KUTU

54 10 2
                                    

Aradan yaklaşık yarım saat geçtikten sonra Can beni aramıştı. Sanırım gelmişti. Aşağıya indim ve kapıyı açtım. Can siyah dar paça pantolonu ve borda düz kısa kollu tişörtü ile harika gözüküyordu.

Can'nın üşümüş olduğu aklıma geldiği an kenara çekildim. Odama geldiğimizde Can yatağa oturdu bende karşısına oturdum. Elindeki kutuyu bana uzattı.

Kutu bordoydu. Kare olduğu kadar birde derin di. Yavaşça kapağını açtım. İçinde not vardı. Notu elime aldım. "Güneş o notu ben gittiksen sonra mı okusan acaba." demesiyle dahada merak ettim ve okumaya başladım.

" Güneş'im. Prensesim benim. Öncelikle seni çok çok çok seviyorum. Lan sen benim kadınımsın. Sana yalan söyledim ama hepsi senin için. Affet beni be gülüm. Eğer şuan yanımdaysan bil ki biraz sonra da yanımda olacaksın. Çünkü srn beni sevmesen bile seni asla bırakmayacağım. - Seni seven orangutan"

Gözümden akan yaşları önemsemeden Can'a sarıldım. Lan ben bu çocuksuz yapamıyordum. Can'da sarılmama karşılık verdi. Can ile sarıldıktan sonra yavaşça ayrıldım ve kutuyu karıştırmaya başladım.

Kutu fotoğraf doluydu. Ama benim dikkatimi sadece bir fotoğraf çekmişti.

Yaklaşık 7 yaşlarındaydık. Kırmızı üzerinde mavi çiçekler olan elbisemle çok tatlıydım. Can'ın üzerinde mavi kot pantolan beyaz gömlek vardı. Allahım birbirimize sarılıyorduk. Çok tatlı bir çift olacağımız o zamandan belliymiş. Her ne kadar sonumuz iyi bitmesede.

Bu fotoğrafı daha önce hiç görmemiştim. Evet Can ile birçok fotoğrafımız vardı. Ama bu fotoğraf bende yoktu. Allahım sana geliyorum.

" Can "dedim kısa bir sesle.

"Efendim."

" Şey sanırım ben"

"Sen ney daha açık lütfen Güneş"

"Ben seni affediyorum sanırım. "

Bunu demem üzerine Can bana sarılmıştı. Sarılmayı geçip resmen kemiklerimi kırıyordu. Ah demin kaburgamdan ses mi geldi? "Can bırakır mısın artık. " dedim yüksek bir ses tonuyla.

Can da anlamış olacak ki beni bıraktı ve karşıma oturup ellerimi tuttu ve konuşmaya başladı. " Güneş birdaha asla sana yalan söylemeyeceğim lan."

Ah kahretsin ses tonu bile çok güzeldi. Ellerimi saçlarına götürdüm ve saçlarını düzelttim. Can ne yaptığımı anlamadığı için gülerek " Saçların bozulmuş." dedim. Oda gülmüştü. Hemde içten gelen bir gülümsemeydi bu.

"Can artık git Defne uyanmadan"

"Ama daha yeni geldim."

" Eğer şimdi burdan gitmezsen bidaha buraya gelmek için bir sebebin olmayabilir"

" Tamam tamam gidiyorum. "

CAN'IN AĞZINDAN;

Güneş demin beni affetti lan. Ki ben bile şuan halay çekebilirim. Arabama bindiğim gibi kendimi dağ evime attım.

Hey bu annemin dantelinin televizyonumun üzerinde ne işi vardı? Allahım kadın kendi dvi yetmiyor gibi birde benim evimi dantelle kaplamıştı. Acaba bunları ne ara buraya koydu diye düşünürken. Elim dantele gitti ve kendimi halay çekerken buldum.

Allahım neler oluyordu bana böyle? Halay çekmeyi bile bilmeyen ben halay çekiyordum.
Çalan telefonumla koltuğa oturdum ve telefonumu açtım.

"Ne var?"

"Alo abi benim Mert."

" He pardon abi ya dikkat etmedim kimin aradığına. "

" Abi nerdesin çok kötüyüm. "

" Dağ evindeyim bişey varmı lan gelim mi?"

" Yok abi ben geliyorum yanına. "

Telefonu kapattım. Allahım noldu ki şimdi bu çocuğa. Salon acaip dağınıktı. Ayağa kalktım ve herşeyi elimden geldiğince topladım. Tam tekrar koltuğa oturmuştum ki kapı çaldı. Hay ben senin zamanlamana.

GÜNEŞ'İMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin