O soğuk gecede...
Hayatında ilk kez küfretmişti.
"Siktir git Murat! Hayatımdan da evimin bahçesinden de defolup git seni..."
Murat olacak pislik genç kadının suratına şaşkınlıkla bakıyordu.
"Seni..."
Murat'ın, çok beğendiği "damacana mavisi" gözleri beklentiyle biraz daha büyürken Eylül de ona olan nefretini kusmaya yardımcı olacak bir küfür daha arıyordu. Ancak yeterince güçlü bir şey gelmiyordu aklına.
Orospu çocuğu?
Hayır, annesini tanımıyordu bile. Tam dört yıl, on ay, yirmi bir gün birlikte olduğu sevgilisinin annesini tanımıyordu, evet. Ama bu konunun dışındaydı.
Eşşoğlueşşek?
Bu da olmazdı, çünkü babasını da tanımıyordu. Üstelik yeterince etkili bir betimleme değildi. Ayrıca doğrusu da 'eşek' idi. Tek "ş" ile -ki bu da talihsiz bir şekilde konumuzun dışında, diye düşündü sinirle.
Birkaç yaratıcılıktan uzak seçeneği de hızlıca eledikten sonra en iyi bildiği şeyi yaptı ve hayal gücünü kullandı.
"...seni kalıplaşmış bok sarısı çorabın içine tıkılı kalan kokuşmuş ayak bozuntusu!"
Arkasından tıksırmaya benzer bir gülme sesi geldiğinde Murat da birkaç saniye duraksamıştı. Kafasını hafifçe çevirip kapıda onları izlemekte olan babasına baktı. Babasıysa sanki gülen o değilmiş gibi ciddiyetle ikiliyi izlemeye devam ediyordu. Sinan Bey kızını bu denli deliye çeviren kavgayı önemsemiyor değildi. O sadece, küçük kızıyla tanışalı yirmi dört yıl olmuş olsa da hala onun o özgün cümlelerine eğlenmeyle karışık bir şaşkınlık duyuyordu.
Eylül sinirle derin bir nefes aldı ve bahçe kapısında tereddütle dikilen sevgilisine geri döndü. Ciğerlerine çektiği temiz hava ve erguvan kokusu sakinleşmesine yardımcı olurken Murat'ı onun ettiği hakaretten etkilenmemiş biçimde konuşmaya hazırlanırken gördüğünde yeniden ateşinin yükseldiğini hissetti. Yine de konuşmasına izin verdi.
"Sevgilim gerçekten onunla aramda bir şey geçmedi. Biz sadece..."
Eylül vazgeçmişti. Onun konuşmasına izin vermek büyük hataydı. Öfkesi kontrolü ele geçirirken farkında olmadan yere eğildi ve bahçe kapısına giden küçük patikanın kenarında duran saksılardan birini eline aldı.
"Sadece..." diye böldü onu.
Saksıyı büyük bir zevkle karşısındaki adamın açık mavi gömleğine fırlatırken bağırarak devam etti.
"...yarınki toplantının sunumunu gözden geçiriyordunuz, değil mi?"
Orta boy saksı karnına çarpıp üstünü toprağa bularken genç adam hafifçe geriye çekildi ve kollarını kendine siper etti. Çünkü karşısındaki delirmiş kadın ona bir ikinci saksı daha fırlatmak üzereydi. Neyse ki bu seferki küçüktü.
"Hem de yarı çıplak!" diye eklerken Eylül bu sefer Murat'ın kafasına denk getirdiği atışıyla gurur duyarak tekrar yere eğilmişti ancak babası tarafından engellendi.
"Baba bırak, geberteceğim!"
Sinan Bey kızını belinden tutup eve doğru götürmeye çalışırken Eylül kuduz olmuş bir köpek gibi huzursuzca debelenip duruyor, eline Murat'a atmak için bir şey geçirmeye çalışıyordu. Babası küçük kızını kapı eşiğine bırakıp otoriter bir sesle konuştu.
"Annenin sardunyalarına böyle zarar vermeye devam edersen asıl o seni gebertir."
Eylül babasına hiç bakmadan öfkeyle gözlerini Murat'a dikmişti ancak babasının söyledikleri işe yaramış olacak, herhangi bir eylemde bulunmuyordu. Gözleri dolmaya başlamıştı. Babasının yüzüne bile bakamıyordu. Nasıl bakabilirdi ki? Bu kadar küçük düşmüşken...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Yarısı Şarkısı
RomancePerspektif2016 - Romantizm #1 -Benim ruhum buna mı benziyor yani? Cevap vermeden genç kızın suratına baktı. Bu 'evet' demekti. -Ama bu bir elektrikli bisiklet! Hem de erimiş mandalinalı dondurma renginde. -Evet. Can sıkıcı şekilde ağırbaşlı ama ara...