Sinemaya geldiğimizde orta sıralara oturmuştuk. Can mısır yiyordu ben ise kahve içiyordum. Aile ilgili bir filimdi.
Aklıma annem ve babam gelmişti. Açıkçası onları çok özlemiştim. Filmin ortalarına doğru kızın annesi kanserden ölüyordu. Bu resmen benim hikayemdi. Gözümdeki yaşları daha fazla tutamayacağımı anladığım zaman göz yaşlarımı bıraktım.
O sırada Can kulağıma " Özür dilerim." diye fısıldadı.
Filmin yarısında çıkmak zorunda kalmıştık çünkü kendimi iyi hissetmiyordum. Arabaya bindiğimizde Can beni başka bir yere götüreceğini söylemişti.
Arabanın lastikleri patika yolda ses çıkartıyordu. Ben ise parmağımdaki eklem yüzüğü ile oynuyordum.
Araba durduğunda kafamı kaldırdım. Ve gözlerimi büyüterek dışarıya baktım. Kapımı açtığım gibi kendimi arabadan attım. Dağ başındaydık.
Can arabanın bagajından çıkarttığı kilimi yere serdi ve ikimizde üzerine oturduk.
Manzara büyüleyici bir görüntüdeydi. Tüm şehir ayaklarımızıb altındaydı. O kadar muhteşem bir görüntüydü ki fabrika bacaları bile o görüntünün yanında karınca gibiydi.
Can ayağa kalktı ve daha sonra benim elimi tutarak ayağa kaldırdı.
Önümde diz çöktü. Ben onun gözlerine bakıyorken cebinden kırmızı bir kutu çıkartmıştı. Kutuyu açtı ve içinde bulunan tek taşı kutu ile birlikte havaya kaldırdı.
"Benimle evlenir misin Güneş'im?"
Diye bağırdığı anda yağmur yağmaya başlamıştı. Şaşkınlık derecem şuan maksimumdu.
" Evet." Bağırdığımda yüzüğü parmağıma takmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ'İM
Teen FictionZorluklara karşı mücadele ederken karşına çıkan herhangi bir şey seni o hayattan soğutabilir. Güvendiğimiz insanlarda bıçaklayabilir bizi. Yakınımızdaki insanlari iyi seçmeliyiz.