaran köpek bakışlarımı takındım.
"Bu kez o bakışlar işe yaramayacak." dedi. Tam adım atacaktım ki yanımdaki adam kolumu kavradı. İstem dışı ona döndüm.
"Sen Roksanne O'conner mısın?"dedi. Gözlerimi kısıp sordum.
"Kim soruyor." Adam birden beni yere fırlattı ve üzerime eğildi. Ardından silah sesleri duydum. Evet, kesinlikle silah sesiydi. Arka sokaklarda yaşadığım yıllar boyunca bu sesleri çok iyi ezberlemiştim. Adam üzerimden yavaşça doğrulurken, üstündeki montu çıkardı ve belindeki silahları aldı. Aynı hızla koşarak ateş ederken bana seslendi. "Sakın kalkma." Kalkmadım ama bakışlarım merdivenlerin başındaki James'e giderken onun yerde yattığını gördüm. Gırtlağımdan çıkan haykırışı engelleyemedim. "JAmesssss"O benim kurtarıcı meleğimdi. Beni Los Angeles'ın arka sokaklarından kurtarmış, bir yuva ve iş vermişti. Koşarak merdivenleri çıktım ve onu kollarımın arasına aldım. Alnının ortasındaki koca delikten akan kanla gözleri kapanmıştı. Ölüm hissini tekrar yaşamak bende bir şok etkisi yarattı. Onu bir bebek gibi kollarımda sallarken, hıçkırarak ağlamaya devam ediyordum.Gözümün önüne gelen görüntüler adeta beni kendimden geçirdi. Yine orada o kalabalık odada her akşam yaptığım gibi Rahibe Dolores'in gelip beni kucağına almasını saçlarımı okşayıp yarının daha güzel bir gün olacağını söylemesini beklerken, koridordaki koşuşturmayı görmüştüm. Rahibe Dolores öldü sesleri yankılandı. Ölümü anlayamayacak kadar küçük değildim. Âmâ yine de bu benim için bir yıkım oldu. Son gözyaşlarımı onun tabutunun başında bıraktığımı düşünürken, şimdi aynı hissi tekrar yaşıyordum. Tiyatro boşaldı. Yoldan geçenler, tiyatrodaki herkes başıma toplanırken ben kollarımdaki James'e hala uyanması için yalvarıyordum. Bir el sardı kolumu ve beni tutarak çekti. James kollarımdan düşerken, çığlık çığlığa bağırıyordum.
"Hayır, hayır..." Islak gözlerle beni sürükleyen kişiye baktım. Saçları kulaklarının altına kadar geliyordu, o adam... Kolumu çekmeye çalıştım. "Bırak beni." O ise kolumu daha çok sıktı.
"Yürü ufaklık, ölmeden önce yürü." Tekrar çırpındım ama o tek hamlede beni omzuna attı. Sırtını yumruklamaya başladım.
"Bırak beni, James öldü Lanet olası... James öldü." Beni daha sıkı kavrarken konuştu.
"Onun yerine sen ölecektin ufaklık. Neyse ki zamanında yetiştim. " Bir an kalakaldım.
"Ben mi?" Beni kim öldürmek isterdi ki?
"Evet,sen.O adamlar güpe gündüz orada neden ateş etti sanıyorsun?" Beni yavaşça oturturken nerede olduğuma baktım. Bir motosiklet.
"Bu lanet şeye binmeyeceğim, bırak beni." Âmâ beni umursamadan önüme geçti. Hala bir eliyle yakamı tutuyordu.
"Şimdi ya bana tutun ya da kafan asfaltta patlasın." dedi. O an bilinçsizce ona sarıldım. Güç, hissettiğim buydu.
"Beni neden öldürmek istesinler ki?" dedim çocukça. Başını yavaşça bana çevirdi.
"Her şeyi anlatacağım ufaklık, âmâ önce o adamlar geri gelmeden buradan gidelim. " Motor, Hareket ederken gözyaşlarım rüzgâra karıştı. James, çok üzgünüm... Dudaklarımdan çıkan sözler rüzgâra karışırken, Tanrı'ya yalvardım. Ya bir başkasına bağlanmama izin verme, ya da üzerimdeki bu laneti kaldır.

Konitopolous serisi 2 Ask CalimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin